tag:blogger.com,1999:blog-61034726063676056362024-03-21T02:05:46.071-07:00inanç dünyamedacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.comBlogger46125tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-41997368911868859012012-08-16T08:17:00.002-07:002012-08-16T08:18:30.403-07:00HZ ALİ VE HZ FATIMANIN NIKAH AHD<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGb_kw-Eb0SN9Y-UU9HYOEjkkmwqEmOGlPCoXlWz2B7mGjcjkxFSRq4Mzf1afUHEszNPYecuvpWsnJKptxlC_yrNwxvmUikzm1pisWOKEdnY44nnOJ8iF1ZxaTkuEiyasNz7xcl_lzoQeX/s1600/24429.jpg"><img style="WIDTH: 278px; HEIGHT: 226px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777290555225812594" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgGb_kw-Eb0SN9Y-UU9HYOEjkkmwqEmOGlPCoXlWz2B7mGjcjkxFSRq4Mzf1afUHEszNPYecuvpWsnJKptxlC_yrNwxvmUikzm1pisWOKEdnY44nnOJ8iF1ZxaTkuEiyasNz7xcl_lzoQeX/s400/24429.jpg" /></a><br />Ali ve Fatıma'nın Evlenmelerinin Gökten Emredilmiş Olması<br /><br /><br /><br />İbn Ebi'l-Hadid şöyle der: "Hz. Peygamber'in (s.a.a) Ali'yi Fatıma ile evlendirmesi, Allah'ın gökte meleklerin şahitliğinde Ali'yi Fatıma ile evlendirmesinden sonra gerçekleşmiştir."[1]<br /><br /><br />Cabir b. Abdullah'ın şöyle dediği rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) Fatıma'yı Ali (a.s) ile evlendirdiği zaman, Allah onları Arş'ının üzerinde evlendirmişti."[2]<br /><br /><br />İmam Muhammed Bâkır'dan (a.s) şöyle rivayet edilir: "Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:<br /><br /><br />Ben ancak sizin gibi bir insanım. Sizin aranızda evlenirim ve sizleri evlendiririm. Ama Fatıma (a.s) hariç. Onun evlenmesi gökten gelen vahiyle olmuştur."[3]<br /><br /><br />Nikâh Akdi<br /><br /><br />Enes anlatıyor: Resulullah'ın (s.a.a) yanında oturduğum bir sırada, vahiy geldiği sıralardaki baygınlık hâli gerçekleşti. Kendine gelince şöyle dedi: "Ey Enes! Cebrail'in, Arş'ın sahibinden bana ne getirdiğini biliyor musun?" Dedim ki: "Allah ve Resulü daha iyi bilir. Anam-babam sana feda olsun. Cebrail ne getirdi?" Buyurdu ki: "Allah bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Git, muhacirleri ve ensarı bana çağır." Gidip muhacirleri ve ensarı çağırdım. Herkes oturduktan sonra Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle dedi: "Nimetlerinden dolayı hamdedilen, kudretinden dolayı ibadet edilen, saltanatından dolayı itaat edilen, katındaki nimetlerden dolayı arzu edilen, azabından dolayı sakınılan, yerinde ve göğünde emirleri yürürlükte olan, mahlukatı kudretiyle yaratan, hükümleriyle onları birbirinden ayrı ve farklı kılan, diniyle onları aziz yapan, peygamberi Muhammed'le onlara lütufta bulunan Allah'a hamdolsun. Hiç şüphesiz Allah, evlilik yoluyla gerçekleşen akrabalığı nesebin devamının vesilesi ve akrabalığın bir çeşidi kılmıştır. Allah'ın emri kazâsına uygun gerçekleşir, kazâsı ise kaderine dayanır. Her takdirin de bir süresi vardır. Ve her süre de yazılmıştır: 'Allah dilediğini siler, dilediğini de yerinde bırakır. Ana kitap O'nun katındadır.' Haberiniz olsun! Allah bana Fatıma'yı Ali ile evlendirmemi emretti. Eğer Ali buna razı olursa, benim onu dört yüz mıskal gümüş karşılığında Fatıma ile evlendirdiğime şahit olun."<br /><br /><br />Ali orada yoktu. Resulullah (s.a.a) onu bir iş için bir yere göndermişti. Sonra Resulullah (s.a.a) içinde taze hurma bulunan bir tabak getirmelerini emretti. Tabağı önümüze koydu, "Yiyin." dedi. Biz taze hurmaları yerken Ali (a.s) çıkageldi. Resulullah (s.a.a) ona bakıp gülümsedi, sonra şöyle dedi:<br /><br /><br />"Ey Ali! Allah bana, Fatıma'yı seninle evlendirmemi emretti. Onu, eğer kabul edersen, dört yüz mıskal gümüş karşılığında seninle evlendirdim." Ali şöyle dedi: "Razıyım, ya Resulallah!" Sonra Ali bir kenara çekilip Allah için şükür secdesine kapandı. Ardından şöyle dedi: "Beni, mahlukatın en hayırlısı Resulullah Muhammed'e sevdiren Allah'a hamdolsun." Resulullah (s.a.a) da şöyle buyurdu:<br /><br /><br />"Allah ikinize bereket versin. Sizi bereketli kılsın ve size mutluluk versin. Sizden çok sayıda tertemiz nesiller meydana getirsin."<br /><br /><br />Enes der ki: "Allah'a yemin ederim ki, Allah, onlardan çok sayıda tertemiz nesiller meydana getirdi."[4]<br /><br /><br /><br /><br /><br />Hz. Ali’nin Hz. Fatıma’yi İstemesi<br /><br /><br /><br /><br />Zahhak bin Mezahim, Hz. Ali’den onun şöyle buyurduğunu naklediyor:<br /><br /><br />Ashaptan bazıları benim yanıma gelerek şöyle dediler:<br /><br /><br />"Peygamber (s.a.a)’in huzuruna varıp Fatime hakkında O’nunla konuşsan ne olur?..."<br /><br /><br />Ben Peygamber (s.a.a)’in huzuruna gittim, beni gördüklerinde gülümseyip şöyle buyurdular: “Ya Ebe’l Hasan! Niçin gelmişsin? Ne istiyorsun?”<br /><br /><br />Ben akrabalığımızdan, ilk müslüman olmamdan ve onun yanındaki cihatlarımdan söz ettim.<br /><br /><br />Resulullah (s.a.a) buyurdular ki: “Doğru söyledin, söylediğinden bile daha üstünsün.”<br /><br /><br />Bunun üzerine: “Ya Resulullah! Fatime’nin bana eş olmasını kabul ediyor musunuz?” diye arz etim.<br /><br /><br />Resulullah (s.a.a) buyurdular ki:<br /><br /><br />“Ya Ali ! Senden önce de Fatime’yi istemeğe geldiler, mevzuyu Fatime’ye söylediğimde yüzünden razı olmadığı okunuyordu. Şimdi sen burada bekle, ben tekrar döneceğim.”<br /><br /><br />Resulullah (s.a.a) Fatime’nin yanına gittiğinde, Fatime (babasını görünce) hemen yerinden kalkıp Hazretin abasını omzundan aldı, ayakkabısını çıkardı, ayaklarını yıkaması için su getirdi ve ayaklarını yıkadıktan sonra geçip kendi yerinde oturdu.<br /><br /><br />Sonra Resulullah (s.a.a) ona şöyle buyurdu:<br /><br /><br />“Ali bin Ebu Talib öyle bir kimsedir ki, sen onun akrabalık, fazilet ve İslamiyetinden iyice haberdarsın, ben de Allah’dan istemiştim ki onu kendi katında en iyi ve sevimli birisiyle seni evlendirsin, şimdi o seni istemek için gelmiştir.”<br /><br /><br />Bu esnada Fatime sustu ve yüzünü geri çevirmedi. Resulullah (s.a.a) Fatime’nin yüzünden herhangi bir rahatsızlık (razı olmamak eseri) hissetmediğini görünce yerinden kalkıp: “Allah-u Ekber ! Fatime’nin susması onun razı olduğunun nişanesidir.”buyurdular.<br /><br /><br />Sonra Cebrail Resulullah’ın yanına gelip şöyle dedi: “Ey Muhammed! Fatime’yi Ali’yle nikahla! Allah Teala, Fatime’yi Ali için, Ali’yi de Fatime için beğenmiştir.”<br /><br /><br />İşte böylece Peygamber (s.a.a) Fatime’yi benimle evlendirdi. Sonra Resulullah (s.a.a) benim yanıma gelip elimi tutarak şöyle buyurdular: “Allah’ın adıyla kalk ve şöyle de: “Ala bereketin vema şaallah’u, la havle illa billahi tevekkeltu aleyhi”<br /><br /><br />(Bereket üzere, Allah’ın isteği üzerine, güçler ancak Allah iledir, Allah’a tevekkül ettim.)<br /><br /><br />Sonra beni Fatime’nin yanına götürüp şöyle dediler: “Allah’ım! Bu ikisi, yaratıklarının benim yanımda en sevimli olanlarıdırlar, onları sev, evlatlarını çok bereketli et, kendi tarafından onlara bir muhafız kıl, ben onların her ikisini ve evlatlarını kovulmuş şeytanın şerrinden sana emanet ediyorum.”[ Bihar’ul-Envar, c. 43, s. 93.]<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Hz Ali Ve Hz Fatıma’nın Evliliği<br />Hicretin ikinci yılında zilhicce ayının birinci gününde dünyanın iki en yüce şahsiyeti, hayatlarını birleştirdiler.<br /><br />Birçok kişi Peygamberin kızıyla evlenmek istiyordu, Arap büyüklerinden birkaç kişi de, Hz Fatıma’yı babasından istemişti ancak Hz Fatıma’nın değer yargıları diğer insanlardan çok farklı olduğu için bu kişilerin hiçbirisini kabul etmemişti.<br /><br /><br />Hz Fatıma, ancak kendisi gibi yüce bir iman ve seçkin bir ahlaka sahip, birisiyle evlenebilirdi, böyle birisi de Hz Ali’den başkası olamazdı.<br /><br /><br />Hz Ali, Resulullah’tan kızını istediğinde, Peygamber efendimiz Hz Fatıma’ya dönerek bu konudaki düşüncesini sordu ve Hz Fatıma da susarak olumlu düşündüğünü ifade etti.<br /><br /><br />Hz Fatıma görünürde kılıcından başka bir şeyi olmayan bir yiğitle evlendi ama aslında bütün iyiliklerin efendisiyle, bütün güzelliklerin önderiyle hayatını birleştirdi.<br /><br /><br /><br /><br /><br />En güzel örnek.<br /><br />Şüphesiz, evlilik, her insanın hayatının en önemli konularından birisidir. Birçok kişinin evlendikten kısa bir süre sonra ayrıldığını veya büyük sorunlar yaşadığını görüyoruz, aynı şekilde evlenmek istemeyen birçok gençle de karşılaşıyoruz, bunun en büyük sebeplerinden birisi de evlilik için uygun örneklerin bulunmamasıdır.<br /><br /><br />İslam’ın ilk ve en başarılı öğrencisi olan Hz Ali’nin hayatına baktığımızda bu yüce şahsiyetin, hayatının her alanında olduğu gibi evlilik hayatında da en güzel örnek olduğunu ve bu yüce şahsiyetten öğrenecek birçok eksikliğimiz olduğunu göreceğiz.<br /><br /><br />Bazen yüce insanların yüceliği bizi yanlış düşüncelere sevk edebilir öyle ki bazen onların bizim gibi yiyip içmesini bile garipseyebiliyoruz ama bu yanlış bir düşünce tarzıdır. Aslında bu yüce şahsiyetlerin yüceliği de, diğer insanlar gibi günlük sorunlarla iç içe olmalarına rağmen her zaman diğer insanlardan birkaç adım önde olmalarından kaynaklanıyor. Hz Ali ve Hz Fatıma da diğer insanların yaşadığı sorunları yaşıyorlardı, onlar da yemek için, giysi için, barınak için ve sıcak soğuktan etkilenmemek için birçok zorluğa katlanmak zorunda kalıyorlardı ama bütün bu zorlukları da Allah’a yaklaşmak için bir araç olarak kullanıyorlardı. Hz Fatıma’nın ev işlerini yaparken ellerinin su toplatıp yara olduğunu, Hz Ali’nin ise işçi olarak hurma bağlarında çalıştığını biliyoruz, bunların hepsi hayat dersleridir. Bu yüce şahsiyetler Allah’ın yeryüzündeki en seçkin iki kulları olmalarına rağmen dünyanın zorluklarına sırtlarını dönmediler, tam aksine o zorlukları bir araç olarak kullandılar, vücutlarını, su toplamış ellerini ve yaralı sırtlarını Allah’a bir adım daha yaklaşmak için kullandılar.<br /><br /><br />Hz Ali, Hz fatıma için çok güzel bir eş olmakla da kalmadı aynı zamanda çocukları için de seçkin bir baba oldu, Hz Fatıma da aynı şekilde.