16 Ağustos 2012 Perşembe

HZ ALİ VE HZ FATIMANIN NIKAH AHD


Ali ve Fatıma'nın Evlenmelerinin Gökten Emredilmiş Olması



İbn Ebi'l-Hadid şöyle der: "Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ali'yi Fatıma ile evlendirmesi, Allah'ın gökte meleklerin şahitliğinde Ali'yi Fatıma ile evlendirmesinden sonra gerçekleşmiştir."[1]


Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı Ali (a.s) ile evlendirdiği zaman, Allah onları Arş'ının üzerinde evlendirmişti."[2]


İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:


Ben ancak sizin gibi bir insanım. Sizin aranızda evlenirim ve sizleri evlendiririm. Ama Fatıma (a.s) hariç. Onun evlenmesi gökten gelen vahiyle olmuştur."[3]


Nikâh Akdi


Enes anlatıyor: Resulullah'ın (s.a.a) yanında oturduğum bir sırada, vahiy geldiği sıralardaki baygınlık hâli gerçekleşti. Kendine gelince şöyle dedi: "Ey Enes! Cebrail'in, Arş'ın sahibinden bana ne getirdiğini biliyor musun?" Dedim ki: "Allah ve Resulü daha iyi bilir. Anam-babam sana feda olsun. Cebrail ne getirdi?" Buyurdu ki: "Allah bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Git, muhacirleri ve ensarı bana çağır." Gidip muhacirleri ve ensarı çağırdım. Herkes oturduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle dedi: "Nimetlerinden dolayı hamdedilen, kudretinden dolayı ibadet edilen, saltanatından dolayı itaat edilen, katındaki nimetlerden dolayı arzu edilen, azabından dolayı sakınılan, yerinde ve göğünde emirleri yürürlükte olan, mahlukatı kudretiyle yaratan, hükümleriyle onları birbirinden ayrı ve farklı kılan, diniyle onları aziz yapan, peygamberi Muhammed'le onlara lütufta bulunan Allah'a hamdolsun. Hiç şüphesiz Allah, evlilik yoluyla gerçekleşen akrabalığı nesebin devamının vesilesi ve akrabalığın bir çeşidi kılmıştır. Allah'ın emri kazâsına uygun gerçekleşir, kazâsı ise kaderine dayanır. Her takdirin de bir süresi vardır. Ve her süre de yazılmıştır: 'Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır.' Haberiniz olsun! Allah bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Eğer Ali buna razı olursa, benim onu dört yüz mıskal gümüş karşılığında Fatıma ile evlendirdiğime şahit olun."


Ali orada yoktu. Resulullah (s.a.a) onu bir iş için bir yere göndermişti. Sonra Resulullah (s.a.a) içinde taze hurma bulunan bir tabak getirmelerini emretti. Tabağı önümüze koydu, "Yiyin." dedi. Biz taze hurmaları yerken Ali (a.s) çıkageldi. Resulullah (s.a.a) ona bakıp gülümsedi, sonra şöyle dedi:


"Ey Ali! Allah bana, Fatıma'yı seninle evlendirmemi emretti. Onu, eğer kabul edersen, dört yüz mıskal gümüş karşılığında seninle evlendirdim." Ali şöyle dedi: "Razıyım, ya Resulallah!" Sonra Ali bir kenara çekilip Allah için şükür secdesine kapandı. Ardından şöyle dedi: "Beni, mahlukatın en hayırlısı Resulullah Muhammed'e sevdiren Allah'a hamdolsun." Resulullah (s.a.a) da şöyle buyurdu:


"Allah ikinize bereket versin. Sizi bereketli kılsın ve size mutluluk versin. Sizden çok sayıda tertemiz nesiller meydana getirsin."


Enes der ki: "Allah'a yemin ederim ki, Allah, onlardan çok sayıda tertemiz nesiller meydana getirdi."[4]





Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’yi İstemesi




Zahhak bin Mezahim, Hz. Ali’den onun şöyle buyurduğunu naklediyor:


Ashaptan bazıları benim yanıma gelerek şöyle dediler:


"Peygamber (s.a.a)’in huzuruna varıp Fatime hakkında O’nunla konuşsan ne olur?..."


Ben Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittim, beni gördüklerinde gülümseyip şöyle buyurdular: “Ya Ebe’l Hasan! Niçin gelmişsin? Ne istiyorsun?”


Ben akrabalığımızdan, ilk müslüman olmamdan ve onun yanındaki cihatlarımdan söz ettim.


Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Doğru söyledin, söylediğinden bile daha üstünsün.”


Bunun üzerine: “Ya Resulullah! Fatime’nin bana eş olmasını kabul ediyor musunuz?” diye arz etim.


Resulullah (s.a.a) buyurdular ki:


“Ya Ali ! Senden önce de Fatime’yi istemeğe geldiler, mevzuyu Fatime’ye söylediğimde yüzünden razı olmadığı okunuyordu. Şimdi sen burada bekle, ben tekrar döneceğim.”


Resulullah (s.a.a) Fatime’nin yanına gittiğinde, Fatime (babasını görünce) hemen yerinden kalkıp Hazretin abasını omzundan aldı, ayakkabısını çıkardı, ayaklarını yıkaması için su getirdi ve ayaklarını yıkadıktan sonra geçip kendi yerinde oturdu.


Sonra Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:


“Ali bin Ebu Talib öyle bir kimsedir ki, sen onun akrabalık, fazilet ve İslamiyetinden iyice haberdarsın, ben de Allah’dan istemiştim ki onu kendi katında en iyi ve sevimli birisiyle seni evlendirsin, şimdi o seni istemek için gelmiştir.”


Bu esnada Fatime sustu ve yüzünü geri çevirmedi. Resulullah (s.a.a) Fatime’nin yüzünden herhangi bir rahatsızlık (razı olmamak eseri) hissetmediğini görünce yerinden kalkıp: “Allah-u Ekber ! Fatime’nin susması onun razı olduğunun nişanesidir.”buyurdular.


Sonra Cebrail Resulullah’ın yanına gelip şöyle dedi: “Ey Muhammed! Fatime’yi Ali’yle nikahla! Allah Teala, Fatime’yi Ali için, Ali’yi de Fatime için beğenmiştir.”


İşte böylece Peygamber (s.a.a) Fatime’yi benimle evlendirdi. Sonra Resulullah (s.a.a) benim yanıma gelip elimi tutarak şöyle buyurdular: “Allah’ın adıyla kalk ve şöyle de: “Ala bereketin vema şaallah’u, la havle illa billahi tevekkeltu aleyhi”


(Bereket üzere, Allah’ın isteği üzerine, güçler ancak Allah iledir, Allah’a tevekkül ettim.)


Sonra beni Fatime’nin yanına götürüp şöyle dediler: “Allah’ım! Bu ikisi, yaratıklarının benim yanımda en sevimli olanlarıdırlar, onları sev, evlatlarını çok bereketli et, kendi tarafından onlara bir muhafız kıl, ben onların her ikisini ve evlatlarını kovulmuş şeytanın şerrinden sana emanet ediyorum.”[ Bihar’ul-Envar, c. 43, s. 93.]









Hz Ali Ve Hz Fatıma’nın Evliliği
Hicretin ikinci yılında zilhicce ayının birinci gününde dünyanın iki en yüce şahsiyeti, hayatlarını birleştirdiler.

Birçok kişi Peygamberin kızıyla evlenmek istiyordu, Arap büyüklerinden birkaç kişi de, Hz Fatıma’yı babasından istemişti ancak Hz Fatıma’nın değer yargıları diğer insanlardan çok farklı olduğu için bu kişilerin hiçbirisini kabul etmemişti.


Hz Fatıma, ancak kendisi gibi yüce bir iman ve seçkin bir ahlaka sahip, birisiyle evlenebilirdi, böyle birisi de Hz Ali’den başkası olamazdı.


Hz Ali, Resulullah’tan kızını istediğinde, Peygamber efendimiz Hz Fatıma’ya dönerek bu konudaki düşüncesini sordu ve Hz Fatıma da susarak olumlu düşündüğünü ifade etti.


Hz Fatıma görünürde kılıcından başka bir şeyi olmayan bir yiğitle evlendi ama aslında bütün iyiliklerin efendisiyle, bütün güzelliklerin önderiyle hayatını birleştirdi.





En güzel örnek.

Şüphesiz, evlilik, her insanın hayatının en önemli konularından birisidir. Birçok kişinin evlendikten kısa bir süre sonra ayrıldığını veya büyük sorunlar yaşadığını görüyoruz, aynı şekilde evlenmek istemeyen birçok gençle de karşılaşıyoruz, bunun en büyük sebeplerinden birisi de evlilik için uygun örneklerin bulunmamasıdır.


İslam’ın ilk ve en başarılı öğrencisi olan Hz Ali’nin hayatına baktığımızda bu yüce şahsiyetin, hayatının her alanında olduğu gibi evlilik hayatında da en güzel örnek olduğunu ve bu yüce şahsiyetten öğrenecek birçok eksikliğimiz olduğunu göreceğiz.


Bazen yüce insanların yüceliği bizi yanlış düşüncelere sevk edebilir öyle ki bazen onların bizim gibi yiyip içmesini bile garipseyebiliyoruz ama bu yanlış bir düşünce tarzıdır. Aslında bu yüce şahsiyetlerin yüceliği de, diğer insanlar gibi günlük sorunlarla iç içe olmalarına rağmen her zaman diğer insanlardan birkaç adım önde olmalarından kaynaklanıyor. Hz Ali ve Hz Fatıma da diğer insanların yaşadığı sorunları yaşıyorlardı, onlar da yemek için, giysi için, barınak için ve sıcak soğuktan etkilenmemek için birçok zorluğa katlanmak zorunda kalıyorlardı ama bütün bu zorlukları da Allah’a yaklaşmak için bir araç olarak kullanıyorlardı. Hz Fatıma’nın ev işlerini yaparken ellerinin su toplatıp yara olduğunu, Hz Ali’nin ise işçi olarak hurma bağlarında çalıştığını biliyoruz, bunların hepsi hayat dersleridir. Bu yüce şahsiyetler Allah’ın yeryüzündeki en seçkin iki kulları olmalarına rağmen dünyanın zorluklarına sırtlarını dönmediler, tam aksine o zorlukları bir araç olarak kullandılar, vücutlarını, su toplamış ellerini ve yaralı sırtlarını Allah’a bir adım daha yaklaşmak için kullandılar.


Hz Ali, Hz fatıma için çok güzel bir eş olmakla da kalmadı aynı zamanda çocukları için de seçkin bir baba oldu, Hz Fatıma da aynı şekilde.


Eş olmak her ne kadar çok sorumluluk gerektiriyorsa da baba veya anne olmak daha ağır bir sorumluluktur. Hz Ali ve Hz fatıma’nın çocuklarına olan davranışları bu konunun hassasiyetini anlatmak için yeterlidir.




Eş seçimi.

Hz Ali evlenirken kendisi gibi birisiyle evlendi. İlminde, takvasında, ahlakında ve aile asaletinde kendisine en yakın olan kişiyle hayatını birleştirdi. Aslında Hz Ali, Hz Fatıma için ve Hz Fatıma da Hz Ali için yaratılmıştı.


Günümüzde gençlerimiz eş seçimi yaparken aradıkları özelliklerin büyük bir kısmı gözle görülür, hayat için pek faydası olmayan gelip geçici özelliklerdir. Fiziki güzellik veya dünya malı, aile hayatının sağlığı açısından ve en önemlisi Allah’a kul olmak açısından ikinci veya üçüncü önem’e sahipken günümüzün gençleri için en önemli ölçü haline gelmiştir. Artık sadece güzel kızlar veya zengin beyler isteniyor, artık gençlerimizin eşlerinde aradıkları en büyük özellik dünya zevklerine hitap eden özelliklerdir, Allah için yaşayan insanlar çok az, dünyayı bir araç gören insanların sayısı çok az, zorlukları birer merdiven olarak gören insanların sayısı çok az.


Bugün yaşadığımız bu sorunların bir sebebi de büyüklerimizin hayatından uzak kalmamızdır.







Düğün.

Hz Ali’nin düğün merasimi her ne kadar gözle görünür birçok süslemelerden yoksun olsa da, israf ve bol harcamalardan uzak olsa da sevgi ve aşk dolusu bir düğün merasimi idi. Genel bir davet verildi ve yemek hazırlığı yapıldı, çok sayıda insanın katılmasına rağmen Resulullah’ın da bereketiyle herkes doyana kadar yemekten yedi, hatta yemeğin bir bölümü de fakir ailelere dağıtıldı ve gelinle damat’a da iki kişilik yemek ayrıldı.





Ortak hayat.


Hz Ali ve Fatıma çok güzel bir evde ortak hayatlarını başlatmadılar. Sahip oldukları ev, çamurdan yapılmış sade bir odadan ibaretti, bu evin tavanı hurma ağacı yaprakları ve kamışlarla kaplanmıştı.


Maddi olarak zengin değillerdi ama çok sade hayatlarına rağmen yürekleri aşkla doluydu. Yedikleri şey, arpa ekmeğinden başka bir şey değildi. İş bölüşümü yapmışlardı, evin içindeki işlerle Hz Fatıma, dışındaki işlerle ise Hz Ali ilgileniyordu.


Bu örneği en çok hak eden bizim gençlerimiz, bu hayatı örnek alacak olurlarsa hayatlarını güzellikle dolduran bir yola adım basmış olacaklarıdır ve sonsuz mutluluk yoluna girmiş olacaklardır.





“Evlilik” sevgi ve arkadaşlığın birlikteliği.

Bir erkek ve bir kadının sevgilerini paylaşmanın en güzel yolu evliliktir. Sevgi, zamanla aşka dönüşür ve eşlerin bağlılıklarını sıklaştırarak aile hayatının sıcak ve samimi bir şekil almasını sağlar. Sevgi göstermek ve sevgi görmek eşlere huzur vererek onların psikolojik dengelerinin korunmasına sebep oluyor. Sevgi, insan’a hayat veriyor ve kalpleri güzelleştiriyor.


Hz Ali ve Hz Fatıma sevgi göstermenin en güzel örnekleridirler. Temiz ve aşk dolusu bir hayat yaşadılar ve aynı şekilde Allah’a koştular. Allah’ın selamı onların üzerine olsun.





Ortak yönleri.

Tam anlamıyla her yönüyle eşit olan eşlerden bahsetmek mümkün değildir. Zira aynı ortamda ve aynı şartlarda büyüyen iki insanlarda bile kendine özgü düşünceler, ruh yapısı ve ahlak söz konusudur bu nedenle tam anlamıyla eşit iki insandan bahsetmek yanlıştır ama evlenirken olabildiğince ortak yönleri çok olan kişiyle evlenmek, en doğru seçenektir. İnsanın bir ömür birlikte olacağı kişi, onunla ne kadar yakın olursa o kadar da sorunların az yaşanacağını söyleyebiliriz, bunun tersi de doğrudur.


İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor: Allah, Hz Ali’yi yaratmış olmasaydı yeryüzünde Hz Fatıma’ya eş olacak kimse olmayacaktı.

Resulullah ve iş paylaşımı.

Hz Ali ve Hz Fatıma evlendikten sonra Peygamber efendimiz, evin içindeki işleri Hz Fatıma’ya, dışındaki işleri ise Hz Ali’ye verdi ve Hz Fatıma işlerin bu şekilde bölünmesinden çok sevinerek şöyle buyurdu: Resulullah’ın, beni, dışarıda yabancı erkeklerle karşı karşıya getirecek olan işlerden uzak tutması beni çok sevindirdi.

HZ OMER


Bediüzzaman onun şahid olduğu mucizelerden bahseder.

Resul-i Ekrem ASM “Ahmes kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için zad ü zahire ver!” Hz. Ömer dedi “Ya Resulallah mevcut zahire birkaç Sa’dır. Kümesi oturmuş bir deve yavrusu kadardır. Ferman etti. “Git ver” O da gitti yarım yük hurmadan dört yüz suvariye kifayet derecesinde zad ü zahire verdi. Ve dedi “ Hiç noksan olmamış gibi eski halini aldı”

Tebük savaşında Hz. Ömer nakleder. “Susuz kaldık, hatta bazıları devesini keser, susuzluktan içini sıkar, içerdi. Ebubekir-i Sıddık Resul ü Ekrem ASM dua etmek için rica etti. Elini kaldırdı , daha elini indirmeden bulut toplandı, yağmur öyle geldi ki kaplarımızı doldurduk, sonra su çekildi. “

Ömer’in kadri yücedir, Peygamberimizin elinde zikreden taşlar onun elinde de zikreder.

Dağ taş onlarla alakadardır, Peygamberimiz ve dört büyük halife Uhud dağının tepesinde iken dağ neşelenir ve titrer.

Peygamberimizin vefatından sonra Hz.Ömer amcası Hz Abbas’ı şefaatçi olarak kabul edip “ Bu senin Habibinin amcasıdır, onun hürmetine yağmur ver der. Yağmur gelir.

Hz. Ömer Cebrail’i Peygamberimizin huzurunda Dıhye suretinde görür.

Yine Hz Ömer Hame adında bir cinninin Peygamberimize biat edip inanmasını görmüştür. Hz. Ömer İslam’dan önce de bir saneme kesilen kurbanın tevhide açıkça işaret eden kelimatını duymuştur.

Hz. Ömer Tebük savaşı öncesi malının yarısını İslama bağışlamıştır.

Resulullah fazilette Hz. Ebubekirden sonra Ömer’in geldiğin söylemiştir.

Kadisiye ve Nihavent savaşlarında İslam galip gelmiş İran devletine son vermiştir.

Vaktiyle Peygamberimizin müjdelediği Kisra’nın beyaz köşklerini ele geçirdiler, Müslümanlar. Hesaba gelmeyecek miktarda ganimetler, miktarı bine ulaşan develerle Beytül mal’a götürüldü. Hz Ömer İran devletinin inhidamı sonrası şükür namazı kılar, Allah’a dua eder. Ateşe tapanların saltanatı gidince Hz Ömer Müslümanlara hitap eder “Ey Müslümanlar dikkat ediniz ibret alınız. Ateşe tapanların hükümdarları gitti, üstünlükleri sona erdi, devletleri yok oldu. Allah onların yerine beldelerine, evlatlarına sizleri varis kıldı. Cenabı Hak bundan sonra sizin davranışlarını denetleyecek gözetecektir. Uyanık olunuz, şuurlu olunuz, dikkatli olunuz, iyi halinizi değiştirmeyiniz, eğer siz iyi halinizi değiştirirseniz, Cenab-ı Hak sizi başka bir milletle değiştirir. Ben şu ümmet üzerine başka bir şeyden değil kendi tarafınızdan ve kendi içinizden gelecek tehlikelerden korkarım”

Hz. Ömer’in o gün söyledikleri bugün de Müslümanlar için geçerlidir. Davanın menfaat ile mübadelesi yine Müslümanlara büyük zararları ve toplumsal nefretlere neden olabilir.

Kudus’e girerken süslü gösterişli elbiseler giymesini teklif edenlere “ Hak Teala Müslümanlıkla bize en büyük şerefi bahşetmiştir. Şeref olarak bize bu kâfidir. Kendimiz için ise sadeliği tercih ederiz”

Onun adını duyanlar kendine hemen çeki düzen verirlerdi. İsmi kıyamete kadar adaleti haykıracak bir büyük insandır. Adalet hissini yitiren insanlar için Ömer iyi bir ilaçtır. Peygamber ve arkasındaki dört büyük insan yolunu şaşıran insanlara her zaman rehber olacak niteliktedirler.

Aile fertlerinin sıkıntıya düştüğü kendine hikaye edilince , insanlık tarihi boyunca büyük bir rehber söz söyler. “ Hz Muhammed ASM Ebu Bekir ve Ben bir yola düşmüş üç suvari gibiyiz. İlk ikisi menzili maksuda istenilen hedefe ulaştılar, ben de onların yolundayım. Ne olur kimse beni onların yolundan ayırmaya çalışmasın. Medine’nin kenar semtlerinde bir çadır içinde yoksul bir kadına rastlar. Kadına “Ömer’den haberin yok mu ? diye sorulduğunda kadın “Allah belasını versin . Halifeliği süresince beş para alamadım , sürünüyorum” demiş, bunun üzerine Ömer ”İyi ama sen uzak bir yere çekilmişsin bir çadırın içinde tek başına yaşarken Ömer senin durumunu nereden bilsin ?” deyince de kadın “Beni bulamayacaksa devletin başına gelmeseydi” cevabını verince . Bu cevaba Ömer duygulandı gözlerinden bulgur gibi yaşlar döktü, kendisine gereken mali desteğin sağlanacağını bildirdi. Mahkeme salonunda sanık sandalyesinde oturması gerekirken kendisine saygı gösteren hakime “Senin huzurunda halktan biri ile Ömer eşit olmazsa sen hiçbir zaman hakimliğe layık olamazsın” der.

Ölümü öncesi cennetle müjdelenenlerden kalan altı kişiyi halifeyi seçmeye vekil bırakır.
Ona ilk defa Ömer ül Faruk diyen Peygamberimizdir (Asm.)

Peygamberimiz onun için “ Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ey Ömer şeytan asla seninle karşılaşmaz. Sen bir yola giderken o muhakkak senin yolundan başka bir yola yönelir gider” der.

Bir gün hutbeyi okumaya gecikir, yirmi bir yamalı bir gömleği vardır, bir tek fanilası onu yıkamıştır, kurumasını beklerken daha kurumadan koşarak hutbeye gelmiş ve bir fanilası olduğu için onun kurumasını beklediğinden geciktiği yolunda özürde bulunur.

Hz. Ömer adaletin bir şahsa giydirilmiş bir karakteridir. Bediüzzaman ism-i Adli anlatır, âlemdeki bütün dengenin bu fiilin denetiminden doğduğunu ifade eder.

Adaletten hareketle de Haşir risalesinde âhiretin varlığını anlatır.
Onların izahı da bir başka sefere!



HZ HAMZA




Hz. Peygamber'in amcasi, Sehidlerin efendisi.

Künyesi; Ebn Ya'la veya Ebû Ammâre; Lakabi; Esedullah (Allah'in Aslani)dir. Babasi Abdulmuttalib, annesi Hâle'dir.