<br /><br /><br />Eş olmak her ne kadar çok sorumluluk gerektiriyorsa da baba veya anne olmak daha ağır bir sorumluluktur. Hz Ali ve Hz fatıma’nın çocuklarına olan davranışları bu konunun hassasiyetini anlatmak için yeterlidir.<br /><br /><br /><br /><br />Eş seçimi.<br /><br />Hz Ali evlenirken kendisi gibi birisiyle evlendi. İlminde, takvasında, ahlakında ve aile asaletinde kendisine en yakın olan kişiyle hayatını birleştirdi. Aslında Hz Ali, Hz Fatıma için ve Hz Fatıma da Hz Ali için yaratılmıştı.<br /><br /><br />Günümüzde gençlerimiz eş seçimi yaparken aradıkları özelliklerin büyük bir kısmı gözle görülür, hayat için pek faydası olmayan gelip geçici özelliklerdir. Fiziki güzellik veya dünya malı, aile hayatının sağlığı açısından ve en önemlisi Allah’a kul olmak açısından ikinci veya üçüncü önem’e sahipken günümüzün gençleri için en önemli ölçü haline gelmiştir. Artık sadece güzel kızlar veya zengin beyler isteniyor, artık gençlerimizin eşlerinde aradıkları en büyük özellik dünya zevklerine hitap eden özelliklerdir, Allah için yaşayan insanlar çok az, dünyayı bir araç gören insanların sayısı çok az, zorlukları birer merdiven olarak gören insanların sayısı çok az.<br /><br /><br />Bugün yaşadığımız bu sorunların bir sebebi de büyüklerimizin hayatından uzak kalmamızdır.<br /><br /><br /><br /><br /><br /><br /><br />Düğün.<br /><br />Hz Ali’nin düğün merasimi her ne kadar gözle görünür birçok süslemelerden yoksun olsa da, israf ve bol harcamalardan uzak olsa da sevgi ve aşk dolusu bir düğün merasimi idi. Genel bir davet verildi ve yemek hazırlığı yapıldı, çok sayıda insanın katılmasına rağmen Resulullah’ın da bereketiyle herkes doyana kadar yemekten yedi, hatta yemeğin bir bölümü de fakir ailelere dağıtıldı ve gelinle damat’a da iki kişilik yemek ayrıldı.<br /><br /><br /><br /><br /><br />Ortak hayat.<br /><br /><br />Hz Ali ve Fatıma çok güzel bir evde ortak hayatlarını başlatmadılar. Sahip oldukları ev, çamurdan yapılmış sade bir odadan ibaretti, bu evin tavanı hurma ağacı yaprakları ve kamışlarla kaplanmıştı.<br /><br /><br />Maddi olarak zengin değillerdi ama çok sade hayatlarına rağmen yürekleri aşkla doluydu. Yedikleri şey, arpa ekmeğinden başka bir şey değildi. İş bölüşümü yapmışlardı, evin içindeki işlerle Hz Fatıma, dışındaki işlerle ise Hz Ali ilgileniyordu.<br /><br /><br />Bu örneği en çok hak eden bizim gençlerimiz, bu hayatı örnek alacak olurlarsa hayatlarını güzellikle dolduran bir yola adım basmış olacaklarıdır ve sonsuz mutluluk yoluna girmiş olacaklardır.<br /><br /><br /><br /><br /><br />“Evlilik” sevgi ve arkadaşlığın birlikteliği.<br /><br />Bir erkek ve bir kadının sevgilerini paylaşmanın en güzel yolu evliliktir. Sevgi, zamanla aşka dönüşür ve eşlerin bağlılıklarını sıklaştırarak aile hayatının sıcak ve samimi bir şekil almasını sağlar. Sevgi göstermek ve sevgi görmek eşlere huzur vererek onların psikolojik dengelerinin korunmasına sebep oluyor. Sevgi, insan’a hayat veriyor ve kalpleri güzelleştiriyor.<br /><br /><br />Hz Ali ve Hz Fatıma sevgi göstermenin en güzel örnekleridirler. Temiz ve aşk dolusu bir hayat yaşadılar ve aynı şekilde Allah’a koştular. Allah’ın selamı onların üzerine olsun.<br /><br /><br /><br /><br /><br />Ortak yönleri.<br /><br />Tam anlamıyla her yönüyle eşit olan eşlerden bahsetmek mümkün değildir. Zira aynı ortamda ve aynı şartlarda büyüyen iki insanlarda bile kendine özgü düşünceler, ruh yapısı ve ahlak söz konusudur bu nedenle tam anlamıyla eşit iki insandan bahsetmek yanlıştır ama evlenirken olabildiğince ortak yönleri çok olan kişiyle evlenmek, en doğru seçenektir. İnsanın bir ömür birlikte olacağı kişi, onunla ne kadar yakın olursa o kadar da sorunların az yaşanacağını söyleyebiliriz, bunun tersi de doğrudur.<br /><br /><br />İmam Sadık (as) şöyle buyuruyor: Allah, Hz Ali’yi yaratmış olmasaydı yeryüzünde Hz Fatıma’ya eş olacak kimse olmayacaktı.<br /><br />Resulullah ve iş paylaşımı.<br /><br />Hz Ali ve Hz Fatıma evlendikten sonra Peygamber efendimiz, evin içindeki işleri Hz Fatıma’ya, dışındaki işleri ise Hz Ali’ye verdi ve Hz Fatıma işlerin bu şekilde bölünmesinden çok sevinerek şöyle buyurdu: Resulullah’ın, beni, dışarıda yabancı erkeklerle karşı karşıya getirecek olan işlerden uzak tutması beni çok sevindirdi.<br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-31813083273214159092012-08-16T08:07:00.000-07:002012-08-16T08:08:30.666-07:00HZ OMER <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrnocxAts6XzzuJBNJt7SmhJ1iJ8uey7bk8ZDNtFBTkkXyI1uECj3u9DeSKHSxD-k3qY_o0cglTaduV_gEmaQXMVC1gOIsLB8ssH9EiHhT_gNKTrfpDyEW-KeklHjrC1CfZacUXw3WddIM/s1600/hz-omer-300x300.jpg"><img style="WIDTH: 300px; HEIGHT: 300px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777288010311348626" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrnocxAts6XzzuJBNJt7SmhJ1iJ8uey7bk8ZDNtFBTkkXyI1uECj3u9DeSKHSxD-k3qY_o0cglTaduV_gEmaQXMVC1gOIsLB8ssH9EiHhT_gNKTrfpDyEW-KeklHjrC1CfZacUXw3WddIM/s400/hz-omer-300x300.jpg" /></a><br />Bediüzzaman onun şahid olduğu mucizelerden bahseder.<br /><br />Resul-i Ekrem ASM “Ahmes kabilesinden gelen dört yüz atlıya yolculuk için zad ü zahire ver!” Hz. Ömer dedi “Ya Resulallah mevcut zahire birkaç Sa’dır. Kümesi oturmuş bir deve yavrusu kadardır. Ferman etti. “Git ver” O da gitti yarım yük hurmadan dört yüz suvariye kifayet derecesinde zad ü zahire verdi. Ve dedi “ Hiç noksan olmamış gibi eski halini aldı”<br /><br />Tebük savaşında Hz. Ömer nakleder. “Susuz kaldık, hatta bazıları devesini keser, susuzluktan içini sıkar, içerdi. Ebubekir-i Sıddık Resul ü Ekrem ASM dua etmek için rica etti. Elini kaldırdı , daha elini indirmeden bulut toplandı, yağmur öyle geldi ki kaplarımızı doldurduk, sonra su çekildi. “<br /><br />Ömer’in kadri yücedir, Peygamberimizin elinde zikreden taşlar onun elinde de zikreder.<br /><br />Dağ taş onlarla alakadardır, Peygamberimiz ve dört büyük halife Uhud dağının tepesinde iken dağ neşelenir ve titrer.<br /><br />Peygamberimizin vefatından sonra Hz.Ömer amcası Hz Abbas’ı şefaatçi olarak kabul edip “ Bu senin Habibinin amcasıdır, onun hürmetine yağmur ver der. Yağmur gelir.<br /><br />Hz. Ömer Cebrail’i Peygamberimizin huzurunda Dıhye suretinde görür.<br /><br />Yine Hz Ömer Hame adında bir cinninin Peygamberimize biat edip inanmasını görmüştür. Hz. Ömer İslam’dan önce de bir saneme kesilen kurbanın tevhide açıkça işaret eden kelimatını duymuştur.<br /><br />Hz. Ömer Tebük savaşı öncesi malının yarısını İslama bağışlamıştır.<br /><br />Resulullah fazilette Hz. Ebubekirden sonra Ömer’in geldiğin söylemiştir.<br /><br />Kadisiye ve Nihavent savaşlarında İslam galip gelmiş İran devletine son vermiştir.<br /><br />Vaktiyle Peygamberimizin müjdelediği Kisra’nın beyaz köşklerini ele geçirdiler, Müslümanlar. Hesaba gelmeyecek miktarda ganimetler, miktarı bine ulaşan develerle Beytül mal’a götürüldü. Hz Ömer İran devletinin inhidamı sonrası şükür namazı kılar, Allah’a dua eder. Ateşe tapanların saltanatı gidince Hz Ömer Müslümanlara hitap eder “Ey Müslümanlar dikkat ediniz ibret alınız. Ateşe tapanların hükümdarları gitti, üstünlükleri sona erdi, devletleri yok oldu. Allah onların yerine beldelerine, evlatlarına sizleri varis kıldı. Cenabı Hak bundan sonra sizin davranışlarını denetleyecek gözetecektir. Uyanık olunuz, şuurlu olunuz, dikkatli olunuz, iyi halinizi değiştirmeyiniz, eğer siz iyi halinizi değiştirirseniz, Cenab-ı Hak sizi başka bir milletle değiştirir. Ben şu ümmet üzerine başka bir şeyden değil kendi tarafınızdan ve kendi içinizden gelecek tehlikelerden korkarım”<br /><br />Hz. Ömer’in o gün söyledikleri bugün de Müslümanlar için geçerlidir. Davanın menfaat ile mübadelesi yine Müslümanlara büyük zararları ve toplumsal nefretlere neden olabilir.<br /><br />Kudus’e girerken süslü gösterişli elbiseler giymesini teklif edenlere “ Hak Teala Müslümanlıkla bize en büyük şerefi bahşetmiştir. Şeref olarak bize bu kâfidir. Kendimiz için ise sadeliği tercih ederiz”<br /><br />Onun adını duyanlar kendine hemen çeki düzen verirlerdi. İsmi kıyamete kadar adaleti haykıracak bir büyük insandır. Adalet hissini yitiren insanlar için Ömer iyi bir ilaçtır. Peygamber ve arkasındaki dört büyük insan yolunu şaşıran insanlara her zaman rehber olacak niteliktedirler.<br /><br />Aile fertlerinin sıkıntıya düştüğü kendine hikaye edilince , insanlık tarihi boyunca büyük bir rehber söz söyler. “ Hz Muhammed ASM Ebu Bekir ve Ben bir yola düşmüş üç suvari gibiyiz. İlk ikisi menzili maksuda istenilen hedefe ulaştılar, ben de onların yolundayım. Ne olur kimse beni onların yolundan ayırmaya çalışmasın. Medine’nin kenar semtlerinde bir çadır içinde yoksul bir kadına rastlar. Kadına “Ömer’den haberin yok mu ? diye sorulduğunda kadın “Allah belasını versin . Halifeliği süresince beş para alamadım , sürünüyorum” demiş, bunun üzerine Ömer ”İyi ama sen uzak bir yere çekilmişsin bir çadırın içinde tek başına yaşarken Ömer senin durumunu nereden bilsin ?” deyince de kadın “Beni bulamayacaksa devletin başına gelmeseydi” cevabını verince . Bu cevaba Ömer duygulandı gözlerinden bulgur gibi yaşlar döktü, kendisine gereken mali desteğin sağlanacağını bildirdi. Mahkeme salonunda sanık sandalyesinde oturması gerekirken kendisine saygı gösteren hakime “Senin huzurunda halktan biri ile Ömer eşit olmazsa sen hiçbir zaman hakimliğe layık olamazsın” der.<br /><br />Ölümü öncesi cennetle müjdelenenlerden kalan altı kişiyi halifeyi seçmeye vekil bırakır.<br />Ona ilk defa Ömer ül Faruk diyen Peygamberimizdir (Asm.)<br /><br />Peygamberimiz onun için “ Hayatım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki ey Ömer şeytan asla seninle karşılaşmaz. Sen bir yola giderken o muhakkak senin yolundan başka bir yola yönelir gider” der.