Hz. Hamza, Peygamberimizin amcalarinin en küçügüdür. Dogumdan bir kaç gün sonra, Peygamberimizi emziren Ebû Lebeb'in câriyesi Süveybe daha önceleri Hz. Hamza'yi da emzirmis oldugundan, Hamza Peygamberimizin süt kardesi idi.

Hz. Hamza, orta boylu, güçlü kuvvetli, heybetli, onurlu bir sahabîdir. Hz. Hamza (r.a) iyi bir avci, keskin nisanci, Kureys'in en sereflilerindendir. Mazlumlara yardim etmeyi seven cesur bir savasçiydi. Av dönüsü evine gitmeden Ka'be'yi tavaf edecek kadar kutsal kabul ettigi degerlere saygili, karsilastigi sahislara selâm verip sohbet etmesini seven mürüvvetli bir insandi. Onun gençlik dönemine ait bilgilerimiz yok denecek kadar azdir (Ibnu'l-Esîr, Isdit'l-Gâbe, II, 52).

Peygamberimiz yakinlarina Islâm'i teblig etmis olmasina ragmen, Hz. Hamza henüz müslüman olmamisti. Ebû Cehil'in Peygamberimize yaptigi bir hakaret sonucunda müslüman olmustur. Peygamberimiz bir gün Safâ tepesinde iken Ebû Cehil ve arkadaslari onun yanina gelirler. Ebû Cehil Peygamberimize hakaret eder. Abdullah b. Cüdâ'nin câriyesi bu olayi seyredin av dönüsü Kabe'ye ugramayi âdet edinen Hz. Hamza'ya anlatir. Hz. Hamza, eve gitmeden Ebû Cehil'in yanina ugrayarak elindeki yayi Ebû Cehil'in kafasina çalar, basini yaralar ve hakaret eder. Bir gün sonra da Allah Rasûlünün yanina giderek (Bi'set'ten iki yol sonra) müslüman olur.

Hz. Hamza'nin müslüman olmasi Peygamberimizi çok sevindirmistir. Onun Islâm'a girmesiyle müslümanlar güçlendi. Müsrikler rahatsiz oldular.

Mekke müsrikleri, hicretten sonra da rahat durmadilar. Peygamberimizin ve müslümanlarin Medine'den çikarilmasi için Abdullah b. Übeyy, Hazreç ve Evs kabilesi müsrikleriyle iliski kurdular. Müslümanlarin hac yollarini da kapadilar.

Müsriklerin gözlerini korkutmak, Sam ticaret yollarini keserek onlari sikintiya düsürmek gerekiyordu. Peygamberimiz bu amaçla Hz. Hamza'yi Sifu'l-Bahr'a gönderdi. Otuz kisilik bir kuvvetle Hz. Hamza belirtilen yere vardi. Müsriklerin kervam Sifu'l-Bahra gelmisti. Kervanda Ebû Cehil de bulunuyordu. Üçyüz kisilik bir kuvvetleri vardi.

Hz. Hamza, müsriklerle çarpismak istiyordu. Yaninda bulunan müslümanlar da ayni duyguyu yasiyorlardi.

Henüz müsrik olan Mecdi b. Amr b. Cühenî bu iki grubun arasina girdi. Hem müslümanlarla hem de müsriklerle görüstü. Sonunda iki tarafi çarpismaktan vazgeçirdi.

Bundan Sonra Hz. Hamza'yi Bedir savasinda görüyoruz. Bedir savasinda Utbe, Vefid, Seybe meydana çiktilar. Çarpismak için er dilediler. Hz. Hamza, Seybe ile çarpisti. Bir hamlede Seybe'yi öldürdü. Daha sonra Utbe'yi ve Tuayma b. Adiyy'i öldürdü.

Hz. Hamza, Bedir savasinda kahramanca savasti. Allah ve Rasûlünün hosnutlugunu kazandi.

Bedir savasinda Hz. Hamza (r.a)'nin etkinligi ileri boyutlara ulasti ve müsriklere karsi amansiz bir savas verdi. Hârisû't-Temîmî, HzHamza'nin Bedir'deki durumunu anlatan bir rivayetinde söyle diyor: "Hamza b. Apdülmuttalib(r.a)'in, Bedir savasinda üzerinde, deve kusu olan kim" diye sordu. "Hamza b. Abdulmuttalib" diye cevap verildi. O müsrik: "Ne yaptiysa O bize yapti" diye mirildandi" (M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle müslümanlik, ll, 553).

Hz. Hamza, Bedir Savasini mütekaib Kaynukogullari gazvesine katildi.

Peygamber Medine'ye geldiginde Yahudilerle anlasma yapmisti. Yahudiler, Bedir savasini müslümanlarin kazanmasini hazmedemediler.

"Siz savasin ne demek oldugunu bilmeyen adamlarla çarpistiniz" dediler. Savas için firsat kollamaya basladilar.

Kaynuka gazvesi'nin genel sebebi bir kadina karsi yapilan terbiyesizliktir. Kadincagiz bazi esyalarini Kaynuka pazarinda sattiktan sonra bir kuyumcuya giriyor. Kuyumcu yahudi kadinin eteginin alt kismini üst kismina bir dikenle igneliyor. Kadincagiz ayaga kalktiginda üzeri açiliyor. Utaniyor, sikiliyor, feryat ediyor, çevresinden yardim istiyor. Kadinin yardimina kosan müslümanlar Yahudiyi öldürüyor. Yahudiler de müslümanin basina üsüsüyorlar ve onu sehid ediyorlar.

Öldürülen müslümanin akrabalari Peygamberimizden yardim istiyorlar. Bunun üzerine-Peygamberimiz Yahudilerden antlasmanin yenilenmesini istedi. Yahudiler Peygamberimizin bu istegini reddettiler.

Bu olay üzerine Peygamberimiz beyaz sancagim Hz. Hamza'nin eline verip Kaynukaogullarinin üzerine gönderdi. Kaynukaogullari Yahudileri bekledikleri yardima kavusamayinca teslim olmak zorunda kaldilar.

Bedir savasi'nin acisini unutmayan Kureysliler yeniden savas için hazirliga basladilar. Bir yil önceki kervanin gelirini savas için harcamaya karar verdiler. Savas için degisik müsrik kabilelerden yardim isteyerek büyük bir kuvvet olusturdular.

Bu kez de Kureys'in kadinlari da katilacakti. Bedir Savasi'nin bozgunla bitmesi sebebiyle müsrik kadinlar erkeklerini suçluyorlardi. Bedir'in matemini tutarak erkekleri savasa tesvik ediyorlardi.

Cübeyr b. Mut'i'nin Vahsi adinda Habesli bir kölesi vardi. Bu köle harbe (Habeslilere özgü bir mizrak) atmakta oldukça maharetli idi. Hz. Hamza, Cübeyr b. Mut'im'in amcasi Tuayma b. Adiyy'i Bedir savasinda öldürmüstü. Cübeyr, amcasinin acisini unutmamisti. Kölesi Vahsi ile konustu. Hz. Hamza'yi öldürmesi sartiyla kendisini serbest birakacagini bildirdi.

Peygamberimiz, Medine'nin içinde kalmayi, savunma savasi yapmayi düsünüyordu. Bedir Savasi'na katilmayanlar düsmanla yüz yüze gelmek, Medine disinda savasmak istiyorlardi. Peygamberimiz Ashabin bu tavri karsisinda Medine disinda savasilmasina karar verdi.

Hz. Hamza'da Medine disinda savasilmasina taraftardi. Hattâ Peygamberimize "sana, kitabi indirmis olan Allah'a yemine eder, and içerim ki, bu kilicima Medine disinda Kureys müsrikleriyle çarpismadikça yemek yemeyecegim" demisti.

Hz. Hamza Cuma günü oruçlu idi. Cumartesi müsriklerle karsilastigi zaman da oruçlu bulunuyordu.

Peygamberimiz, sabahleyin "Rüyada, meleklerin, Hamza'yi yikadiklarini gördüm" diye buyurdu. Uhut bölgesine varildi, orduya savas düzeni verildi. Kureys'in birinci bayraktari Talha b. Ebî Talha, Hz. Ali tarafindan, ikinci bayraktari Osman b: Ebî Talha da Hz. Hamza tarafindan öldürüldü. Sancaktarlarin ölmesi Kureys'i saskina çevirdi. Sarsildilar, sendelediler. Halid b. Velid'in saldirilari da sonuç vermedi: Müsrikler, kaçismaya basladilar. Hz. Hamza Uhud günü "ben Allah'in Arslaniyim" diyerek kihç salladi. Sâfvân, Hz. Hamza'yi savasirken görüyor, "Ben, bugüne kadar kavmini öldürmeye onun kadar hirsli bir kimse daha görmedim" buyuruyor. Uhud savasinda müsriklerin çogunu Hz. Hamza öldürmüstür.

Kureysliler bozguna ugrayip kaçmaya baslayinca Peygamberimiz tarafindan görevlendirilen okçular yerlerini birakmaya basladilar. Birbirlerine "ne duruyorsunuz? Allah, düsmani bozguna ugratti. Siz de, müsriklerin ordugahina giriniz. Kardeslerinizle birlikte ganimet toplayiniz" dediler. Diger bir kismi bu teklife itiraz ettiler. "Siz Rasûlullah'in: Bizi arkamizdan koruyunuz! Sakin yerinizden ayrilmayiniz! Bizim öldürüldügümüzü görürseniz de yardimimiza kosmayiniz! Ganimet topladigimizi görürseniz de, bize katilmayiniz! Bizi arkamizdan koruyunuz" buyurdugunu bilmiyor musunuz?" dediler.

Okçular, komutanlari Abdullah b. Cübeyr'i dinlemediler; "ganimetten nasibimizi alacagiz" diyerek yerlerini terkettiler. Abdullah b. Cübeyr'in yaninda çok az bir kuvvetin kaldigini gören Halid b. Velid bu firsati degerlendirmek istedi. Kuvvetlerini bir araya topladi, okçularin üzerine yürüdü. Abdullah b. Cübeyr, kendilerine dogru bir kuvvetin geldigini görünce arkadaslarina dagilmamalarini söyledi. Müslüman okçular, üzerlerine gelen Kureys müsriklerini ok yagmuruna tuttular. Oklari bitinceye kadar kahramanca savastilar. Abdullah b. Cübeyr, oklari bitince mizragi ile savasti. daha sonra kilicini kinindan siyirdi. Sehid düsünceye kadar çarpisti. Digerleri de ayni sekilde savastilar. Kureys'in süvarileri insanliga yakismayan bir davranisla Abdullah b. Cübeyr'in karnini destiler, barsaklarini döktüler.

Okçularin yerlerini birakmasi, kalan kisminin sehid edilmesiyle müslümanlar gâfil avlandilar. Hem arkadan, hem önden kusatildilar. Müslümanlar saskinlikla birbirlerine kiliç sallamaya basladilar.

Hâris b. Amr kizi ile Utbe'nin kizi Hind de Hz. Hamza'yi öldürmesi için Vahsi'yi. tesvik ediyorlardi. Vahsi, açik dövüsmekten korkuyor, gizli dövüsmeyi tercih ediyordu.