<br /><br />Bir gün hutbeyi okumaya gecikir, yirmi bir yamalı bir gömleği vardır, bir tek fanilası onu yıkamıştır, kurumasını beklerken daha kurumadan koşarak hutbeye gelmiş ve bir fanilası olduğu için onun kurumasını beklediğinden geciktiği yolunda özürde bulunur.<br /><br />Hz. Ömer adaletin bir şahsa giydirilmiş bir karakteridir. Bediüzzaman ism-i Adli anlatır, âlemdeki bütün dengenin bu fiilin denetiminden doğduğunu ifade eder.<br /><br />Adaletten hareketle de Haşir risalesinde âhiretin varlığını anlatır.<br />Onların izahı da bir başka sefere!<br /><br /><br /><div></div><br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-897214647673702212012-08-16T07:53:00.001-07:002012-08-16T08:06:07.730-07:00HZ HAMZA <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH3BQssDTIDFTzCt3GKKIKo7VcneyKMVEvz0a1g6yF1CQJLCtcY9JyaVB0WdPf9wr49Lb3Bt0s6E5-h4NixOvhyphenhyphen4gUZ68VFnIWRCl7J4rPKhz1yo644XP8YeJIUtNx99h0eEITVlqmQCM6/s1600/phto0108.jpg"><img style="WIDTH: 400px; HEIGHT: 299px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777287234396047346" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiH3BQssDTIDFTzCt3GKKIKo7VcneyKMVEvz0a1g6yF1CQJLCtcY9JyaVB0WdPf9wr49Lb3Bt0s6E5-h4NixOvhyphenhyphen4gUZ68VFnIWRCl7J4rPKhz1yo644XP8YeJIUtNx99h0eEITVlqmQCM6/s400/phto0108.jpg" /></a><br /><br /><br />Hz. Peygamber'in amcasi, Sehidlerin efendisi.<br /><br />Künyesi; Ebn Ya'la veya Ebû Ammâre; Lakabi; Esedullah (Allah'in Aslani)dir. Babasi Abdulmuttalib, annesi Hâle'dir.<br /><br />Hz. Hamza, Peygamberimizin amcalarinin en küçügüdür. Dogumdan bir kaç gün sonra, Peygamberimizi emziren Ebû Lebeb'in câriyesi Süveybe daha önceleri Hz. Hamza'yi da emzirmis oldugundan, Hamza Peygamberimizin süt kardesi idi.<br /><br />Hz. Hamza, orta boylu, güçlü kuvvetli, heybetli, onurlu bir sahabîdir. Hz. Hamza (r.a) iyi bir avci, keskin nisanci, Kureys'in en sereflilerindendir. Mazlumlara yardim etmeyi seven cesur bir savasçiydi. Av dönüsü evine gitmeden Ka'be'yi tavaf edecek kadar kutsal kabul ettigi degerlere saygili, karsilastigi sahislara selâm verip sohbet etmesini seven mürüvvetli bir insandi. Onun gençlik dönemine ait bilgilerimiz yok denecek kadar azdir (Ibnu'l-Esîr, Isdit'l-Gâbe, II, 52).<br /><br />Peygamberimiz yakinlarina Islâm'i teblig etmis olmasina ragmen, Hz. Hamza henüz müslüman olmamisti. Ebû Cehil'in Peygamberimize yaptigi bir hakaret sonucunda müslüman olmustur. Peygamberimiz bir gün Safâ tepesinde iken Ebû Cehil ve arkadaslari onun yanina gelirler. Ebû Cehil Peygamberimize hakaret eder. Abdullah b. Cüdâ'nin câriyesi bu olayi seyredin av dönüsü Kabe'ye ugramayi âdet edinen Hz. Hamza'ya anlatir. Hz. Hamza, eve gitmeden Ebû Cehil'in yanina ugrayarak elindeki yayi Ebû Cehil'in kafasina çalar, basini yaralar ve hakaret eder. Bir gün sonra da Allah Rasûlünün yanina giderek (Bi'set'ten iki yol sonra) müslüman olur.<br /><br />Hz. Hamza'nin müslüman olmasi Peygamberimizi çok sevindirmistir. Onun Islâm'a girmesiyle müslümanlar güçlendi. Müsrikler rahatsiz oldular.<br /><br />Mekke müsrikleri, hicretten sonra da rahat durmadilar. Peygamberimizin ve müslümanlarin Medine'den çikarilmasi için Abdullah b. Übeyy, Hazreç ve Evs kabilesi müsrikleriyle iliski kurdular. Müslümanlarin hac yollarini da kapadilar.<br /><br />Müsriklerin gözlerini korkutmak, Sam ticaret yollarini keserek onlari sikintiya düsürmek gerekiyordu. Peygamberimiz bu amaçla Hz. Hamza'yi Sifu'l-Bahr'a gönderdi. Otuz kisilik bir kuvvetle Hz. Hamza belirtilen yere vardi. Müsriklerin kervam Sifu'l-Bahra gelmisti. Kervanda Ebû Cehil de bulunuyordu. Üçyüz kisilik bir kuvvetleri vardi.<br /><br />Hz. Hamza, müsriklerle çarpismak istiyordu. Yaninda bulunan müslümanlar da ayni duyguyu yasiyorlardi.<br /><br />Henüz müsrik olan Mecdi b. Amr b. Cühenî bu iki grubun arasina girdi. Hem müslümanlarla hem de müsriklerle görüstü. Sonunda iki tarafi çarpismaktan vazgeçirdi.<br /><br />Bundan Sonra Hz. Hamza'yi Bedir savasinda görüyoruz. Bedir savasinda Utbe, Vefid, Seybe meydana çiktilar. Çarpismak için er dilediler. Hz. Hamza, Seybe ile çarpisti. Bir hamlede Seybe'yi öldürdü. Daha sonra Utbe'yi ve Tuayma b. Adiyy'i öldürdü.<br /><br />Hz. Hamza, Bedir savasinda kahramanca savasti. Allah ve Rasûlünün hosnutlugunu kazandi.<br /><br />Bedir savasinda Hz. Hamza (r.a)'nin etkinligi ileri boyutlara ulasti ve müsriklere karsi amansiz bir savas verdi. Hârisû't-Temîmî, HzHamza'nin Bedir'deki durumunu anlatan bir rivayetinde söyle diyor: "Hamza b. Apdülmuttalib(r.a)'in, Bedir savasinda üzerinde, deve kusu olan kim" diye sordu. "Hamza b. Abdulmuttalib" diye cevap verildi. O müsrik: "Ne yaptiysa O bize yapti" diye mirildandi" (M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle müslümanlik, ll, 553).<br /><br />Hz. Hamza, Bedir Savasini mütekaib Kaynukogullari gazvesine katildi.<br /><br />Peygamber Medine'ye geldiginde Yahudilerle anlasma yapmisti. Yahudiler, Bedir savasini müslümanlarin kazanmasini hazmedemediler.<br /><br />"Siz savasin ne demek oldugunu bilmeyen adamlarla çarpistiniz" dediler. Savas için firsat kollamaya basladilar.<br /><br />Kaynuka gazvesi'nin genel sebebi bir kadina karsi yapilan terbiyesizliktir. Kadincagiz bazi esyalarini Kaynuka pazarinda sattiktan sonra bir kuyumcuya giriyor. Kuyumcu yahudi kadinin eteginin alt kismini üst kismina bir dikenle igneliyor. Kadincagiz ayaga kalktiginda üzeri açiliyor. Utaniyor, sikiliyor, feryat ediyor, çevresinden yardim istiyor. Kadinin yardimina kosan müslümanlar Yahudiyi öldürüyor. Yahudiler de müslümanin basina üsüsüyorlar ve onu sehid ediyorlar.<br /><br />Öldürülen müslümanin akrabalari Peygamberimizden yardim istiyorlar. Bunun üzerine-Peygamberimiz Yahudilerden antlasmanin yenilenmesini istedi. Yahudiler Peygamberimizin bu istegini reddettiler.<br /><br />Bu olay üzerine Peygamberimiz beyaz sancagim Hz. Hamza'nin eline verip Kaynukaogullarinin üzerine gönderdi. Kaynukaogullari Yahudileri bekledikleri yardima kavusamayinca teslim olmak zorunda kaldilar.<br /><br />Bedir savasi'nin acisini unutmayan Kureysliler yeniden savas için hazirliga basladilar. Bir yil önceki kervanin gelirini savas için harcamaya karar verdiler. Savas için degisik müsrik kabilelerden yardim isteyerek büyük bir kuvvet olusturdular.<br /><br />Bu kez de Kureys'in kadinlari da katilacakti. Bedir Savasi'nin bozgunla bitmesi sebebiyle müsrik kadinlar erkeklerini suçluyorlardi. Bedir'in matemini tutarak erkekleri savasa tesvik ediyorlardi.<br /><br />Cübeyr b. Mut'i'nin Vahsi adinda Habesli bir kölesi vardi. Bu köle harbe (Habeslilere özgü bir mizrak) atmakta oldukça maharetli idi. Hz. Hamza, Cübeyr b. Mut'im'in amcasi Tuayma b. Adiyy'i Bedir savasinda öldürmüstü. Cübeyr, amcasinin acisini unutmamisti. Kölesi Vahsi ile konustu. Hz. Hamza'yi öldürmesi sartiyla kendisini serbest birakacagini bildirdi.<br /><br />Peygamberimiz, Medine'nin içinde kalmayi, savunma savasi yapmayi düsünüyordu. Bedir Savasi'na katilmayanlar düsmanla yüz yüze gelmek, Medine disinda savasmak istiyorlardi. Peygamberimiz Ashabin bu tavri karsisinda Medine disinda savasilmasina karar verdi.<br /><br />Hz. Hamza'da Medine disinda savasilmasina taraftardi. Hattâ Peygamberimize "sana, kitabi indirmis olan Allah'a yemine eder, and içerim ki, bu kilicima Medine disinda Kureys müsrikleriyle çarpismadikça yemek yemeyecegim" demisti.<br /><br />Hz. Hamza Cuma günü oruçlu idi. Cumartesi müsriklerle karsilastigi zaman da oruçlu bulunuyordu.<br /><br />Peygamberimiz, sabahleyin "Rüyada, meleklerin, Hamza'yi yikadiklarini gördüm" diye buyurdu. Uhut bölgesine varildi, orduya savas düzeni verildi. Kureys'in birinci bayraktari Talha b. Ebî Talha, Hz. Ali tarafindan, ikinci bayraktari Osman b: Ebî Talha da Hz. Hamza tarafindan öldürüldü. Sancaktarlarin ölmesi Kureys'i saskina çevirdi. Sarsildilar, sendelediler. Halid b. Velid'in saldirilari da sonuç vermedi: Müsrikler, kaçismaya basladilar. Hz. Hamza Uhud günü "ben Allah'in Arslaniyim" diyerek kihç salladi. Sâfvân, Hz. Hamza'yi savasirken görüyor, "Ben, bugüne kadar kavmini öldürmeye onun kadar hirsli bir kimse daha görmedim" buyuruyor. Uhud savasinda müsriklerin çogunu Hz. Hamza öldürmüstür.<br /><br />Kureysliler bozguna ugrayip kaçmaya baslayinca Peygamberimiz tarafindan görevlendirilen okçular yerlerini birakmaya basladilar. Birbirlerine "ne duruyorsunuz? Allah, düsmani bozguna ugratti. Siz de, müsriklerin ordugahina giriniz. Kardeslerinizle birlikte ganimet toplayiniz" dediler. Diger bir kismi bu teklife itiraz ettiler. "Siz Rasûlullah'in: Bizi arkamizdan koruyunuz! Sakin yerinizden ayrilmayiniz! Bizim öldürüldügümüzü görürseniz de yardimimiza kosmayiniz! Ganimet topladigimizi görürseniz de, bize katilmayiniz! Bizi arkamizdan koruyunuz" buyurdugunu bilmiyor musunuz?" dediler.<br /><br />Okçular, komutanlari Abdullah b. Cübeyr'i dinlemediler; "ganimetten nasibimizi alacagiz" diyerek yerlerini terkettiler. Abdullah b. Cübeyr'in yaninda çok az bir kuvvetin kaldigini gören Halid b. Velid bu firsati degerlendirmek istedi. Kuvvetlerini bir araya topladi, okçularin üzerine yürüdü. Abdullah b. Cübeyr, kendilerine dogru bir kuvvetin geldigini görünce arkadaslarina dagilmamalarini söyledi. Müslüman okçular, üzerlerine gelen Kureys müsriklerini ok yagmuruna tuttular. Oklari bitinceye kadar kahramanca savastilar. Abdullah b. Cübeyr, oklari bitince mizragi ile savasti. daha sonra kilicini kinindan siyirdi. Sehid düsünceye kadar çarpisti. Digerleri de ayni sekilde savastilar. Kureys'in süvarileri insanliga yakismayan bir davranisla Abdullah b. Cübeyr'in karnini destiler, barsaklarini döktüler.<br /><br />Okçularin yerlerini birakmasi, kalan kisminin sehid edilmesiyle müslümanlar gâfil avlandilar. Hem arkadan, hem önden kusatildilar. Müslümanlar saskinlikla birbirlerine kiliç sallamaya basladilar.<br /><br />Hâris b. Amr kizi ile Utbe'nin kizi Hind de Hz. Hamza'yi öldürmesi için Vahsi'yi. tesvik ediyorlardi. Vahsi, açik dövüsmekten korkuyor, gizli dövüsmeyi tercih ediyordu.