Vahsi, Uhud Savasindaki durumu söyle açikliyor: "Halk arasinda Ali'yi aradim. Çok uyanik, girisken, çevik, çekingen ve etrafina çok bakinan bir adamdi. Kendi kendime:"benim aradigim adam bu degildir" dedim. O sirada Hamza'yi gördüm. Halki kasip kavuruyor, kesip biçiyordu. Firsat kollamak için kayanin arkasina gizlendim. Bir ara Siba'b. Ümmü Emmâr "var mi benle çarpisacak bir yigit' diyerek meydan okuyordu. Hamza ona: "Allah ve Rasûlüne sen misin meydan okuyan' dedi. Göz açtirmadan, bacaklarindan vurdu yere serdi. Sel sulari arkalarina eristigi sirada ayagi kayip düsünce mizragimi firlatip attim; bögründen vurdum."

Hz. Hamza'yi Sehid eden Vahsi daha sonra bir kenara çekilir. Hind üzerindeki takilarini çikarir Vahsi'ye verir. Hz. Hamza'nin yanina gelen Hind, onun burnunu, kulaklarini keser, cesedine iskence yapar, hatta cigerini bile çigneyerek parçalar.

Vahsi müslüman olusunu anlatirken: "Mekke'nin fethinden sonra Mekke'ye gelerek Rasûl-i Ekremi gördüm. Bana dedi ki: "Sen Vahsi misin?" Ben cevap verdim: "Evet" Hamza'yi sen mi öldürdün? buyurdular. "Öyle oldu" dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü buyururdular ki: "bana yüzünü göstermemen mümkün mü? Ben de çikip gittim. Rasûlullah'in vefatindan sonra yalanci peygamber Müseyleme ortaya çikti. Belki bu herifi öldürürüm de günahimi öderim, diye düsündüm. Müslûmanlarla birlikte Yemâme'ye gittim ve bildiginiz gibi Mûseyleme'yi öldürdüm (Sahihi Buharî, V, 36, 37).

Allah Rasûlünün Hz. Hamza'ya derin bir sevgisi vardi. Bu sevgiden dolayi elinde olmayarak "Vahsi"ye karsi olumsuz bir tutum içinde olmaktan da çekiniyordu. Bu sebeple de Vahsi'yi görmek istememisti.

Peygamberimiz, Hz. Hamza'nin sehit oldugunu ögrenince onun basi ucuna gelir ve dua eder. Hz. Hamza, kiz kardesi Safiyye'nin getirdigi bir hirka ile kefenlendi. Peygamberimiz, amcasi Hamzâ'nin cenaze namazini kildirdi. Hz. Hamza, Uhud'a defnedildi.

Hz. Peygamber'den iki veya dört yas büyük olan Hamza, öldürüldügünde elli yedi yasinda idi. Hz. Peygamber (s.a.s) öldürülen her sehid ile beraber Hamza'nin namazini tekrarlamis; o gün yetmis iki defa onun cenaze namazini kildirmistir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ilk cenaze namazi kildigi sehidin de Hz. Hamza oldugu söylenmistir. Hz. Hamza'nin esi, çocuklari Medine'de olmadigi için sehâdetine aglanmamis bunu gören Hz. Peygamber "Hamza'nin niye aglayanlari yok" buyurmustur. Bunu duyan Ensâr önce Hamza için sonra kendi sehidleri için aglamaya basliyorlar. Tarihçi Vâkidî (V. 207/223) benim zamanima kadar bu adet devam etmekteydi diye naklediyor (Ibnü'l-Esir, Usdü'l-Gâbe, II, 51, 55).

Hz. Hamza, bir gün Peygamber Efendimize gelerek Cebraîl (a.s)'i asli yapisiyla görmek istedigini bildirdi. Peygamberimiz, Hz. Hamza'ya "O'nu görmeye dayanabilir misin?" diye sordu. Hz. Hamza, "Evet, dayanabilirim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz "otur, öyleyse" buyurdular. Cebrail (a.s.) müsriklerin Kâbe'yi tavaf edecekleri zaman elbiselerini üzerine koymakta olduklari kütüge indi. Peygamberimiz Hz. Hamza'ya "Kaldir gözünü, bak" dedi. Hz. Hamza'ya bakip, Cebrail'in zebercede yesil cevhere benzeyen ayaklarini görünce bayildi. Arkasinin üzerine düstü. Bu olayi Ibn Sa'd Tabakat'inda anlatmaktadir.

Hz. Hamza Peygamber (s.a.s)'den su hadisi rivâyet etmistir: "Su duayi hiç birakmayin; "Allahümme inni es'eluke bismike'l-a'zam ve ridvânike'lekber" (Ibn Esîr, Usdü'l-Gâbe, II, 55).
Hz. Peygamber'in amcasi, Sehidlerin efendisi.

Künyesi; Ebn Ya'la veya Ebû Ammâre; Lakabi; Esedullah (Allah'in Aslani)dir. Babasi Abdulmuttalib, annesi Hâle'dir.

Hz. Hamza, Peygamberimizin amcalarinin en küçügüdür. Dogumdan bir kaç gün sonra, Peygamberimizi emziren Ebû Lebeb'in câriyesi Süveybe daha önceleri Hz. Hamza'yi da emzirmis oldugundan, Hamza Peygamberimizin süt kardesi idi.

Hz. Hamza, orta boylu, güçlü kuvvetli, heybetli, onurlu bir sahabîdir. Hz. Hamza (r.a) iyi bir avci, keskin nisanci, Kureys'in en sereflilerindendir. Mazlumlara yardim etmeyi seven cesur bir savasçiydi. Av dönüsü evine gitmeden Ka'be'yi tavaf edecek kadar kutsal kabul ettigi degerlere saygili, karsilastigi sahislara selâm verip sohbet etmesini seven mürüvvetli bir insandi. Onun gençlik dönemine ait bilgilerimiz yok denecek kadar azdir (Ibnu'l-Esîr, Isdit'l-Gâbe, II, 52).

Peygamberimiz yakinlarina Islâm'i teblig etmis olmasina ragmen, Hz. Hamza henüz müslüman olmamisti. Ebû Cehil'in Peygamberimize yaptigi bir hakaret sonucunda müslüman olmustur. Peygamberimiz bir gün Safâ tepesinde iken Ebû Cehil ve arkadaslari onun yanina gelirler. Ebû Cehil Peygamberimize hakaret eder. Abdullah b. Cüdâ'nin câriyesi bu olayi seyredin av dönüsü Kabe'ye ugramayi âdet edinen Hz. Hamza'ya anlatir. Hz. Hamza, eve gitmeden Ebû Cehil'in yanina ugrayarak elindeki yayi Ebû Cehil'in kafasina çalar, basini yaralar ve hakaret eder. Bir gün sonra da Allah Rasûlünün yanina giderek (Bi'set'ten iki yol sonra) müslüman olur.

Hz. Hamza'nin müslüman olmasi Peygamberimizi çok sevindirmistir. Onun Islâm'a girmesiyle müslümanlar güçlendi. Müsrikler rahatsiz oldular.

Mekke müsrikleri, hicretten sonra da rahat durmadilar. Peygamberimizin ve müslümanlarin Medine'den çikarilmasi için Abdullah b. Übeyy, Hazreç ve Evs kabilesi müsrikleriyle iliski kurdular. Müslümanlarin hac yollarini da kapadilar.

Müsriklerin gözlerini korkutmak, Sam ticaret yollarini keserek onlari sikintiya düsürmek gerekiyordu. Peygamberimiz bu amaçla Hz. Hamza'yi Sifu'l-Bahr'a gönderdi. Otuz kisilik bir kuvvetle Hz. Hamza belirtilen yere vardi. Müsriklerin kervam Sifu'l-Bahra gelmisti. Kervanda Ebû Cehil de bulunuyordu. Üçyüz kisilik bir kuvvetleri vardi.

Hz. Hamza, müsriklerle çarpismak istiyordu. Yaninda bulunan müslümanlar da ayni duyguyu yasiyorlardi.

Henüz müsrik olan Mecdi b. Amr b. Cühenî bu iki grubun arasina girdi. Hem müslümanlarla hem de müsriklerle görüstü. Sonunda iki tarafi çarpismaktan vazgeçirdi.

Bundan Sonra Hz. Hamza'yi Bedir savasinda görüyoruz. Bedir savasinda Utbe, Vefid, Seybe meydana çiktilar. Çarpismak için er dilediler. Hz. Hamza, Seybe ile çarpisti. Bir hamlede Seybe'yi öldürdü. Daha sonra Utbe'yi ve Tuayma b. Adiyy'i öldürdü.

Hz. Hamza, Bedir savasinda kahramanca savasti. Allah ve Rasûlünün hosnutlugunu kazandi.

Bedir savasinda Hz. Hamza (r.a)'nin etkinligi ileri boyutlara ulasti ve müsriklere karsi amansiz bir savas verdi. Hârisû't-Temîmî, HzHamza'nin Bedir'deki durumunu anlatan bir rivayetinde söyle diyor: "Hamza b. Apdülmuttalib(r.a)'in, Bedir savasinda üzerinde, deve kusu olan kim" diye sordu. "Hamza b. Abdulmuttalib" diye cevap verildi. O müsrik: "Ne yaptiysa O bize yapti" diye mirildandi" (M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle müslümanlik, ll, 553).

Hz. Hamza, Bedir Savasini mütekaib Kaynukogullari gazvesine katildi.

Peygamber Medine'ye geldiginde Yahudilerle anlasma yapmisti. Yahudiler, Bedir savasini müslümanlarin kazanmasini hazmedemediler.

"Siz savasin ne demek oldugunu bilmeyen adamlarla çarpistiniz" dediler. Savas için firsat kollamaya basladilar.

Kaynuka gazvesi'nin genel sebebi bir kadina karsi yapilan terbiyesizliktir. Kadincagiz bazi esyalarini Kaynuka pazarinda sattiktan sonra bir kuyumcuya giriyor. Kuyumcu yahudi kadinin eteginin alt kismini üst kismina bir dikenle igneliyor. Kadincagiz ayaga kalktiginda üzeri açiliyor. Utaniyor, sikiliyor, feryat ediyor, çevresinden yardim istiyor. Kadinin yardimina kosan müslümanlar Yahudiyi öldürüyor. Yahudiler de müslümanin basina üsüsüyorlar ve onu sehid ediyorlar.

Öldürülen müslümanin akrabalari Peygamberimizden yardim istiyorlar. Bunun üzerine-Peygamberimiz Yahudilerden antlasmanin yenilenmesini istedi. Yahudiler Peygamberimizin bu istegini reddettiler.

Bu olay üzerine Peygamberimiz beyaz sancagim Hz. Hamza'nin eline verip Kaynukaogullarinin üzerine gönderdi. Kaynukaogullari Yahudileri bekledikleri yardima kavusamayinca teslim olmak zorunda kaldilar.

Bedir savasi'nin acisini unutmayan Kureysliler yeniden savas için hazirliga basladilar. Bir yil önceki kervanin gelirini savas için harcamaya karar verdiler. Savas için degisik müsrik kabilelerden yardim isteyerek büyük bir kuvvet olusturdular.

Bu kez de Kureys'in kadinlari da katilacakti. Bedir Savasi'nin bozgunla bitmesi sebebiyle müsrik kadinlar erkeklerini suçluyorlardi. Bedir'in matemini tutarak erkekleri savasa tesvik ediyorlardi.