<br /><br />Vahsi, Uhud Savasindaki durumu söyle açikliyor: "Halk arasinda Ali'yi aradim. Çok uyanik, girisken, çevik, çekingen ve etrafina çok bakinan bir adamdi. Kendi kendime:"benim aradigim adam bu degildir" dedim. O sirada Hamza'yi gördüm. Halki kasip kavuruyor, kesip biçiyordu. Firsat kollamak için kayanin arkasina gizlendim. Bir ara Siba'b. Ümmü Emmâr "var mi benle çarpisacak bir yigit' diyerek meydan okuyordu. Hamza ona: "Allah ve Rasûlüne sen misin meydan okuyan' dedi. Göz açtirmadan, bacaklarindan vurdu yere serdi. Sel sulari arkalarina eristigi sirada ayagi kayip düsünce mizragimi firlatip attim; bögründen vurdum."<br /><br />Hz. Hamza'yi Sehid eden Vahsi daha sonra bir kenara çekilir. Hind üzerindeki takilarini çikarir Vahsi'ye verir. Hz. Hamza'nin yanina gelen Hind, onun burnunu, kulaklarini keser, cesedine iskence yapar, hatta cigerini bile çigneyerek parçalar.<br /><br />Vahsi müslüman olusunu anlatirken: "Mekke'nin fethinden sonra Mekke'ye gelerek Rasûl-i Ekremi gördüm. Bana dedi ki: "Sen Vahsi misin?" Ben cevap verdim: "Evet" Hamza'yi sen mi öldürdün? buyurdular. "Öyle oldu" dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü buyururdular ki: "bana yüzünü göstermemen mümkün mü? Ben de çikip gittim. Rasûlullah'in vefatindan sonra yalanci peygamber Müseyleme ortaya çikti. Belki bu herifi öldürürüm de günahimi öderim, diye düsündüm. Müslûmanlarla birlikte Yemâme'ye gittim ve bildiginiz gibi Mûseyleme'yi öldürdüm (Sahihi Buharî, V, 36, 37).<br /><br />Allah Rasûlünün Hz. Hamza'ya derin bir sevgisi vardi. Bu sevgiden dolayi elinde olmayarak "Vahsi"ye karsi olumsuz bir tutum içinde olmaktan da çekiniyordu. Bu sebeple de Vahsi'yi görmek istememisti.<br /><br />Peygamberimiz, Hz. Hamza'nin sehit oldugunu ögrenince onun basi ucuna gelir ve dua eder. Hz. Hamza, kiz kardesi Safiyye'nin getirdigi bir hirka ile kefenlendi. Peygamberimiz, amcasi Hamzâ'nin cenaze namazini kildirdi. Hz. Hamza, Uhud'a defnedildi.<br /><br />Hz. Peygamber'den iki veya dört yas büyük olan Hamza, öldürüldügünde elli yedi yasinda idi. Hz. Peygamber (s.a.s) öldürülen her sehid ile beraber Hamza'nin namazini tekrarlamis; o gün yetmis iki defa onun cenaze namazini kildirmistir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ilk cenaze namazi kildigi sehidin de Hz. Hamza oldugu söylenmistir. Hz. Hamza'nin esi, çocuklari Medine'de olmadigi için sehâdetine aglanmamis bunu gören Hz. Peygamber "Hamza'nin niye aglayanlari yok" buyurmustur. Bunu duyan Ensâr önce Hamza için sonra kendi sehidleri için aglamaya basliyorlar. Tarihçi Vâkidî (V. 207/223) benim zamanima kadar bu adet devam etmekteydi diye naklediyor (Ibnü'l-Esir, Usdü'l-Gâbe, II, 51, 55).<br /><br />Hz. Hamza, bir gün Peygamber Efendimize gelerek Cebraîl (a.s)'i asli yapisiyla görmek istedigini bildirdi. Peygamberimiz, Hz. Hamza'ya "O'nu görmeye dayanabilir misin?" diye sordu. Hz. Hamza, "Evet, dayanabilirim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz "otur, öyleyse" buyurdular. Cebrail (a.s.) müsriklerin Kâbe'yi tavaf edecekleri zaman elbiselerini üzerine koymakta olduklari kütüge indi. Peygamberimiz Hz. Hamza'ya "Kaldir gözünü, bak" dedi. Hz. Hamza'ya bakip, Cebrail'in zebercede yesil cevhere benzeyen ayaklarini görünce bayildi. Arkasinin üzerine düstü. Bu olayi Ibn Sa'd Tabakat'inda anlatmaktadir.<br /><br />Hz. Hamza Peygamber (s.a.s)'den su hadisi rivâyet etmistir: "Su duayi hiç birakmayin; "Allahümme inni es'eluke bismike'l-a'zam ve ridvânike'lekber" (Ibn Esîr, Usdü'l-Gâbe, II, 55).<br />Hz. Peygamber'in amcasi, Sehidlerin efendisi.<br /><br />Künyesi; Ebn Ya'la veya Ebû Ammâre; Lakabi; Esedullah (Allah'in Aslani)dir. Babasi Abdulmuttalib, annesi Hâle'dir.<br /><br />Hz. Hamza, Peygamberimizin amcalarinin en küçügüdür. Dogumdan bir kaç gün sonra, Peygamberimizi emziren Ebû Lebeb'in câriyesi Süveybe daha önceleri Hz. Hamza'yi da emzirmis oldugundan, Hamza Peygamberimizin süt kardesi idi.<br /><br />Hz. Hamza, orta boylu, güçlü kuvvetli, heybetli, onurlu bir sahabîdir. Hz. Hamza (r.a) iyi bir avci, keskin nisanci, Kureys'in en sereflilerindendir. Mazlumlara yardim etmeyi seven cesur bir savasçiydi. Av dönüsü evine gitmeden Ka'be'yi tavaf edecek kadar kutsal kabul ettigi degerlere saygili, karsilastigi sahislara selâm verip sohbet etmesini seven mürüvvetli bir insandi. Onun gençlik dönemine ait bilgilerimiz yok denecek kadar azdir (Ibnu'l-Esîr, Isdit'l-Gâbe, II, 52).<br /><br />Peygamberimiz yakinlarina Islâm'i teblig etmis olmasina ragmen, Hz. Hamza henüz müslüman olmamisti. Ebû Cehil'in Peygamberimize yaptigi bir hakaret sonucunda müslüman olmustur. Peygamberimiz bir gün Safâ tepesinde iken Ebû Cehil ve arkadaslari onun yanina gelirler. Ebû Cehil Peygamberimize hakaret eder. Abdullah b. Cüdâ'nin câriyesi bu olayi seyredin av dönüsü Kabe'ye ugramayi âdet edinen Hz. Hamza'ya anlatir. Hz. Hamza, eve gitmeden Ebû Cehil'in yanina ugrayarak elindeki yayi Ebû Cehil'in kafasina çalar, basini yaralar ve hakaret eder. Bir gün sonra da Allah Rasûlünün yanina giderek (Bi'set'ten iki yol sonra) müslüman olur.<br /><br />Hz. Hamza'nin müslüman olmasi Peygamberimizi çok sevindirmistir. Onun Islâm'a girmesiyle müslümanlar güçlendi. Müsrikler rahatsiz oldular.<br /><br />Mekke müsrikleri, hicretten sonra da rahat durmadilar. Peygamberimizin ve müslümanlarin Medine'den çikarilmasi için Abdullah b. Übeyy, Hazreç ve Evs kabilesi müsrikleriyle iliski kurdular. Müslümanlarin hac yollarini da kapadilar.<br /><br />Müsriklerin gözlerini korkutmak, Sam ticaret yollarini keserek onlari sikintiya düsürmek gerekiyordu. Peygamberimiz bu amaçla Hz. Hamza'yi Sifu'l-Bahr'a gönderdi. Otuz kisilik bir kuvvetle Hz. Hamza belirtilen yere vardi. Müsriklerin kervam Sifu'l-Bahra gelmisti. Kervanda Ebû Cehil de bulunuyordu. Üçyüz kisilik bir kuvvetleri vardi.<br /><br />Hz. Hamza, müsriklerle çarpismak istiyordu. Yaninda bulunan müslümanlar da ayni duyguyu yasiyorlardi.<br /><br />Henüz müsrik olan Mecdi b. Amr b. Cühenî bu iki grubun arasina girdi. Hem müslümanlarla hem de müsriklerle görüstü. Sonunda iki tarafi çarpismaktan vazgeçirdi.<br /><br />Bundan Sonra Hz. Hamza'yi Bedir savasinda görüyoruz. Bedir savasinda Utbe, Vefid, Seybe meydana çiktilar. Çarpismak için er dilediler. Hz. Hamza, Seybe ile çarpisti. Bir hamlede Seybe'yi öldürdü. Daha sonra Utbe'yi ve Tuayma b. Adiyy'i öldürdü.<br /><br />Hz. Hamza, Bedir savasinda kahramanca savasti. Allah ve Rasûlünün hosnutlugunu kazandi.<br /><br />Bedir savasinda Hz. Hamza (r.a)'nin etkinligi ileri boyutlara ulasti ve müsriklere karsi amansiz bir savas verdi. Hârisû't-Temîmî, HzHamza'nin Bedir'deki durumunu anlatan bir rivayetinde söyle diyor: "Hamza b. Apdülmuttalib(r.a)'in, Bedir savasinda üzerinde, deve kusu olan kim" diye sordu. "Hamza b. Abdulmuttalib" diye cevap verildi. O müsrik: "Ne yaptiysa O bize yapti" diye mirildandi" (M. Yusuf Kandehlevi, Hadislerle müslümanlik, ll, 553).<br /><br />Hz. Hamza, Bedir Savasini mütekaib Kaynukogullari gazvesine katildi.<br /><br />Peygamber Medine'ye geldiginde Yahudilerle anlasma yapmisti. Yahudiler, Bedir savasini müslümanlarin kazanmasini hazmedemediler.<br /><br />"Siz savasin ne demek oldugunu bilmeyen adamlarla çarpistiniz" dediler. Savas için firsat kollamaya basladilar.<br /><br />Kaynuka gazvesi'nin genel sebebi bir kadina karsi yapilan terbiyesizliktir. Kadincagiz bazi esyalarini Kaynuka pazarinda sattiktan sonra bir kuyumcuya giriyor. Kuyumcu yahudi kadinin eteginin alt kismini üst kismina bir dikenle igneliyor. Kadincagiz ayaga kalktiginda üzeri açiliyor. Utaniyor, sikiliyor, feryat ediyor, çevresinden yardim istiyor. Kadinin yardimina kosan müslümanlar Yahudiyi öldürüyor. Yahudiler de müslümanin basina üsüsüyorlar ve onu sehid ediyorlar.<br /><br />Öldürülen müslümanin akrabalari Peygamberimizden yardim istiyorlar. Bunun üzerine-Peygamberimiz Yahudilerden antlasmanin yenilenmesini istedi. Yahudiler Peygamberimizin bu istegini reddettiler.<br /><br />Bu olay üzerine Peygamberimiz beyaz sancagim Hz. Hamza'nin eline verip Kaynukaogullarinin üzerine gönderdi. Kaynukaogullari Yahudileri bekledikleri yardima kavusamayinca teslim olmak zorunda kaldilar.<br /><br />Bedir savasi'nin acisini unutmayan Kureysliler yeniden savas için hazirliga basladilar. Bir yil önceki kervanin gelirini savas için harcamaya karar verdiler. Savas için degisik müsrik kabilelerden yardim isteyerek büyük bir kuvvet olusturdular.<br /><br />Bu kez de Kureys'in kadinlari da katilacakti. Bedir Savasi'nin bozgunla bitmesi sebebiyle müsrik kadinlar erkeklerini suçluyorlardi. Bedir'in matemini tutarak erkekleri savasa tesvik ediyorlardi.<br /><br />Cübeyr b. Mut'i'nin Vahsi adinda Habesli bir kölesi vardi. Bu köle harbe (Habeslilere özgü bir mizrak) atmakta oldukça maharetli idi. Hz. Hamza, Cübeyr b. Mut'im'in amcasi Tuayma b. Adiyy'i Bedir savasinda öldürmüstü. Cübeyr, amcasinin acisini unutmamisti. Kölesi Vahsi ile konustu. Hz. Hamza'yi öldürmesi sartiyla kendisini serbest birakacagini bildirdi.<br /><br />Peygamberimiz, Medine'nin içinde kalmayi, savunma savasi yapmayi düsünüyordu. Bedir Savasi'na katilmayanlar düsmanla yüz yüze gelmek, Medine disinda savasmak istiyorlardi. Peygamberimiz Ashabin bu tavri karsisinda Medine disinda savasilmasina karar verdi.<br /><br />Hz. Hamza'da Medine disinda savasilmasina taraftardi. Hattâ Peygamberimize "sana, kitabi indirmis olan Allah'a yemine eder, and içerim ki, bu kilicima Medine disinda Kureys müsrikleriyle çarpismadikça yemek yemeyecegim" demisti.<br /><br />Hz. Hamza Cuma günü oruçlu idi. Cumartesi müsriklerle karsilastigi zaman da oruçlu bulunuyordu.