Cübeyr b. Mut'i'nin Vahsi adinda Habesli bir kölesi vardi. Bu köle harbe (Habeslilere özgü bir mizrak) atmakta oldukça maharetli idi. Hz. Hamza, Cübeyr b. Mut'im'in amcasi Tuayma b. Adiyy'i Bedir savasinda öldürmüstü. Cübeyr, amcasinin acisini unutmamisti. Kölesi Vahsi ile konustu. Hz. Hamza'yi öldürmesi sartiyla kendisini serbest birakacagini bildirdi.

Peygamberimiz, Medine'nin içinde kalmayi, savunma savasi yapmayi düsünüyordu. Bedir Savasi'na katilmayanlar düsmanla yüz yüze gelmek, Medine disinda savasmak istiyorlardi. Peygamberimiz Ashabin bu tavri karsisinda Medine disinda savasilmasina karar verdi.

Hz. Hamza'da Medine disinda savasilmasina taraftardi. Hattâ Peygamberimize "sana, kitabi indirmis olan Allah'a yemine eder, and içerim ki, bu kilicima Medine disinda Kureys müsrikleriyle çarpismadikça yemek yemeyecegim" demisti.

Hz. Hamza Cuma günü oruçlu idi. Cumartesi müsriklerle karsilastigi zaman da oruçlu bulunuyordu.

Peygamberimiz, sabahleyin "Rüyada, meleklerin, Hamza'yi yikadiklarini gördüm" diye buyurdu. Uhut bölgesine varildi, orduya savas düzeni verildi. Kureys'in birinci bayraktari Talha b. Ebî Talha, Hz. Ali tarafindan, ikinci bayraktari Osman b: Ebî Talha da Hz. Hamza tarafindan öldürüldü. Sancaktarlarin ölmesi Kureys'i saskina çevirdi. Sarsildilar, sendelediler. Halid b. Velid'in saldirilari da sonuç vermedi: Müsrikler, kaçismaya basladilar. Hz. Hamza Uhud günü "ben Allah'in Arslaniyim" diyerek kihç salladi. Sâfvân, Hz. Hamza'yi savasirken görüyor, "Ben, bugüne kadar kavmini öldürmeye onun kadar hirsli bir kimse daha görmedim" buyuruyor. Uhud savasinda müsriklerin çogunu Hz. Hamza öldürmüstür.

Kureysliler bozguna ugrayip kaçmaya baslayinca Peygamberimiz tarafindan görevlendirilen okçular yerlerini birakmaya basladilar. Birbirlerine "ne duruyorsunuz? Allah, düsmani bozguna ugratti. Siz de, müsriklerin ordugahina giriniz. Kardeslerinizle birlikte ganimet toplayiniz" dediler. Diger bir kismi bu teklife itiraz ettiler. "Siz Rasûlullah'in: Bizi arkamizdan koruyunuz! Sakin yerinizden ayrilmayiniz! Bizim öldürüldügümüzü görürseniz de yardimimiza kosmayiniz! Ganimet topladigimizi görürseniz de, bize katilmayiniz! Bizi arkamizdan koruyunuz" buyurdugunu bilmiyor musunuz?" dediler.

Okçular, komutanlari Abdullah b. Cübeyr'i dinlemediler; "ganimetten nasibimizi alacagiz" diyerek yerlerini terkettiler. Abdullah b. Cübeyr'in yaninda çok az bir kuvvetin kaldigini gören Halid b. Velid bu firsati degerlendirmek istedi. Kuvvetlerini bir araya topladi, okçularin üzerine yürüdü. Abdullah b. Cübeyr, kendilerine dogru bir kuvvetin geldigini görünce arkadaslarina dagilmamalarini söyledi. Müslüman okçular, üzerlerine gelen Kureys müsriklerini ok yagmuruna tuttular. Oklari bitinceye kadar kahramanca savastilar. Abdullah b. Cübeyr, oklari bitince mizragi ile savasti. daha sonra kilicini kinindan siyirdi. Sehid düsünceye kadar çarpisti. Digerleri de ayni sekilde savastilar. Kureys'in süvarileri insanliga yakismayan bir davranisla Abdullah b. Cübeyr'in karnini destiler, barsaklarini döktüler.

Okçularin yerlerini birakmasi, kalan kisminin sehid edilmesiyle müslümanlar gâfil avlandilar. Hem arkadan, hem önden kusatildilar. Müslümanlar saskinlikla birbirlerine kiliç sallamaya basladilar.

Hâris b. Amr kizi ile Utbe'nin kizi Hind de Hz. Hamza'yi öldürmesi için Vahsi'yi. tesvik ediyorlardi. Vahsi, açik dövüsmekten korkuyor, gizli dövüsmeyi tercih ediyordu.

Vahsi, Uhud Savasindaki durumu söyle açikliyor: "Halk arasinda Ali'yi aradim. Çok uyanik, girisken, çevik, çekingen ve etrafina çok bakinan bir adamdi. Kendi kendime:"benim aradigim adam bu degildir" dedim. O sirada Hamza'yi gördüm. Halki kasip kavuruyor, kesip biçiyordu. Firsat kollamak için kayanin arkasina gizlendim. Bir ara Siba'b. Ümmü Emmâr "var mi benle çarpisacak bir yigit' diyerek meydan okuyordu. Hamza ona: "Allah ve Rasûlüne sen misin meydan okuyan' dedi. Göz açtirmadan, bacaklarindan vurdu yere serdi. Sel sulari arkalarina eristigi sirada ayagi kayip düsünce mizragimi firlatip attim; bögründen vurdum."

Hz. Hamza'yi Sehid eden Vahsi daha sonra bir kenara çekilir. Hind üzerindeki takilarini çikarir Vahsi'ye verir. Hz. Hamza'nin yanina gelen Hind, onun burnunu, kulaklarini keser, cesedine iskence yapar, hatta cigerini bile çigneyerek parçalar.

Vahsi müslüman olusunu anlatirken: "Mekke'nin fethinden sonra Mekke'ye gelerek Rasûl-i Ekremi gördüm. Bana dedi ki: "Sen Vahsi misin?" Ben cevap verdim: "Evet" Hamza'yi sen mi öldürdün? buyurdular. "Öyle oldu" dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü buyururdular ki: "bana yüzünü göstermemen mümkün mü? Ben de çikip gittim. Rasûlullah'in vefatindan sonra yalanci peygamber Müseyleme ortaya çikti. Belki bu herifi öldürürüm de günahimi öderim, diye düsündüm. Müslûmanlarla birlikte Yemâme'ye gittim ve bildiginiz gibi Mûseyleme'yi öldürdüm (Sahihi Buharî, V, 36, 37).

Allah Rasûlünün Hz. Hamza'ya derin bir sevgisi vardi. Bu sevgiden dolayi elinde olmayarak "Vahsi"ye karsi olumsuz bir tutum içinde olmaktan da çekiniyordu. Bu sebeple de Vahsi'yi görmek istememisti.

Peygamberimiz, Hz. Hamza'nin sehit oldugunu ögrenince onun basi ucuna gelir ve dua eder. Hz. Hamza, kiz kardesi Safiyye'nin getirdigi bir hirka ile kefenlendi. Peygamberimiz, amcasi Hamzâ'nin cenaze namazini kildirdi. Hz. Hamza, Uhud'a defnedildi.

Hz. Peygamber'den iki veya dört yas büyük olan Hamza, öldürüldügünde elli yedi yasinda idi. Hz. Peygamber (s.a.s) öldürülen her sehid ile beraber Hamza'nin namazini tekrarlamis; o gün yetmis iki defa onun cenaze namazini kildirmistir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ilk cenaze namazi kildigi sehidin de Hz. Hamza oldugu söylenmistir. Hz. Hamza'nin esi, çocuklari Medine'de olmadigi için sehâdetine aglanmamis bunu gören Hz. Peygamber "Hamza'nin niye aglayanlari yok" buyurmustur. Bunu duyan Ensâr önce Hamza için sonra kendi sehidleri için aglamaya basliyorlar. Tarihçi Vâkidî (V. 207/223) benim zamanima kadar bu adet devam etmekteydi diye naklediyor (Ibnü'l-Esir, Usdü'l-Gâbe, II, 51, 55).

Hz. Hamza, bir gün Peygamber Efendimize gelerek Cebraîl (a.s)'i asli yapisiyla görmek istedigini bildirdi. Peygamberimiz, Hz. Hamza'ya "O'nu görmeye dayanabilir misin?" diye sordu. Hz. Hamza, "Evet, dayanabilirim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz "otur, öyleyse" buyurdular. Cebrail (a.s.) müsriklerin Kâbe'yi tavaf edecekleri zaman elbiselerini üzerine koymakta olduklari kütüge indi. Peygamberimiz Hz. Hamza'ya "Kaldir gözünü, bak" dedi. Hz. Hamza'ya bakip, Cebrail'in zebercede yesil cevhere benzeyen ayaklarini görünce bayildi. Arkasinin üzerine düstü. Bu olayi Ibn Sa'd Tabakat'inda anlatmaktadir.

Hz. Hamza Peygamber (s.a.s)'den su hadisi rivâyet etmistir: "Su duayi hiç birakmayin; "Allahümme inni es'eluke bismike'l-a'zam ve ridvânike'lekber" (Ibn Esîr, Usdü'l-Gâbe, II, 55).

HZ HAMZAYI OLDUREN VAHSININ MUSLUMAN OLUSU



Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşî'nin Müslüman oluşu Vahşî, Hazreti Hamza'yı şehit ettikten sonra Mekke'ye döndü Mekke fethedilince de Taif'e kaçtı Taifliler de, İslâm'a girmek için Resûlullah'ın yanına gidiyorlardı Artık Vahşî'nin kaçacak yeri kalmamıştı

Kâinatın Efendisi, Vahşî'yi İslâm'a davet için haber gönderdi Vahşî ise Resûlullah'a şu cevabı iletti: "Ya Muhammed beni nasıl İslâm'a çağırırsın?! Allah'a şirk koşanlar, Allah'ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürenler, zina edenler günahlarının cezasını çekerler Kıyamette, o büyük duruşma gününde cezaları katmerli olur, azap ve zillet içinde ebedî kalırHâlbuki ben bunların hepsini yaptım Daha benim bir kurtuluşum olur mu?" Bunun üzerine Allah (cc) şu âyeti inzal buyurdu: "Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler, güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadırAllah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir Çünkü Allah gafurdur, rahimdir" (Furkan, 25/70) Bunun üzerine Vahşî: "Ya Muhammed, 'Dönüş yapıp iman etme, güzel ve makbul işler işleme' çok çetin bir şarttır Bana kalırsa ben bu işin altından kalkamam"


Hemen ardından şu âyet nazil oldu: "Şurası muhakkak ki, Allah kendisine şirk oşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder" (Nisa, 4/48)


Yine Vahşî; "Yâ Muhammed, bu konuda görüşün nedir? Affetmek, Allah'ın hikmet ve iradesine bağlıdır Bilmiyorum; beni bağışlar mı bağışlamaz mı?" diye sordu Akabinde hemen şu âyet nazil oldu: "Ey Şanlı Nebî, sen şunu tebliğ et: 'Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Allah, dilerse bütün günahları mağfiret eder Çünkü O, gafur ve rahimdir, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur" (Zümer, 39/53}


Vahşî, tam istediği cevabı almıştı Derhal Müslüman oldu Bazı insanlar dediler ki: "Yâ Resûl! Biz de Vahşî'nin yaptığı gibi yapmıştık Aynı şartlar bizim için de geçerli mi?" Fahr-i Kâinat, "Bu şartlar bütün Müslümanlar için geçerlidir" buyurdular