<br /><br />Peygamberimiz, sabahleyin "Rüyada, meleklerin, Hamza'yi yikadiklarini gördüm" diye buyurdu. Uhut bölgesine varildi, orduya savas düzeni verildi. Kureys'in birinci bayraktari Talha b. Ebî Talha, Hz. Ali tarafindan, ikinci bayraktari Osman b: Ebî Talha da Hz. Hamza tarafindan öldürüldü. Sancaktarlarin ölmesi Kureys'i saskina çevirdi. Sarsildilar, sendelediler. Halid b. Velid'in saldirilari da sonuç vermedi: Müsrikler, kaçismaya basladilar. Hz. Hamza Uhud günü "ben Allah'in Arslaniyim" diyerek kihç salladi. Sâfvân, Hz. Hamza'yi savasirken görüyor, "Ben, bugüne kadar kavmini öldürmeye onun kadar hirsli bir kimse daha görmedim" buyuruyor. Uhud savasinda müsriklerin çogunu Hz. Hamza öldürmüstür.<br /><br />Kureysliler bozguna ugrayip kaçmaya baslayinca Peygamberimiz tarafindan görevlendirilen okçular yerlerini birakmaya basladilar. Birbirlerine "ne duruyorsunuz? Allah, düsmani bozguna ugratti. Siz de, müsriklerin ordugahina giriniz. Kardeslerinizle birlikte ganimet toplayiniz" dediler. Diger bir kismi bu teklife itiraz ettiler. "Siz Rasûlullah'in: Bizi arkamizdan koruyunuz! Sakin yerinizden ayrilmayiniz! Bizim öldürüldügümüzü görürseniz de yardimimiza kosmayiniz! Ganimet topladigimizi görürseniz de, bize katilmayiniz! Bizi arkamizdan koruyunuz" buyurdugunu bilmiyor musunuz?" dediler.<br /><br />Okçular, komutanlari Abdullah b. Cübeyr'i dinlemediler; "ganimetten nasibimizi alacagiz" diyerek yerlerini terkettiler. Abdullah b. Cübeyr'in yaninda çok az bir kuvvetin kaldigini gören Halid b. Velid bu firsati degerlendirmek istedi. Kuvvetlerini bir araya topladi, okçularin üzerine yürüdü. Abdullah b. Cübeyr, kendilerine dogru bir kuvvetin geldigini görünce arkadaslarina dagilmamalarini söyledi. Müslüman okçular, üzerlerine gelen Kureys müsriklerini ok yagmuruna tuttular. Oklari bitinceye kadar kahramanca savastilar. Abdullah b. Cübeyr, oklari bitince mizragi ile savasti. daha sonra kilicini kinindan siyirdi. Sehid düsünceye kadar çarpisti. Digerleri de ayni sekilde savastilar. Kureys'in süvarileri insanliga yakismayan bir davranisla Abdullah b. Cübeyr'in karnini destiler, barsaklarini döktüler.<br /><br />Okçularin yerlerini birakmasi, kalan kisminin sehid edilmesiyle müslümanlar gâfil avlandilar. Hem arkadan, hem önden kusatildilar. Müslümanlar saskinlikla birbirlerine kiliç sallamaya basladilar.<br /><br />Hâris b. Amr kizi ile Utbe'nin kizi Hind de Hz. Hamza'yi öldürmesi için Vahsi'yi. tesvik ediyorlardi. Vahsi, açik dövüsmekten korkuyor, gizli dövüsmeyi tercih ediyordu.<br /><br />Vahsi, Uhud Savasindaki durumu söyle açikliyor: "Halk arasinda Ali'yi aradim. Çok uyanik, girisken, çevik, çekingen ve etrafina çok bakinan bir adamdi. Kendi kendime:"benim aradigim adam bu degildir" dedim. O sirada Hamza'yi gördüm. Halki kasip kavuruyor, kesip biçiyordu. Firsat kollamak için kayanin arkasina gizlendim. Bir ara Siba'b. Ümmü Emmâr "var mi benle çarpisacak bir yigit' diyerek meydan okuyordu. Hamza ona: "Allah ve Rasûlüne sen misin meydan okuyan' dedi. Göz açtirmadan, bacaklarindan vurdu yere serdi. Sel sulari arkalarina eristigi sirada ayagi kayip düsünce mizragimi firlatip attim; bögründen vurdum."<br /><br />Hz. Hamza'yi Sehid eden Vahsi daha sonra bir kenara çekilir. Hind üzerindeki takilarini çikarir Vahsi'ye verir. Hz. Hamza'nin yanina gelen Hind, onun burnunu, kulaklarini keser, cesedine iskence yapar, hatta cigerini bile çigneyerek parçalar.<br /><br />Vahsi müslüman olusunu anlatirken: "Mekke'nin fethinden sonra Mekke'ye gelerek Rasûl-i Ekremi gördüm. Bana dedi ki: "Sen Vahsi misin?" Ben cevap verdim: "Evet" Hamza'yi sen mi öldürdün? buyurdular. "Öyle oldu" dedim. Bunun üzerine Allah Rasûlü buyururdular ki: "bana yüzünü göstermemen mümkün mü? Ben de çikip gittim. Rasûlullah'in vefatindan sonra yalanci peygamber Müseyleme ortaya çikti. Belki bu herifi öldürürüm de günahimi öderim, diye düsündüm. Müslûmanlarla birlikte Yemâme'ye gittim ve bildiginiz gibi Mûseyleme'yi öldürdüm (Sahihi Buharî, V, 36, 37).<br /><br />Allah Rasûlünün Hz. Hamza'ya derin bir sevgisi vardi. Bu sevgiden dolayi elinde olmayarak "Vahsi"ye karsi olumsuz bir tutum içinde olmaktan da çekiniyordu. Bu sebeple de Vahsi'yi görmek istememisti.<br /><br />Peygamberimiz, Hz. Hamza'nin sehit oldugunu ögrenince onun basi ucuna gelir ve dua eder. Hz. Hamza, kiz kardesi Safiyye'nin getirdigi bir hirka ile kefenlendi. Peygamberimiz, amcasi Hamzâ'nin cenaze namazini kildirdi. Hz. Hamza, Uhud'a defnedildi.<br /><br />Hz. Peygamber'den iki veya dört yas büyük olan Hamza, öldürüldügünde elli yedi yasinda idi. Hz. Peygamber (s.a.s) öldürülen her sehid ile beraber Hamza'nin namazini tekrarlamis; o gün yetmis iki defa onun cenaze namazini kildirmistir. Hz. Peygamber (s.a.s)'in ilk cenaze namazi kildigi sehidin de Hz. Hamza oldugu söylenmistir. Hz. Hamza'nin esi, çocuklari Medine'de olmadigi için sehâdetine aglanmamis bunu gören Hz. Peygamber "Hamza'nin niye aglayanlari yok" buyurmustur. Bunu duyan Ensâr önce Hamza için sonra kendi sehidleri için aglamaya basliyorlar. Tarihçi Vâkidî (V. 207/223) benim zamanima kadar bu adet devam etmekteydi diye naklediyor (Ibnü'l-Esir, Usdü'l-Gâbe, II, 51, 55).<br /><br />Hz. Hamza, bir gün Peygamber Efendimize gelerek Cebraîl (a.s)'i asli yapisiyla görmek istedigini bildirdi. Peygamberimiz, Hz. Hamza'ya "O'nu görmeye dayanabilir misin?" diye sordu. Hz. Hamza, "Evet, dayanabilirim" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz "otur, öyleyse" buyurdular. Cebrail (a.s.) müsriklerin Kâbe'yi tavaf edecekleri zaman elbiselerini üzerine koymakta olduklari kütüge indi. Peygamberimiz Hz. Hamza'ya "Kaldir gözünü, bak" dedi. Hz. Hamza'ya bakip, Cebrail'in zebercede yesil cevhere benzeyen ayaklarini görünce bayildi. Arkasinin üzerine düstü. Bu olayi Ibn Sa'd Tabakat'inda anlatmaktadir.<br /><br />Hz. Hamza Peygamber (s.a.s)'den su hadisi rivâyet etmistir: "Su duayi hiç birakmayin; "Allahümme inni es'eluke bismike'l-a'zam ve ridvânike'lekber" (Ibn Esîr, Usdü'l-Gâbe, II, 55).<br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-3475436357762368792012-08-16T07:48:00.002-07:002012-08-16T07:53:26.764-07:00HZ HAMZAYI OLDUREN VAHSININ MUSLUMAN OLUSU <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEzTrXGbaJSi71uacqe99iYv756FhcPGZ2ObjBBIkvwAOApi-3fQ2ULiyqQt2O4RJK5H8-fB6KpPI90Ex9PB1mV1Q9wHWb7fpUTEa3cOBS94fGI82KS_i77u4iLQ3Qy-EBvelVR92K4Vo_/s1600/namaz_secde1.jpg"><img style="WIDTH: 400px; HEIGHT: 298px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777283407470772578" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiEzTrXGbaJSi71uacqe99iYv756FhcPGZ2ObjBBIkvwAOApi-3fQ2ULiyqQt2O4RJK5H8-fB6KpPI90Ex9PB1mV1Q9wHWb7fpUTEa3cOBS94fGI82KS_i77u4iLQ3Qy-EBvelVR92K4Vo_/s400/namaz_secde1.jpg" /></a><br /><br />Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşî'nin Müslüman oluşu Vahşî, Hazreti Hamza'yı şehit ettikten sonra Mekke'ye döndü Mekke fethedilince de Taif'e kaçtı Taifliler de, İslâm'a girmek için Resûlullah'ın yanına gidiyorlardı Artık Vahşî'nin kaçacak yeri kalmamıştı<br /><br />Kâinatın Efendisi, Vahşî'yi İslâm'a davet için haber gönderdi Vahşî ise Resûlullah'a şu cevabı iletti: "Ya Muhammed beni nasıl İslâm'a çağırırsın?! Allah'a şirk koşanlar, Allah'ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürenler, zina edenler günahlarının cezasını çekerler Kıyamette, o büyük duruşma gününde cezaları katmerli olur, azap ve zillet içinde ebedî kalırHâlbuki ben bunların hepsini yaptım Daha benim bir kurtuluşum olur mu?" Bunun üzerine Allah (cc) şu âyeti inzal buyurdu: "Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler, güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadırAllah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir Çünkü Allah gafurdur, rahimdir" (Furkan, 25/70) Bunun üzerine Vahşî: "Ya Muhammed, 'Dönüş yapıp iman etme, güzel ve makbul işler işleme' çok çetin bir şarttır Bana kalırsa ben bu işin altından kalkamam"<br /><br /><br />Hemen ardından şu âyet nazil oldu: "Şurası muhakkak ki, Allah kendisine şirk oşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder" (Nisa, 4/48)<br /><br /><br />Yine Vahşî; "Yâ Muhammed, bu konuda görüşün nedir? Affetmek, Allah'ın hikmet ve iradesine bağlıdır Bilmiyorum; beni bağışlar mı bağışlamaz mı?" diye sordu Akabinde hemen şu âyet nazil oldu: "Ey Şanlı Nebî, sen şunu tebliğ et: 'Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Allah, dilerse bütün günahları mağfiret eder Çünkü O, gafur ve rahimdir, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur" (Zümer, 39/53}<br /><br /><br />Vahşî, tam istediği cevabı almıştı Derhal Müslüman oldu Bazı insanlar dediler ki: "Yâ Resûl! Biz de Vahşî'nin yaptığı gibi yapmıştık Aynı şartlar bizim için de geçerli mi?" Fahr-i Kâinat, "Bu şartlar bütün Müslümanlar için geçerlidir" buyurdular<br /><br />HzHamzayı şehit eden vahşi"nin müslüman oluşu<br />Hz.Hamzayı şehit eden vahşi"nin müslüman oluşu <br />Hazreti Hamza'yı şehit eden Vahşî'nin Müslüman oluşu Vahşî, Hazreti Hamza'yı şehit ettikten sonra Mekke'ye döndü Mekke fethedilince de Taif'e kaçtı Taifliler de, İslâm'a girmek için Resûlullah'ın yanına gidiyorlardı Artık Vahşî'nin kaçacak yeri kalmamıştı<br /><br />Kâinatın Efendisi, Vahşî'yi İslâm'a davet için haber gönderdi Vahşî ise Resûlullah'a şu cevabı iletti: "Ya Muhammed beni nasıl İslâm'a çağırırsın?! Allah'a şirk koşanlar, Allah'ın muhterem kıldığı bir canı haksız yere öldürenler, zina edenler günahlarının cezasını çekerler Kıyamette, o büyük duruşma gününde cezaları katmerli olur, azap ve zillet içinde ebedî kalırHâlbuki ben bunların hepsini yaptım Daha benim bir kurtuluşum olur mu?" Bunun üzerine Allah (cc) şu âyeti inzal buyurdu: "Ancak şu var ki dönüş yapıp iman edenler, güzel ve makbul işler işleyenler bundan müstesnadırAllah onların kötülüklerini iyiliklere, günahlarını sevaplara çevirir Çünkü Allah gafurdur, rahimdir" (Furkan, 25/70) Bunun üzerine Vahşî: "Ya Muhammed, 'Dönüş yapıp iman etme, güzel ve makbul işler işleme' çok çetin bir şarttır Bana kalırsa ben bu işin altından kalkamam" <br /><br /><br />Hemen ardından şu âyet nazil oldu: "Şurası muhakkak ki, Allah kendisine şirk oşulmasını affetmez, ama bunun altındaki diğer günahları dilediği kimse hakkında affeder" (Nisa, 4/48) <br /><br /><br />Yine Vahşî; "Yâ Muhammed, bu konuda görüşün nedir? Affetmek, Allah'ın hikmet ve iradesine bağlıdır Bilmiyorum; beni bağışlar mı bağışlamaz mı?" diye sordu Akabinde hemen şu âyet nazil oldu: "Ey Şanlı Nebî, sen şunu tebliğ et: 'Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz Allah, dilerse bütün günahları mağfiret eder Çünkü O, gafur ve rahimdir, çok affedicidir, merhamet ve ihsanı boldur" (Zümer, 39/53} <br /><br /><br />Vahşî, tam istediği cevabı almıştı Derhal Müslüman oldu Bazı insanlar dediler ki: "Yâ Resûl! Biz de Vahşî'nin yaptığı gibi yapmıştık Aynı şartlar bizim için de geçerli mi?" Fahr-i Kâinat, "Bu şartlar bütün Müslümanlar için geçerlidir" buyurdular <br /><br />-Vahşi(R.A.) mü'mindi,ve Hasan Basri(R.A) gibi bir tabiinin dilinde şu tebrik,şu takdirle anlatılıyordu<br />-"Ömer bin Abdülaziz gibi Hülefa-i Raşidinin beşincisi sayılan O büyük insan Vahşi'nin atının burnunda ancak bir toz olabilir" tebrikiyle anılıyordu.