HzHamzayı şehit eden vahşi"nin müslüman oluşu
Hz.Hamzayı şehit eden vahşi"nin müslüman oluşu
Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşî'nin Müslüman oluşu Vahşî, Hazreti Hamza'yı şehit ettikten sonra Mekke'ye döndü Mekke fethedilince de Taif'e kaçtı Taifliler de, İslâm'a girmek için Resûlullah'ın yanına gidiyorlardı Artık Vahşî'nin kaçacak yeri kalmamıştı

Kâinatın Efendisi, Vahşî'yi İslâm'a davet için haber gönderdi Vahşî ise Resûlullah'a şu cevabı iletti: "Ya Muhammed beni nasıl İslâm'a çağırırsın?! Allah'a şirk koşanlar, Allah'ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürenler, zina edenler günahlarının cezasını çekerler Kıyamette, o büyük duruşma gününde cezaları katmerli olur, azap ve zillet içinde ebedî kalırHâlbuki ben bunların hepsini yaptım Daha benim bir kurtuluşum olur mu?" Bunun üzerine Allah (cc) şu âyeti inzal buyurdu: "Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler, güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadırAllah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir Çünkü Allah gafurdur, rahimdir" (Furkan, 25/70) Bunun üzerine Vahşî: "Ya Muhammed, 'Dönüş yapıp iman etme, güzel ve makbul işler işleme' çok çetin bir şarttır Bana kalırsa ben bu işin altından kalkamam"


Hemen ardından şu âyet nazil oldu: "Şurası muhakkak ki, Allah kendisine şirk oşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder" (Nisa, 4/48)


Yine Vahşî; "Yâ Muhammed, bu konuda görüşün nedir? Affetmek, Allah'ın hikmet ve iradesine bağlıdır Bilmiyorum; beni bağışlar mı bağışlamaz mı?" diye sordu Akabinde hemen şu âyet nazil oldu: "Ey Şanlı Nebî, sen şunu tebliğ et: 'Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Allah, dilerse bütün günahları mağfiret eder Çünkü O, gafur ve rahimdir, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur" (Zümer, 39/53}


Vahşî, tam istediği cevabı almıştı Derhal Müslüman oldu Bazı insanlar dediler ki: "Yâ Resûl! Biz de Vahşî'nin yaptığı gibi yapmıştık Aynı şartlar bizim için de geçerli mi?" Fahr-i Kâinat, "Bu şartlar bütün Müslümanlar için geçerlidir" buyurdular

-Vahşi(R.A.) mü'mindi,ve Hasan Basri(R.A) gibi bir tabiinin dilinde şu tebrik,şu takdirle anlatılıyordu
-"Ömer bin Abdülaziz gibi Hülefa-i Raşidinin beşincisi sayılan O büyük insan Vahşi'nin atının burnunda ancak bir toz olabilir" tebrikiyle anılıyordu.
-Buna rağmen onda derin bir mesuliyet duygusu vardı,Hamza'yı şehit etmiş,Uhud'un kaderinde tesiri olmuş ve sonrada müslüman olduktan sonra "bana görünme" ithabıyla ithablanmıştı
-Nihayet Yemame önüne çıkmıştı,Yemame çok çetin bir muhabere meydanıydı,burada inşallah ölürüm diyordu,Salim'in şehit olduğu yerde,Huzeyfe'nin doğrandığı yerde,Ebu Akil'in parçalandığı yerde Allah bana da nasip eder diye Yemame'ye kadar gitmişti
-Müseyleme'yi Allah karşısına çıkarmıştı,yalancı peygamberi,bu demirler içinde,tunç gibi insan Vahşi'nin karşısına çıkınca bir sahabi Allah düşmanı diye Müseyleme'yi işaret etmişti
-Hatırı olarak elinde taşıdığı paslı bir mızrak vardı,bu mızrakı 7-8 sene evvel göklerde Allah'ın Aslanı olarak yazılan Hz.Hamza'nın sinesine saplamıştı,hatırı olarak yanında bulunduruyordu
-O paslı mızrağın başka yapacağı bir iş daha vardı,Müseyleme'nin sinesine saplanacaktı,işte orada müseylemenin sinesine(Hocaefendi ağlıyor)....mızrağını vazifesini gördükten sonra başını yere koymuş "artık ya Resulallah sana görünebilirim mi" diyordu.
-Zira kafirken müslümanların en hayırlısı şehit ettim,müslümanken kafirlerin en şerlisini öldürdüm artık huzur-u risalet penahiye çıkabilirim mi diyordu
-Bilmem ki Vahşi'nin bu son vazifesini yapması,onun içinde mesuliyet duygusunu ,vazife şuurunu,işlediği cürmün ağırlığını çıkmasına vesile olabilmiş midir?
-Bu mevzuda kimse bize katii bişey söylemiş değildir,bizde bu mevzuda bişey bilmiyoruz.
-Belki vahşi Huzur-u Kibriya'ya giderken yine ağlıyordu
-Niye ağlıyordu
-Bir kul olduğu halde,bir kulun yapması gereken şeyleri yapamadığından ötürü ağlıyordu
-Allah'ı bildiği,tanıdığı halde,Allah'ı bildiren binlerce şeair,binlerce alamet,tarrakalarla O'nun mevcudiyetini ilan ettiği halde O bunu bilememiş,uzun seneler cürüm ve günah işlemiş,kirlenmiş,Allah'ın huzuruna giderken işte bunun ağırlığı altında gidiyordu.

-Resul-ü Ekrem(S.A.V) bakışıyla,edasıyla ona şu sözü söylemişti "sen amcam Hamza'yı şehit ettin, didik didik ettin,seni görünce amcamı hatırlarım,elimde olmayarak
hakim olmadığım kalbim sana kırılır,mümkünse bana seyrek görün demişti"
-İman içine girdikten sonra Resul-ü Ekrem(S.A.V)'den uzak kalmanın imkamı var mıydı? yoktu ama fermana da boyun eğmek icap ediyordu
-Vahşi 1-2 sene yaşadı,yaşadı amma Efendimiz(S.A.V) minberin bu tarafındaysa,o minberin öbür tarafından yüzüne bakıyor,tebessümünü yakalamaya çalışıyordu
Selam verirse dudaklarınde gezen kelimeleri yakalamaya çalışıyordu.
-Yaşadığı 2 sene zarfında Efendimiz'in artık bana görünebilirsin beşaretini,sözünü,teklifini duymamıştı.
-Birgün Kainatın Fahrı(S.A.V) vefat edip gidince,güneş batınca,Vahşi'nin içinde doğan güneş hepten gurup etmişti.
-Artık bütün dünyası zulmani bir keyfiyet almıştı,acaba bana mana aleminde artık gel diyebilir mi Resul-ü Ekrem(S.A.V) diye intizar ediyordu
-Muharebe meydanlarını kovalıyordu,vefat etsinde artık,bu ağır yükü sırtında taşımasın,Allah'ın huzuruna gitsin bunu düşünüyordu.




EŞHEDU: Şahitlik ediyorum, söz veriyorum ve yemin ediyorum ki,

EN LA İLAHE: ALLAH(cc)'dan başka kanun koyan hiç bir gücü kabul etmeyecek ve ALLAH(cc)'dan başka kendisine kulluk yapılan her şeyi reddedeceğim Nefsimin arzu ve isteklerine tabi olmayacak, paraya ve kadına tapmayacak, zefklerimin peşinden sürüklenmeyeceğim Irkçılık yapmayacak, "izm"lere, ideolojiler, sentezler ve düzenlere tabi olmayacağım İslam'dan başka tüm dünya görüş ve doktrinlerini reddedeceğim Kendisini ilahlaştıran ve kendisini insanlara önder diye takdim eden pis putları"önder"olarak kabul etmeyeceğim Heykele ve puta tapmayacak, putlaştırılan varlıklara itibar etmeyecek, ilahlaştırılmaya çalışılan hiç bir ilahı"ilah"olarak kabul etmeyeceğim

ALLAH(cc)'ın doslarını dost, düşmanlarını düşman bilecek ALLAH(cc)'ın razı olmadığı hiç bir kişi, kuruluş, toplum ve toplulukla yardımlaşmayacağım İslam adına ortaya çıkan ve İslam'ı saptıran, Şeriatı inkar eden düzenin düzenbaz hocalarına, müftülerine, diyanet başkanlarına, namaz kıldırma memurlarına inanmayacağım Makam, mevki, şan ve şöhret peşinde koşmayacak ve beni ALLAH(cc)'ın hükümlerine başkaldırtan başta şeytan olmak üzere, hiç bir varlığa aldanmayacağım Piyasadaki fuzuli şeyhlere aldanmayacağım Kendisine bir şey sorulduğu zaman susan, konuşmayan;konuştuğunda da, İslam'ı saptıran sahtekar şeyhlere inanmayacağım ALLAH(cc)'dan başkasından yardım istemeyecek, kabirlerdeki ölülerden medet beklemeyecek; muskaya, muskacıya, falcıya ve gelecekten haber veren hiç kimseye inanmayacağım ALLAH(cc)'dan başkasından rızık beklemeyecek ve bana nasib olarak gelecek olanlar konusunda Tağutları ALLAH(cc)'a ortak koşmayacağım İslam'a aykırı hiç bir tüzüğü kabul etmeyeceğim İslam'a aykırı hiç bir kanun tarafından yönetilmeye razı olmayacağım Hiç bir sporcuyu ve partiyi putlaştırmayacağım

İLLALLAH: (Ya Rabb!)Ancak senin hükmüne, kanunlarına, yani ilahlığına inanacağım Senin kanunlarına göre hayatımı düzenleyeceğim Senin kanunlarına göre yönetecek ve yönetileceğim Senden başkasına kulluk yapmayacağım Yaratıcı olarak seni tanıdığım gibi, yönetici olarakta seni tanıyacağım Yaşamış olduğum sürece senin şeriatının yeryüzünde hakim kılınması için gayret edecek, nefsimi, malımı ve canımı senin yoluna feda edeceğim Sadece senin şeriatına tabi olacağım Yaptığım her işte senin rızanı arayacak ve senin razı olduğun kullardan olacağım

VE EŞHEDU: Ve yine şahitlik ediyorum, söz veriyorum ve yemin ediyorum ki,

ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULÜH: Tüm insanlığa örnek, önder ve rahmet olarak gönderdiğin nebin Muhammed (SAV)senin kulun ve elçindir Hayatım boyunca kendime sadace onu önder ve örnek bilecek, O'dan başkasını önüme katmayacağım Muhammed(SAV)'in Kuran'ı hayatına aktardığı şekilde ben de hayatıma aktaracak; O'nun küfre karşı verdiği tavizsiz mücadeleyi de kendime prensib edinip tüm davranışlarımı O'nun bize tebliğ ettiği ALLAH(cc)' ın vahyine göre düzenleyeceğim

HZ ALİNIN DUASI


Ey Mevlam (Hz. Ali'nin Duası)

Allah’ım! Sadece tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna çıkan hariç mal ve evlatların -insana- hiçbir yararı olmadığı günde senden aman diliyorum. Zalimin -hasretle- ellerini ısıracağı ve “keşke ben Resulullah’a -itaat- yolunu tutsaydım” diyeceği günde senden aman diliyorum. Günahkârların yüzlerinden tanınacağı, saçları ve ayaklarından tutulacağı günde senden aman diliyorum.