<br />-Buna rağmen onda derin bir mesuliyet duygusu vardı,Hamza'yı şehit etmiş,Uhud'un kaderinde tesiri olmuş ve sonrada müslüman olduktan sonra "bana görünme" ithabıyla ithablanmıştı<br />-Nihayet Yemame önüne çıkmıştı,Yemame çok çetin bir muhabere meydanıydı,burada inşallah ölürüm diyordu,Salim'in şehit olduğu yerde,Huzeyfe'nin doğrandığı yerde,Ebu Akil'in parçalandığı yerde Allah bana da nasip eder diye Yemame'ye kadar gitmişti<br />-Müseyleme'yi Allah karşısına çıkarmıştı,yalancı peygamberi,bu demirler içinde,tunç gibi insan Vahşi'nin karşısına çıkınca bir sahabi Allah düşmanı diye Müseyleme'yi işaret etmişti<br />-Hatırı olarak elinde taşıdığı paslı bir mızrak vardı,bu mızrakı 7-8 sene evvel göklerde Allah'ın Aslanı olarak yazılan Hz.Hamza'nın sinesine saplamıştı,hatırı olarak yanında bulunduruyordu<br />-O paslı mızrağın başka yapacağı bir iş daha vardı,Müseyleme'nin sinesine saplanacaktı,işte orada müseylemenin sinesine(Hocaefendi ağlıyor)....mızrağını vazifesini gördükten sonra başını yere koymuş "artık ya Resulallah sana görünebilirim mi" diyordu. <br />-Zira kafirken müslümanların en hayırlısı şehit ettim,müslümanken kafirlerin en şerlisini öldürdüm artık huzur-u risalet penahiye çıkabilirim mi diyordu<br />-Bilmem ki Vahşi'nin bu son vazifesini yapması,onun içinde mesuliyet duygusunu ,vazife şuurunu,işlediği cürmün ağırlığını çıkmasına vesile olabilmiş midir? <br />-Bu mevzuda kimse bize katii bişey söylemiş değildir,bizde bu mevzuda bişey bilmiyoruz.<br />-Belki vahşi Huzur-u Kibriya'ya giderken yine ağlıyordu<br />-Niye ağlıyordu<br />-Bir kul olduğu halde,bir kulun yapması gereken şeyleri yapamadığından ötürü ağlıyordu<br />-Allah'ı bildiği,tanıdığı halde,Allah'ı bildiren binlerce şeair,binlerce alamet,tarrakalarla O'nun mevcudiyetini ilan ettiği halde O bunu bilememiş,uzun seneler cürüm ve günah işlemiş,kirlenmiş,Allah'ın huzuruna giderken işte bunun ağırlığı altında gidiyordu.<br /><br />-Resul-ü Ekrem(S.A.V) bakışıyla,edasıyla ona şu sözü söylemişti "sen amcam Hamza'yı şehit ettin, didik didik ettin,seni görünce amcamı hatırlarım,elimde olmayarak <br />hakim olmadığım kalbim sana kırılır,mümkünse bana seyrek görün demişti"<br />-İman içine girdikten sonra Resul-ü Ekrem(S.A.V)'den uzak kalmanın imkamı var mıydı? yoktu ama fermana da boyun eğmek icap ediyordu<br />-Vahşi 1-2 sene yaşadı,yaşadı amma Efendimiz(S.A.V) minberin bu tarafındaysa,o minberin öbür tarafından yüzüne bakıyor,tebessümünü yakalamaya çalışıyordu<br />Selam verirse dudaklarınde gezen kelimeleri yakalamaya çalışıyordu.<br />-Yaşadığı 2 sene zarfında Efendimiz'in artık bana görünebilirsin beşaretini,sözünü,teklifini duymamıştı.<br />-Birgün Kainatın Fahrı(S.A.V) vefat edip gidince,güneş batınca,Vahşi'nin içinde doğan güneş hepten gurup etmişti.<br />-Artık bütün dünyası zulmani bir keyfiyet almıştı,acaba bana mana aleminde artık gel diyebilir mi Resul-ü Ekrem(S.A.V) diye intizar ediyordu<br />-Muharebe meydanlarını kovalıyordu,vefat etsinde artık,bu ağır yükü sırtında taşımasın,Allah'ın huzuruna gitsin bunu düşünüyordu.<br /><br /><br /><br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-39374952038049485122012-08-16T07:43:00.001-07:002012-08-16T07:46:25.891-07:00<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLlyCS_9GRh44hNkciIW8ssODqDrbJ46p78peag42I5wfwl7Sm_9ESGxduTrM3cPINJtljwib1C0SnT5GVczPwr8AlLVBL3fUakYXX8KzSlpuewSveuX1q-kz0cWrlevo4N_p7mtGGk-Lu/s1600/4.jpg"><img style="WIDTH: 400px; HEIGHT: 300px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777282202353236226" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhLlyCS_9GRh44hNkciIW8ssODqDrbJ46p78peag42I5wfwl7Sm_9ESGxduTrM3cPINJtljwib1C0SnT5GVczPwr8AlLVBL3fUakYXX8KzSlpuewSveuX1q-kz0cWrlevo4N_p7mtGGk-Lu/s400/4.jpg" /></a><br /><strong>EŞHEDU:</strong> Şahitlik ediyorum, söz veriyorum ve yemin ediyorum ki,<br /><br /><strong>EN LA İLAHE:</strong> ALLAH(cc)'dan başka kanun koyan hiç bir gücü kabul etmeyecek ve ALLAH(cc)'dan başka kendisine kulluk yapılan her şeyi reddedeceğim Nefsimin arzu ve isteklerine tabi olmayacak, paraya ve kadına tapmayacak, zefklerimin peşinden sürüklenmeyeceğim Irkçılık yapmayacak, "izm"lere, ideolojiler, sentezler ve düzenlere tabi olmayacağım İslam'dan başka tüm dünya görüş ve doktrinlerini reddedeceğim Kendisini ilahlaştıran ve kendisini insanlara önder diye takdim eden pis putları"önder"olarak kabul etmeyeceğim Heykele ve puta tapmayacak, putlaştırılan varlıklara itibar etmeyecek, ilahlaştırılmaya çalışılan hiç bir ilahı"ilah"olarak kabul etmeyeceğim<br /><br /><strong>ALLAH(cc)</strong>'ın doslarını dost, düşmanlarını düşman bilecek ALLAH(cc)'ın razı olmadığı hiç bir kişi, kuruluş, toplum ve toplulukla yardımlaşmayacağım İslam adına ortaya çıkan ve İslam'ı saptıran, Şeriatı inkar eden düzenin düzenbaz hocalarına, müftülerine, diyanet başkanlarına, namaz kıldırma memurlarına inanmayacağım Makam, mevki, şan ve şöhret peşinde koşmayacak ve beni ALLAH(cc)'ın hükümlerine başkaldırtan başta şeytan olmak üzere, hiç bir varlığa aldanmayacağım Piyasadaki fuzuli şeyhlere aldanmayacağım Kendisine bir şey sorulduğu zaman susan, konuşmayan;konuştuğunda da, İslam'ı saptıran sahtekar şeyhlere inanmayacağım ALLAH(cc)'dan başkasından yardım istemeyecek, kabirlerdeki ölülerden medet beklemeyecek; muskaya, muskacıya, falcıya ve gelecekten haber veren hiç kimseye inanmayacağım ALLAH(cc)'dan başkasından rızık beklemeyecek ve bana nasib olarak gelecek olanlar konusunda Tağutları ALLAH(cc)'a ortak koşmayacağım İslam'a aykırı hiç bir tüzüğü kabul etmeyeceğim İslam'a aykırı hiç bir kanun tarafından yönetilmeye razı olmayacağım Hiç bir sporcuyu ve partiyi putlaştırmayacağım<br /><br /><strong>İLLALLAH:</strong> (Ya Rabb!)Ancak senin hükmüne, kanunlarına, yani ilahlığına inanacağım Senin kanunlarına göre hayatımı düzenleyeceğim Senin kanunlarına göre yönetecek ve yönetileceğim Senden başkasına kulluk yapmayacağım Yaratıcı olarak seni tanıdığım gibi, yönetici olarakta seni tanıyacağım Yaşamış olduğum sürece senin şeriatının yeryüzünde hakim kılınması için gayret edecek, nefsimi, malımı ve canımı senin yoluna feda edeceğim Sadece senin şeriatına tabi olacağım Yaptığım her işte senin rızanı arayacak ve senin razı olduğun kullardan olacağım<br /><br /><strong>VE EŞHEDU:</strong> Ve yine şahitlik ediyorum, söz veriyorum ve yemin ediyorum ki,<br /><br /><strong>ENNE MUHAMMEDEN ABDUHU VE RASULÜH:</strong> Tüm insanlığa örnek, önder ve rahmet olarak gönderdiğin nebin Muhammed (SAV)senin kulun ve elçindir Hayatım boyunca kendime sadace onu önder ve örnek bilecek, O'dan başkasını önüme katmayacağım Muhammed(SAV)'in Kuran'ı hayatına aktardığı şekilde ben de hayatıma aktaracak; O'nun küfre karşı verdiği tavizsiz mücadeleyi de kendime prensib edinip tüm davranışlarımı O'nun bize tebliğ ettiği ALLAH(cc)' ın vahyine göre düzenleyeceğim<br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-47785726806639522592012-08-16T07:38:00.001-07:002012-08-16T07:41:07.289-07:00HZ ALİNIN DUASI <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgffnEjTJEZUlthe7s3Wy6NWpN_nub_UTyEoyBbyesC4HKLCTg_x22bz5dfWJguc8KPB6fDhEYT-TBo-lSlFXRQuI_yP2KGul9ya9vy8DRzif9ATUUjXgGKjVEU9JRAJbeBrg1MUuv-CA4r/s1600/5095.jpg"><img style="WIDTH: 289px; HEIGHT: 329px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777280771643280962" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgffnEjTJEZUlthe7s3Wy6NWpN_nub_UTyEoyBbyesC4HKLCTg_x22bz5dfWJguc8KPB6fDhEYT-TBo-lSlFXRQuI_yP2KGul9ya9vy8DRzif9ATUUjXgGKjVEU9JRAJbeBrg1MUuv-CA4r/s400/5095.jpg" /></a><br />Ey Mevlam (Hz. Ali'nin Duası) <br /><br />Allah’ım! Sadece tertemiz bir kalple Allah’ın huzuruna çıkan hariç mal ve evlatların -insana- hiçbir yararı olmadığı günde senden aman diliyorum. Zalimin -hasretle- ellerini ısıracağı ve “keşke ben Resulullah’a -itaat- yolunu tutsaydım” diyeceği günde senden aman diliyorum. Günahkârların yüzlerinden tanınacağı, saçları ve ayaklarından tutulacağı günde senden aman diliyorum. <br /><br />Babanın oğul yerine ve evladın da baba yerine cezalandırılmayacağı günde senden aman diliyorum. Ve doğrusu Allah’ın vaadi haktır. Zalimlere mazeretlerinin bir fayda sağlamayacağı, onların Allah’ın rahmetinden uzak ve kötü bir menzilde olacağı günde senden aman diliyorum. <br /><br />Hiç kimsenin kimse üzerinde güç sahibi olamayacağı ve yetkinin yalnız Allah’a has olacağı günde senden aman diliyorum. İnsanın kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve evlatlarından kaçacağı ve herkesi meşgul edecek bir işle uğraşacağı günde senden aman diliyorum. <br /><br />“Suçlu o günün azabından -kurtulmak için- eşini ve kardeşini, kendisini barındıran, içinde yetiştiği tüm ailesini ve yeryüzünde bulunanların hepsini vermek ister. Hayır -hiçbir zaman bu imkanı bulamayacak-! O -cehennem ateşi-, alevlenen bir ateştir. Deriler kavurur, soyar.” Bu günde senden aman diliyorum. <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen mevlasın ben ise bir kulum; kula mevladan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen -varlığımın- sahibisin, ben ise sahip olunan; sahip olunana sahip olandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen azizsin, ben ise zelil; zelile azizsen başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen yaratansın, ben ise yaratılan; yaratılana yaratandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise hakir, hakire yüce olandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen güçlüsün, ben ise zayıf; zayıfa güçlüden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen zenginsin, ben ise yoksul; yoksula zenginden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen bağışta bulunansın, ben ise sail; saile bağıştan bulunandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen dirisin, ben ise ölü; ölüye diriden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen bâkisin, ben ise fâni; faniye bakiden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen ebedisin, ben ise geçici; geçiciye ebediden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen rızıklandıransın, ben ise rızıklanan; rızıklanana rızıklandırandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen cömertsin, ben ise cimri; cimriye cömertten başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen afiyet verensin, ben ise -derde- tutulan, derde tutulana afiyet verenden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen büyüksün, ben ise küçük; küçüğe büyükten başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen hidayet edensin, ben ise sapan; sapana hidayet edenden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen rahmansın, ben ise merhamet edilecek olan; merhamet edilecek olana rahmandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen güç sahibisin, ben ise imtihan edilen; imtihan edilene güç sahibinden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen kılavuzsun, ben ise yolunu şaşırmış; yolunu şaşırmışa kılavuzdan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen bağışlayansın, ben ise günahkâr; günahkâra bağışlayandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen galipsin, ben ise mağlup; mağlubu galipten başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen eğitensin, ben ise eğitilen; eğitilene eğitenden başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Sen yücesin, ben ise alçak ve düşük; düşük birisine yüce olandan başka kim merhamet eder? <br /><br />Mevlam, ey mevlam! Rahmetinin hakkı için bana merhamet eyle. Bağışının, lütfünün ve fazlının saygınlığı için benden razı ol. <br /><br />Ey bağış, ihsan, fazl ve nimet sahibi! Rahmetinin hakkı için -duamı kabul buyur-, ey merhametlilerin en merhametlisi! <br /><br /><br />ALINTIDIR. <br /><div></div><br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-10403664995503481082012-08-16T07:22:00.001-07:002012-08-16T07:25:00.843-07:00HZ OSMAN KIMDIR <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5LHOrKXqo1BIPsLxWStVFdfXVYYcCBLXSNxrBhqzv9BFk1NYxx5SDoi5_TFlSKlDKj3yUhidTiNDhIgkyp4ycyPn052AFDDenjn5eVa5TGqVfU0ufQ9fgaWJuYKbupfirCob3Mr3CaFBp/s1600/GF.jpg"><img style="WIDTH: 235px; HEIGHT: 160px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777276588332044322" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5LHOrKXqo1BIPsLxWStVFdfXVYYcCBLXSNxrBhqzv9BFk1NYxx5SDoi5_TFlSKlDKj3yUhidTiNDhIgkyp4ycyPn052AFDDenjn5eVa5TGqVfU0ufQ9fgaWJuYKbupfirCob3Mr3CaFBp/s400/GF.jpg" /></a><br />" Cennette her peygamberin bir dostu vardır. Benim de dostum Osman'dır." Hadis-i Şerif<br /><br />DOĞUMU<br /><br />* Hz. Osman, meşhur Fil Vak'ası'ndan 6 sene sonra; yani hicretten 47 yıl önce dünyaya gelmişlerdir.<br /><br /><br /><br />BABASI:<br /><br />* Affan b. Ebi'l-As b. Umeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf 'dır<br /><br /><br /><br />ANNESİ:<br /><br />* Annesi, Erva binti Küreyz b. Rebia b. Habib b. Abdi Şems'tir.<br /><br /><br /><br />NESEBİ:<br /><br />* Ümeyyeoğulları ailesine mensup olan Hz. Osman'ın nesebi beşinci ceddi olan Abdi Menaf'ta Rasûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birleşmektedir -beşinci validesi (ninesi) Beyda-i Ümmü'l Hakim, Efendimiz'in halasıydı- .<br /><br /><br /><br />KÜNYE VE LAKABLARI:<br /><br />* Künyesi, "Ebû Abdullah'tır. Ona, "Ebû Amr" ve "Ebû Leyla" da denilirdi. Cahiliye dönemindeki "Ebû Amr" olan künyesi, Müslüman olduktan sonra Efendimiz'in kızı Rukiyye'den Abdullah isminde bir oğlu olunca 'Ebû Abdullah' diye değiştirilmiştir.<br /><br /><br /><br />* Hz. Osman'ın lakabı, Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem)'in iki kızı ile evlendiğinden dolayı iki nur sahibi mânâsına gelen "Zinnureyn"dir.<br /><br /><br /><br />ŞEMAİLİ VE AHLAKI:<br /><br />* Hz. Osman (radıyallâhü anh), geniş omuzlu, yakışıklı,zarif endamlı, ince derili, esmer tenli, gür saçlıydı. Heybetli bir sakalı vardı. Bazen sakalını kınalardı. Hasan, onun saçlarının çok uzun olduğunu ve dirseklerini örttüğünü söyler. Yüzünde hafif çiçek hastalığı izleri vardı. İri kemikli, orta boyluydu.<br /><br /><br /><br />* Hz. Osman, âlim, faziletli, abid, salih, kerim, halim ve selim, pek nâzik, son derece haya sahibi, cömert ve Kureyş indinde gayet sevilen bir şahıs idi. Allah'a hakkıyla itaatkârdır.<br /><br /><br /><br />BAZI ÖZELLİKLERİ:<br /><br />* Hz. Osman (radıyallâhü anh) Aşere-i Mübeşşere'dendir. Yani sağlığında cennetle müjdelenmiştir.<br /><br /><br /><br />* Hz Osman (radıyallâhü anh) Rukkaya (radıyallâhü anhnha)'nın vefatından sonra Nebiyy-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) Ümmü Gülsüm ile izdivâc etti. Ümmü Gülsüm (radıyallâhü anhnha)'nın vefatından sonra Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) "Ağlama Osman, Allah'a yemin ederim ki, yüz kızım olsa bunların biri öldükçe diğerini tek biri kalmayıncaya kadaar sana verirdim" demiştir.<br /><br /><br /><br />* Resûlullah Efendimize(sallallahu aleyhi ve sellem) ahlâkta en çok benzeyen O'dur.<br /><br /><br /><br />* 34 yaşına kadar cahiliyenin çirkinlikleri kendisinde görülmemiş, içki kullanmamış, iffet ve namusu ile tanınmıştı.<br /><br /><br /><br />* Ticarî muameleleri çok dürüst olduğu için, halk arasında bu yönüyle meşhur olmuştur.<br /><br /><br /><br />* İlk müslüman olan 5 veya 7 kişi arasındadır.<br /><br /><br /><br />* Müslümanlığı kabul ettiği zaman amcası Hakem b. As'ın işkencesine maruz kalmış. Bir direğe bağlanmış, aç susuz bırakılmış. Buna rağmen sebat göstermiş "Allah'a kasem olsun. Bu dinden ayrılmayacak ve babalarımın dinine dönmeyeceğim." demiştir. Yılmaması üzerine amcası serbest bırakmıştır.<br /><br /><br /><br />* Allah'a hicret eden ilk muhacir övgüsüne kavuşmuştur. O hicretiyle maddi olan herşeyi terkedip, evinin düzenini rahatını bozup sadece Allah için, İslâm için bu büyük fedakarlığı yapmıştı.<br /><br /><br /><br />* Lut (sallallahu aleyhi ve sellem)'dan sonra ehliyle hicret eden ilk zâttır. Bu ümmet işinde ailesi ile ilk hicret eden Hz. Osman (radıyallâhü anh)'dır.<br /><br /><br /><br />* Necâşî'yi selamlarken oranın adetine göre eğilmesi gerekirken eğilmemiş. "Ben Allah'dan başkasına başımı eğmem" diye cevap vermişti.<br /><br /><br /><br />* Muâhat (kardeşleştirme) hadisesinde Hassan b. Sabit'in kardeşi Evs b. Sabit ile kardeş ilan edilmiştir.<br /><br /><br /><br />* Medine'ye hicretinden sonra Rûme Kuyusunu satın alıp, müslümanların istifadesine sunması "sebil" anlayışı ve uygulamasının öncüsü olmuştur.<br /><br /><br /><br />* Hz. Osman (radıyallâhü anh) Peygamberimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) vahiy kâtiplerindendi. Kendisi çok muktedir bir hattat, çok kuvvetli bir hatip idi.<br /><br /><br /><br />* Hasan-ı Basrî'den rivayet edildiğine göre kapalı kapılar ardında bile elbiselerini çıkartmaktan çekincek kadar haya sahibi idi.<br /><br /><br /><br />* Bir rekkate Kur'ân-ı Kerim'i hatmettiği veya gecenin hepsini Kur'ân okuyarak ihya ettiği ifade edilir.<br /><br /><br /><br />* Kölesinin dahi hakkını ihmal etmez, "...kulağını çekmiştim, sıkı çek yavrum..." diyecek kadar sosyal adaletin temsilcisidir.<br /><br /><br /><br />* Hz. Rukayye (radıyallâhü anhnha)'nın hastalığı üzerine Rasûl-i Ekrem'in emir ve müsadeleriyle Bedir Gazâsına iştirak edememişti. Bununla beraber Allah Rasûlu (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisine "Sen kalbinin temizliği, hissiyatının necâbeti dolayısıyle gazâya iştirâk ecrini de kazanacaksın" demişti.<br /><br /><br /><br />* Rasûl-i Ekrem, H.4 yılında Zatürrika' gazasına çıktığı zaman Hz. Osman'ı (radıyallâhü anh) Medine'de kaim-i makam olarak bırakmıştır. Bunu takip eden tüm gazalara iştirak etmiştir.<br /><br /><br /><br />* Hudeybiye Muselahası esnâsında ehl-i İslam tarafından Kureyş'e sefir gönderilmiştir. Kureyş, kendisinden önce gönderilen elçiyi öldürmeğe teşebbüs etmiş, sonrasında da elli adam göndererek ashabın huzurunu kaçırmıştı. Can güvenliği olmayan bugörevi yerine getirmek üzere yola çıktı. Mekke de öfkeli kalabağın, geçmişine saygısı sebebiyle öldürmeyip tek başına tavaf edebileceğini söylemesine rağmen "Resûlullah tavaf etmedikçe ben de etmem" sözüyle karşılık verdi. Sonra hapsedildi. Şehit edildiği şâyi' olunca maşhur Bey'atü'r-Rıdvan beyati alınmıştı. Hz. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "Allahım bu benim elim, bu da Osman'ın eli. Benimle biat ediyor" diyerek Hz. Osman'ın yerine biat etmiştir.<br /><br /><br /><br />* Tebük Gazâsında İslam Ordusu'nun (ki 30.000 kadardı) üçte birini yalnız başına techîz ederek silahlandırmıştı. Bundan başka, Rasûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) 1000 deve satın alabilmek için 1000 dinar vermişti.