Babanın oğul yerine ve evladın da baba yerine cezalandırılmayacağı günde senden aman diliyorum. Ve doğrusu Allah’ın vaadi haktır. Zalimlere mazeretlerinin bir fayda sağlamayacağı, onların Allah’ın rahmetinden uzak ve kötü bir menzilde olacağı günde senden aman diliyorum.

Hiç kimsenin kimse üzerinde güç sahibi olamayacağı ve yetkinin yalnız Allah’a has olacağı günde senden aman diliyorum. İnsanın kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve evlatlarından kaçacağı ve herkesi meşgul edecek bir işle uğraşacağı günde senden aman diliyorum.

“Suçlu o günün azabından -kurtulmak için- eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini vermek ister. Hayır -hiçbir zaman bu imkanı bulamayacak-! O -cehennem ateşi-, alevlenen bir ateştir. Deriler kavurur, soyar.” Bu günde senden aman diliyorum.

Mevlam, ey mevlam! Sen mevlasın ben ise bir kulum; kula mevladan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen -varlığımın- sahibisin, ben ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen azizsin, ben ise zelil; zelile azizsen başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen yaratansın, ben ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen güçlüsün, ben ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen zenginsin, ben ise yoksul; yoksula zenginden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen bağışta bulunansın, ben ise sail; saile bağıştan bulunandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen dirisin, ben ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen bâkisin, ben ise fâni; faniye bakiden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen ebedisin, ben ise geçici; geçiciye ebediden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen rızıklandıransın, ben ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen cömertsin, ben ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen afiyet verensin, ben ise -derde- tutulan, derde tutulana afiyet verenden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen büyüksün, ben ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen hidayet edensin, ben ise sapan; sapana hidayet edenden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen rahmansın, ben ise merhamet edilecek olan; merhamet edilecek olana rahmandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen güç sahibisin, ben ise imtihan edilen; imtihan edilene güç sahibinden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen kılavuzsun, ben ise yolunu şaşırmış; yolunu şaşırmışa kılavuzdan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen bağışlayansın, ben ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen galipsin, ben ise mağlup; mağlubu galipten başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen eğitensin, ben ise eğitilen; eğitilene eğitenden başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise alçak ve düşük; düşük birisine yüce olandan başka kim merhamet eder?

Mevlam, ey mevlam! Rahmetinin hakkı için bana merhamet eyle. Bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol.

Ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi! Rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-, ey merhametlilerin en merhametlisi!


ALINTIDIR.

HZ OSMAN KIMDIR


" Cennette her peygamberin bir dostu vardır. Benim de dostum Osman'dır." Hadis-i Şerif

DOĞUMU

* Hz. Osman, meşhur Fil Vak'ası'ndan 6 sene sonra; yani hicretten 47 yıl önce dünyaya gelmişlerdir.



BABASI:

* Affan b. Ebi'l-As b. Umeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf 'dır



ANNESİ:

* Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir.



NESEBİ:

* Ümeyyeoğulları ailesine mensup olan Hz. Osman'ın nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birleşmektedir -beşinci validesi (ninesi) Beyda-i Ümmü'l Hakim, Efendimiz'in halasıydı- .



KÜNYE VE LAKABLARI:

* Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebû Amr" ve "Ebû Leyla" da denilirdi. Cahiliye dönemindeki "Ebû Amr" olan künyesi, Müslüman olduktan sonra Efendimiz'in kızı Rukiyye'den Abdullah isminde bir oğlu olunca 'Ebû Abdullah' diye değiştirilmiştir.



* Hz. Osman'ın lakabı, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in iki kızı ile evlendiğinden dolayı iki nur sahibi mânâsına gelen "Zinnureyn"dir.



ŞEMAİLİ VE AHLAKI:

* Hz. Osman (radıyallâhü anh), geniş omuzlu, yakışıklı,zarif endamlı, ince derili, esmer tenli, gür saçlıydı. Heybetli bir sakalı vardı. Bazen sakalını kınalardı. Hasan, onun saçlarının çok uzun olduğunu ve dirseklerini örttüğünü söyler. Yüzünde hafif çiçek hastalığı izleri vardı. İri kemikli, orta boyluydu.



* Hz. Osman, âlim, faziletli, abid, salih, kerim, halim ve selim, pek nâzik, son derece haya sahibi, cömert ve Kureyş indinde gayet sevilen bir şahıs idi. Allah'a hakkıyla itaatkârdır.



BAZI ÖZELLİKLERİ:

* Hz. Osman (radıyallâhü anh) Aşere-i Mübeşşere'dendir. Yani sağlığında cennetle müjdelenmiştir.



* Hz Osman (radıyallâhü anh) Rukkaya (radıyallâhü anhnha)'nın vefatından sonra Nebiyy-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Ümmü Gülsüm ile izdivâc etti. Ümmü Gülsüm (radıyallâhü anhnha)'nın vefatından sonra Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Ağlama Osman, Allah'a yemin ederim ki, yüz kızım olsa bunların biri öldükçe diğerini tek biri kalmayıncaya kadaar sana verirdim" demiştir.



* Resûlullah Efendimize(sallallahu aleyhi ve sellem) ahlâkta en çok benzeyen O'dur.



* 34 yaşına kadar cahiliyenin çirkinlikleri kendisinde görülmemiş, içki kullanmamış, iffet ve namusu ile tanınmıştı.



* Ticarî muameleleri çok dürüst olduğu için, halk arasında bu yönüyle meşhur olmuştur.



* İlk müslüman olan 5 veya 7 kişi arasındadır.



* Müslümanlığı kabul ettiği zaman amcası Hakem b. As'ın işkencesine maruz kalmış. Bir direğe bağlanmış, aç susuz bırakılmış. Buna rağmen sebat göstermiş "Allah'a kasem olsun. Bu dinden ayrılmayacak ve babalarımın dinine dönmeyeceğim." demiştir. Yılmaması üzerine amcası serbest bırakmıştır.



* Allah'a hicret eden ilk muhacir övgüsüne kavuşmuştur. O hicretiyle maddi olan herşeyi terkedip, evinin düzenini rahatını bozup sadece Allah için, İslâm için bu büyük fedakarlığı yapmıştı.



* Lut (sallallahu aleyhi ve sellem)'dan sonra ehliyle hicret eden ilk zâttır. Bu ümmet işinde ailesi ile ilk hicret eden Hz. Osman (radıyallâhü anh)'dır.



* Necâşî'yi selamlarken oranın adetine göre eğilmesi gerekirken eğilmemiş. "Ben Allah'dan başkasına başımı eğmem" diye cevap vermişti.



* Muâhat (kardeşleştirme) hadisesinde Hassan b. Sabit'in kardeşi Evs b. Sabit ile kardeş ilan edilmiştir.



* Medine'ye hicretinden sonra Rûme Kuyusunu satın alıp, müslümanların istifadesine sunması "sebil" anlayışı ve uygulamasının öncüsü olmuştur.



* Hz. Osman (radıyallâhü anh) Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vahiy kâtiplerindendi. Kendisi çok muktedir bir hattat, çok kuvvetli bir hatip idi.



* Hasan-ı Basrî'den rivayet edildiğine göre kapalı kapılar ardında bile elbiselerini çıkartmaktan çekincek kadar haya sahibi idi.



* Bir rekkate Kur'ân-ı Kerim'i hatmettiği veya gecenin hepsini Kur'ân okuyarak ihya ettiği ifade edilir.



* Kölesinin dahi hakkını ihmal etmez, "...kulağını çekmiştim, sıkı çek yavrum..." diyecek kadar sosyal adaletin temsilcisidir.



* Hz. Rukayye (radıyallâhü anhnha)'nın hastalığı üzerine Rasûl-i Ekrem'in emir ve müsadeleriyle Bedir Gazâsına iştirak edememişti. Bununla beraber Allah Rasûlu (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine "Sen kalbinin temizliği, hissiyatının necâbeti dolayısıyle gazâya iştirâk ecrini de kazanacaksın" demişti.



* Rasûl-i Ekrem, H.4 yılında Zatürrika' gazasına çıktığı zaman Hz. Osman'ı (radıyallâhü anh) Medine'de kaim-i makam olarak bırakmıştır. Bunu takip eden tüm gazalara iştirak etmiştir.



* Hudeybiye Muselahası esnâsında ehl-i İslam tarafından Kureyş'e sefir gönderilmiştir. Kureyş, kendisinden önce gönderilen elçiyi öldürmeğe teşebbüs etmiş, sonrasında da elli adam göndererek ashabın huzurunu kaçırmıştı. Can güvenliği olmayan bugörevi yerine getirmek üzere yola çıktı. Mekke de öfkeli kalabağın, geçmişine saygısı sebebiyle öldürmeyip tek başına tavaf edebileceğini söylemesine rağmen "Resûlullah tavaf etmedikçe ben de etmem" sözüyle karşılık verdi. Sonra hapsedildi. Şehit edildiği şâyi' olunca maşhur Bey'atü'r-Rıdvan beyati alınmıştı. Hz. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Allahım bu benim elim, bu da Osman'ın eli. Benimle biat ediyor" diyerek Hz. Osman'ın yerine biat etmiştir.



* Tebük Gazâsında İslam Ordusu'nun (ki 30.000 kadardı) üçte birini yalnız başına techîz ederek silahlandırmıştı. Bundan başka, Rasûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) 1000 deve satın alabilmek için 1000 dinar vermişti.



* Hz. Ebûbekir devrinde kıtlık yaşandığı sırada 1500 dirhemden daha fazla fiyat biçilen gıdayı sadece Allah rızası için infak etmiştir.



* Hz. Osman (ra), hayatının hiçbir döneminde halife olmayı düşünmemiştir. Hz. Ebû Bekir'in son anlarında, halifenin kendinden sonra yerine bırakacağı adayı tesbit eden belgeyi kaleme alan Hz. Osman, isme sıra geldiği an, Hz. Ebû Bekir'in bayılması karşısında belki bir daha ayılamaz da bir fitne ve kargaşaya sebebiyet verir endişesi ile kendiliğinden Hz. Ömer'i oraya yazmıştır. Hz. Ebûbekir ayılınca onaylamıştır. Bu olay bile Hz. Osman'ın hilafet makamına karşı bakış açısını göstermeye yeter.



* Vergilerini ödemeyenlere asker sevkine karar vermiştir.



* Hilafete seçilmesi Hz. Ömer'in kurduğu şuranın başkanı Abdurrahman b. Avf (radıyallâhü anh) kamuyoyu yoklaması sonuçlarına göredir. İstişare, komutan, genç, yaşlı, kadın, erkek, mukîm, seyyah, bedevi... herkesinin fikri sorulmuştur. Halkın çoğunluğunun isteği ve Hz. Osman'ın (radıyallâhü anh) şartları tereddütsüz kabulü ile bu göreve gelmiştir. Kendisine ilk biat eden Hz. Ali'dir (radıyallâhü anh).



* Hilafet maaşı olarak bir tek kuruş dahi almadı.



* Yakın akrabası ve kavmine ihsanı bol idi. Bu ihsanı yaparken beytü'l-mâldan hiçbir şey vermeyip, kendi öz servetinden yapıyordu.



* Açları doyurmayı, susuzları suya kandırmayı, (Kur'an Okuma), çıplakları giydirmeyi ver geceleri uzun uzun namaz kılmayı çok severdi.



* Halka en kıymetli yemekleri yedirir, kendisi evinde sirke ve zeytinyağı ile iktifa ederdi. Kendisi son derece sade yaşar, dört beş dirhemlik elbise giyer. Elbisesini yastık yapmış, çakılların üzerinde uyuduğu ve yıllar önce dostunun sırtındaki hasır izlerine benzer izler üzerinde görülürdü.



* Kapalı bir yerde tek başınayken dahi haya sahibiydi. Allah Resûlu'nun ifadeleri içinde melekler dahi kendisinden haya ederdi.



* Çok utangaç ve sakin yapılı olmasına, öne çıkmaktan ve tanınmaktan hoşlanmamasına rağmen isyancılar üzerine gidilmesinde, fetihlerde ve deniz sallallahu aleyhi ve sellemaşları konusunda kararlı ve ilerlemiş yaşına rağmen gençlerden daha gençti.


* Kabir ziyaretlerinde sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı.


* Hz Osman'ı (radıyallâhü anh) akrabalarına idarecilik vermesiyle suçlamışlardır. Fakat Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Osman'ın sülalesi olan Emevilere idarecilik veriyordu. Ondan sonra gelenler de buna devam ettiler. Kureyş kabileleri arasında Emeviler kadar Peygamber(Sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından idarecilikler verilmiş başka bir kabile görmüyoruz. Zira bunlar hem sayıca çoklardı, hem de şerefli insanlardı. Bu durum, Hz. Osman'ın o zaman şartlarını nazara alarak yaptığı idari bir içtihaddır. Halife ve emirin, idarecileri seçerken dikkate aldığı bazı hususlar vardır ki, herkesi bu konuda ikna etme ve her zaman takva yönünü tercih etmeye gücü yetmez. Mevzu bahis edilen diğer konularda bunun gibidir. İslam Tarihine dair ulemanın kabulune mazhar olmuş eserler bunları güzelce açıklamıştır.



* Halife olduğu dönemde ashab-ı kiram'ın bir kısmının sallallahu aleyhi ve sellemaşlarda şehit olduğu , bir kısmını tebliğ için uzak diyarlara gittiği ve kaderin sevkiyle sahabe döneminin sonuna doğru gelindiği bir dönemdir. Yahudi dönmesi İbni Sebe ve taifesinin ve fethedilen bölgelerdeki hainlerin komloları ile fitne fesad ortamının ortaya çıkmasına rağmen sahih İslam itikadı başta Hz. Osman ve Hz. Ali olmak üzere sahabe-i kiramın (radıyallâhü anhnhum) cehd ve gayretiyle Allah'ın lütfuyla günümüze kadar gelmiştir.



* Hilafetten vazgeçmesi için kendisine baskı yapıldığı zaman kötü bir çığır açmamak için Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) tavsiyesini de gözeterek ("Osman, Allah sana bir gün bir gömlek giydirir de münafıklar da onu senin üzerinden almaya kalkışırlarsa, hiçbir zalim için onu çıkarma") bunu kabul etmemişti.



* Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Osman'ı üzerine gelecek belâlar ve düçâr olacağı felâketler üzerine cennet ile tebşir eylemiştir. Uhud dağındayken de şehit olacağını müjdelemiştir.



* Şehit düşmeden önce "Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: "Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun." dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve "Hasbunallah ve ni'me'l-vekil" "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" demişlerdir." (Al-i İmrân-173) ayetini okuyordu.



* Bir gece Hz. Osman (radıyallâhü anh), rüyasında Rasûl-i Ekrem'i (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hz. Ebûbekir ile Ömer'i (radıyallâhü anhnhum) görmüş, Rasûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) ona: "Hep oruçluyuz, iftara seni bekliyoruz." demişti. Bu rüyadan sonra Hz Osman uyanmış, son deminin yaklaştığını anlamıştı. Ertesi günü Cuma idi. Oruca niyet etti. Bütün gününü ibadet ve Kur'an-ı Kerim tilavetiyle geçirdi. Bu gün için ikindi ile akşam arasında Hz. Osman (radıyallâhü anh) şehit edilmiştir.



YAPTIĞI YENİLİKLER:

* Hz. Osman'ın (radıyallâhü anh) gerçekleştirdiği büyük ve tarihi hizmetlerden birisi ve en mühimi şüphesiz Kur'an-ı Kerim nüshalarının çoğaltılması işidir.


* İslâm askerinin 10 dirhem olan maaşını 200 dirheme çıkarttı.


* Ramazan gecelerinde her müslümana verilen birer dirhemi artırdı. Ayrıca Mescid-i Nebi'de ibadet edenler, i'tikâf'ta bulunanlar, Allah yolunda yolculuk yapalar ve miskinler için de hiç yerden kalkmayan sofra kurdurdu.



* Cuma günleri okunan ezandan önce bir ezan daha okunmasını ictihad etti.


* Hz. Peygamber'(sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında ve ilk iki halife zamaninda sadece buna değil, diğer bütün vergilere zekat deniyordu. zekatla, diğer zekatları birbirinden ayırdı. Müslümanlar bizim bugün anladığımız zekatı bizzat kendileri, fakirlere vermeleri kararını aldı. Bunda sınırların genişlemesi de etkiliydi.


* Mescid-i Nebevî'yi genişletti.


* Hz. Ebûbekir (ra.) minberde Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) bir basamak aşağıda, Hz. Ömer de (radıyallâhü anh) Hz. Ebûbekir'den (ra.) bir basamak aşağıda dururdu. Hz. Osman (radıyallâhü anh) bu kaideyi bir zaman sonra kuyu kazıp içinde hutbe okumak icab edecek diyerek devam ettirmeyip, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) durduğu basamakta durmuştur.


* İslam donanmasının ilk seferine izin vermesi. İslam donanmasının 500'ü aşkın gemiye sahip Bizans donanmasını mağlup etmesi.


* Eyalet sistemi kökleştirildi.


* İslam ülkesi mülkî ve idari olmak üzere iki sisteme ayrıldı.



HZ OSMANIN SOZLERI


Sen ferahladığın zaman, kıskanç kimsenin kedere boğulması ne büyük intikamdır.

Suç işleyenin kulağını iyi çek; zira dünyada ceza görmek, ahiretteki cezadan daha kolaydır.

Kişi nefsini ihmal etse de,fakirlik canına tak dese de,gönül tokluğu onu başkalarına muhtaç olmaktan vareste kılar kendisini de güzelleştirir.

İnsanların en hayırlısı, günahsız olan ve Allah'ın kitabı ile amel edendir.

Allah nasip etmeyecegi şeyin Hayalini kurdurmaz.

Cenabı Hakk'dan başka hakiki sığınak yoktur.

Doğru alın, doğru verin.

En sonra varacağınız Hakk'dan korkun ki, fitne ve fesada düşmeyesiniz.

Çok söyleyen hakimdense, çok iş gören amire ihtiyacımız vardır.

Ölüme, kudretinizin yettiği en hayırlı amellerle hazırlanın.

Gözü haramdan korumak en güzel şehvet perdesidir.

İçkiden kaçının, zira her kötülüğün anahtarı içkidir.

Sabredin, yoksa pişman olursunuz.

Her nimetin bir musibeti vardır.

Ecel erişmeden yapabileceğiniz hayırlı işler için acele ediniz.

Geçmişten ibret alın da hayra çalışın.

Ya bela ve musibetlere sabredersin yahut nedamet edersin.

Mükafatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü nispetindedir.

Mezar dünya duraklarının sonu, ahiret duraklarının ilkidir. Orada azap görenin ilerisi de kötü, iyilik görenin ilerisi de iyidir.

Ben terazi değilim ki hata işlemeyeyim.




8 Şubat 2012 Çarşamba

HZ OMER


Mü'minlerin emiri Hz Ömer ra'ın canına kastedilmişti Ağır yaralıydı Anladı, hissetti ki bu yara onu götürecek, son anlarını yaşıyor Bir dileği vardı, son bir dilek Kızı Hafsa ra'ı Aişe ra'a gönderdi Efendimiz sav'in ayak ucuna defnedilebilmek için Hz Aişe'den izin istedi Zira orası müminlerin annesine aitti ve Hz Aişe ra' ın babası Hz Ebu Bekir ra da oradaydı Hz Aişe bu isteği şöyle karşıladı:

- Aslında o yeri kendim için düşünmüştüm Fakat Ömer'i kendime tercih edeceğim

Ve Hz Ömer ra vefat edince Efendimiz sav'in ayak ucuna defnedildi

Müminlerin annesi Hz Aişe ra , Allah Rasulü sav'in ve babasının kabirlerini serbestçe ziyaret ederdi Ancak Hz Ömer de oraya defnedildikten sonra kabirleri daha bir dikkatli ve daha bir örtünerek ziyaret eder oldu

Hz.EBUBEKİR'İN YAKARIŞI



Hz.EBUBEKİR'İN YAKARIŞI

Yarabbi şu ahiret azığı az olan adama

Lütfunla cömert davran.

Hakikaten o,

Günahlarından dolayı iflas etmiştir,çaresizdir.

Senin kapına gelmiş,sana sığınmıştır.

Ey kudreti sonsuz Allah'ım!

Onu boş çevirme.

Şu kulunun günahları çoktur.

Kapına sığınmış bir fakirdir.

Hata üzerine hata yaptı

Sense sonsuzca verdin.

İsyankarlara bile verdin.

Ey cömert Allah'ım benim günahım çok büyüktür.

Sen büyük günahları bağışlayansın.

Bilerek yada bilmeyerek günah işlemekten beni koru!

Rabbim sende fazıl, bereket vardır.

Ey Rabbim benim günahlarım,

Kum taneleri kadar çoktur,sayılmaz!

Yarabbi günahlarımı affet!

Beni arınmış kıl!

Bilmiyorum ne olacak şu perişan halim.

Hiç hayırlı amelim yok.

Halbuki kötü işim ne çok.

Sana, beni getirecek ibadetim yok.

Sıkıntılarımdan beni kurtar.

Yarabbi benim hasta bir kalbim var.

Hastalara sen şifa verirsin.

Şu çaresiz hastaya şifa ver.

Hani, Hz.İbrahim'i yakacak olan ateşe dur dedin,

İbrahim'e zarar vermeyen bir soğukluğa dönüş buyurdun;

Benim içinde öyle buyur.

Allah'ım cehennemde beni yakacak olan ateşe dur de!

Sen yetersin her işlere.

Sen dostsun.

Sen çok verensin.

Sen şifa verensin.

Kuluna yetensin.

Bütün problemleri çözensin.

Sen benim Rabbimsin!

Sahibimsin.

Sen bana yetensin.

En güzel vekilsin.

Kalbimde olan şeyleri sen ver Allah'ım!

Çözemediğim hazinelerin kapılarını açıver!

İçimdekini düzelt Yarabbi.

Mahşer gününde Senin hakim,

Cebrail'in ise mübaşir olduğu o günde

Bizi korktuklarımızdan güvende kıl!

Korktuğum şeyden bana haber ver.

Beni en güzel yöne çeviriver.

AMİN..!

hangi böLüme yazacağımı biLmiyordum buraya gectim