<br /><br /><br /><br />* Hz. Ebûbekir devrinde kıtlık yaşandığı sırada 1500 dirhemden daha fazla fiyat biçilen gıdayı sadece Allah rızası için infak etmiştir.<br /><br /><br /><br />* Hz. Osman (ra), hayatının hiçbir döneminde halife olmayı düşünmemiştir. Hz. Ebû Bekir'in son anlarında, halifenin kendinden sonra yerine bırakacağı adayı tesbit eden belgeyi kaleme alan Hz. Osman, isme sıra geldiği an, Hz. Ebû Bekir'in bayılması karşısında belki bir daha ayılamaz da bir fitne ve kargaşaya sebebiyet verir endişesi ile kendiliğinden Hz. Ömer'i oraya yazmıştır. Hz. Ebûbekir ayılınca onaylamıştır. Bu olay bile Hz. Osman'ın hilafet makamına karşı bakış açısını göstermeye yeter.<br /><br /><br /><br />* Vergilerini ödemeyenlere asker sevkine karar vermiştir.<br /><br /><br /><br />* Hilafete seçilmesi Hz. Ömer'in kurduğu şuranın başkanı Abdurrahman b. Avf (radıyallâhü anh) kamuyoyu yoklaması sonuçlarına göredir. İstişare, komutan, genç, yaşlı, kadın, erkek, mukîm, seyyah, bedevi... herkesinin fikri sorulmuştur. Halkın çoğunluğunun isteği ve Hz. Osman'ın (radıyallâhü anh) şartları tereddütsüz kabulü ile bu göreve gelmiştir. Kendisine ilk biat eden Hz. Ali'dir (radıyallâhü anh).<br /><br /><br /><br />* Hilafet maaşı olarak bir tek kuruş dahi almadı.<br /><br /><br /><br />* Yakın akrabası ve kavmine ihsanı bol idi. Bu ihsanı yaparken beytü'l-mâldan hiçbir şey vermeyip, kendi öz servetinden yapıyordu.<br /><br /><br /><br />* Açları doyurmayı, susuzları suya kandırmayı, (Kur'an Okuma), çıplakları giydirmeyi ver geceleri uzun uzun namaz kılmayı çok severdi.<br /><br /><br /><br />* Halka en kıymetli yemekleri yedirir, kendisi evinde sirke ve zeytinyağı ile iktifa ederdi. Kendisi son derece sade yaşar, dört beş dirhemlik elbise giyer. Elbisesini yastık yapmış, çakılların üzerinde uyuduğu ve yıllar önce dostunun sırtındaki hasır izlerine benzer izler üzerinde görülürdü.<br /><br /><br /><br />* Kapalı bir yerde tek başınayken dahi haya sahibiydi. Allah Resûlu'nun ifadeleri içinde melekler dahi kendisinden haya ederdi.<br /><br /><br /><br />* Çok utangaç ve sakin yapılı olmasına, öne çıkmaktan ve tanınmaktan hoşlanmamasına rağmen isyancılar üzerine gidilmesinde, fetihlerde ve deniz sallallahu aleyhi ve sellemaşları konusunda kararlı ve ilerlemiş yaşına rağmen gençlerden daha gençti.<br /><br /><br />* Kabir ziyaretlerinde sakalı ıslanıncaya kadar ağlardı.<br /><br /><br />* Hz Osman'ı (radıyallâhü anh) akrabalarına idarecilik vermesiyle suçlamışlardır. Fakat Peygamber(sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Osman'ın sülalesi olan Emevilere idarecilik veriyordu. Ondan sonra gelenler de buna devam ettiler. Kureyş kabileleri arasında Emeviler kadar Peygamber(Sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından idarecilikler verilmiş başka bir kabile görmüyoruz. Zira bunlar hem sayıca çoklardı, hem de şerefli insanlardı. Bu durum, Hz. Osman'ın o zaman şartlarını nazara alarak yaptığı idari bir içtihaddır. Halife ve emirin, idarecileri seçerken dikkate aldığı bazı hususlar vardır ki, herkesi bu konuda ikna etme ve her zaman takva yönünü tercih etmeye gücü yetmez. Mevzu bahis edilen diğer konularda bunun gibidir. İslam Tarihine dair ulemanın kabulune mazhar olmuş eserler bunları güzelce açıklamıştır.<br /><br /><br /><br />* Halife olduğu dönemde ashab-ı kiram'ın bir kısmının sallallahu aleyhi ve sellemaşlarda şehit olduğu , bir kısmını tebliğ için uzak diyarlara gittiği ve kaderin sevkiyle sahabe döneminin sonuna doğru gelindiği bir dönemdir. Yahudi dönmesi İbni Sebe ve taifesinin ve fethedilen bölgelerdeki hainlerin komloları ile fitne fesad ortamının ortaya çıkmasına rağmen sahih İslam itikadı başta Hz. Osman ve Hz. Ali olmak üzere sahabe-i kiramın (radıyallâhü anhnhum) cehd ve gayretiyle Allah'ın lütfuyla günümüze kadar gelmiştir.<br /><br /><br /><br />* Hilafetten vazgeçmesi için kendisine baskı yapıldığı zaman kötü bir çığır açmamak için Efendimizin (sallallahu aleyhi ve sellem) tavsiyesini de gözeterek ("Osman, Allah sana bir gün bir gömlek giydirir de münafıklar da onu senin üzerinden almaya kalkışırlarsa, hiçbir zalim için onu çıkarma") bunu kabul etmemişti.<br /><br /><br /><br />* Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Hz. Osman'ı üzerine gelecek belâlar ve düçâr olacağı felâketler üzerine cennet ile tebşir eylemiştir. Uhud dağındayken de şehit olacağını müjdelemiştir.<br /><br /><br /><br />* Şehit düşmeden önce "Onlar öyle kimselerdir ki halk kendilerine: "Düşmanlarınız olan insanlar size karşı ordu hazırladılar, aman onlardan kendinizi koruyun." dediklerinde, bu tehdit onların imanlarını artırmış ve "Hasbunallah ve ni'me'l-vekil" "Allah bize yeter. O ne güzel vekildir!" demişlerdir." (Al-i İmrân-173) ayetini okuyordu.<br /><br /><br /><br />* Bir gece Hz. Osman (radıyallâhü anh), rüyasında Rasûl-i Ekrem'i (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Hz. Ebûbekir ile Ömer'i (radıyallâhü anhnhum) görmüş, Rasûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) ona: "Hep oruçluyuz, iftara seni bekliyoruz." demişti. Bu rüyadan sonra Hz Osman uyanmış, son deminin yaklaştığını anlamıştı. Ertesi günü Cuma idi. Oruca niyet etti. Bütün gününü ibadet ve Kur'an-ı Kerim tilavetiyle geçirdi. Bu gün için ikindi ile akşam arasında Hz. Osman (radıyallâhü anh) şehit edilmiştir.<br /><br /><br /><br />YAPTIĞI YENİLİKLER:<br /><br />* Hz. Osman'ın (radıyallâhü anh) gerçekleştirdiği büyük ve tarihi hizmetlerden birisi ve en mühimi şüphesiz Kur'an-ı Kerim nüshalarının çoğaltılması işidir.<br /><br /><br />* İslâm askerinin 10 dirhem olan maaşını 200 dirheme çıkarttı.<br /><br /><br />* Ramazan gecelerinde her müslümana verilen birer dirhemi artırdı. Ayrıca Mescid-i Nebi'de ibadet edenler, i'tikâf'ta bulunanlar, Allah yolunda yolculuk yapalar ve miskinler için de hiç yerden kalkmayan sofra kurdurdu.<br /><br /><br /><br />* Cuma günleri okunan ezandan önce bir ezan daha okunmasını ictihad etti.<br /><br /><br />* Hz. Peygamber'(sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında ve ilk iki halife zamaninda sadece buna değil, diğer bütün vergilere zekat deniyordu. zekatla, diğer zekatları birbirinden ayırdı. Müslümanlar bizim bugün anladığımız zekatı bizzat kendileri, fakirlere vermeleri kararını aldı. Bunda sınırların genişlemesi de etkiliydi.<br /><br /><br />* Mescid-i Nebevî'yi genişletti.<br /><br /><br />* Hz. Ebûbekir (ra.) minberde Resûlullah'tan (sallallahu aleyhi ve sellem) bir basamak aşağıda, Hz. Ömer de (radıyallâhü anh) Hz. Ebûbekir'den (ra.) bir basamak aşağıda dururdu. Hz. Osman (radıyallâhü anh) bu kaideyi bir zaman sonra kuyu kazıp içinde hutbe okumak icab edecek diyerek devam ettirmeyip, Resûlullah'ın (sallallahu aleyhi ve sellem) durduğu basamakta durmuştur.<br /><br /><br />* İslam donanmasının ilk seferine izin vermesi. İslam donanmasının 500'ü aşkın gemiye sahip Bizans donanmasını mağlup etmesi.<br /><br /><br />* Eyalet sistemi kökleştirildi.<br /><br /><br />* İslam ülkesi mülkî ve idari olmak üzere iki sisteme ayrıldı.<br /><br /><br /><div></div><br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-37211656803751670272012-08-16T07:18:00.000-07:002012-08-16T07:19:59.379-07:00HZ OSMANIN SOZLERI <a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVsBKkRstASu85hCiP0hLpua_eXS8SwRN2JhYXQfcJdU3WBGEWwVv9YrYfd-HAH3vzrr07lI83QKVVsgGLiml7rwBW8wLFmvijY82stgJF7QhZWp-iVMdV6_GkoRs6cQkGc7_Zx3wouTLw/s1600/dogaresimleri_1341195366147.jpg"><img style="WIDTH: 400px; HEIGHT: 266px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5777275242615120674" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVsBKkRstASu85hCiP0hLpua_eXS8SwRN2JhYXQfcJdU3WBGEWwVv9YrYfd-HAH3vzrr07lI83QKVVsgGLiml7rwBW8wLFmvijY82stgJF7QhZWp-iVMdV6_GkoRs6cQkGc7_Zx3wouTLw/s400/dogaresimleri_1341195366147.jpg" /></a><br />Sen ferahladığın zaman, kıskanç kimsenin kedere boğulması ne büyük intikamdır.<br /><br />Suç işleyenin kulağını iyi çek; zira dünyada ceza görmek, ahiretteki cezadan daha kolaydır.<br /><br />Kişi nefsini ihmal etse de,fakirlik canına tak dese de,gönül tokluğu onu başkalarına muhtaç olmaktan vareste kılar kendisini de güzelleştirir.<br /><br />İnsanların en hayırlısı, günahsız olan ve Allah'ın kitabı ile amel edendir.<br /><br />Allah nasip etmeyecegi şeyin Hayalini kurdurmaz.<br /><br />Cenabı Hakk'dan başka hakiki sığınak yoktur.<br /><br />Doğru alın, doğru verin.<br /><br />En sonra varacağınız Hakk'dan korkun ki, fitne ve fesada düşmeyesiniz.<br /><br />Çok söyleyen hakimdense, çok iş gören amire ihtiyacımız vardır.<br /><br />Ölüme, kudretinizin yettiği en hayırlı amellerle hazırlanın.<br /><br />Gözü haramdan korumak en güzel şehvet perdesidir.<br /><br />İçkiden kaçının, zira her kötülüğün anahtarı içkidir.<br /><br />Sabredin, yoksa pişman olursunuz.<br /><br />Her nimetin bir musibeti vardır.<br /><br />Ecel erişmeden yapabileceğiniz hayırlı işler için acele ediniz.<br /><br />Geçmişten ibret alın da hayra çalışın.<br /><br />Ya bela ve musibetlere sabredersin yahut nedamet edersin.<br /><br />Mükafatın büyüklüğü, belanın büyüklüğü nispetindedir.<br /><br />Mezar dünya duraklarının sonu, ahiret duraklarının ilkidir. Orada azap görenin ilerisi de kötü, iyilik görenin ilerisi de iyidir.<br /><br />Ben terazi değilim ki hata işlemeyeyim.<br /><br /><br /><br /><br />edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-211806431878845952012-02-08T10:03:00.000-08:002012-02-08T10:11:47.899-08:00HZ OMER<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTFT9FrJ9x_TlHj9WhIWN9xKVOMlAMqUiUhcbw83_oo80ED-FkyMH67o6JgJoReCB-pMpVRd_uS5ZXsVykYcwtee73fjIhNXYU1E31E2d0oxzXq14Tag6sHy1QxXrQ4YcgZHdQ5D-wToJw/s1600/vh.jpg"><img style="WIDTH: 400px; HEIGHT: 132px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706827758804171634" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTFT9FrJ9x_TlHj9WhIWN9xKVOMlAMqUiUhcbw83_oo80ED-FkyMH67o6JgJoReCB-pMpVRd_uS5ZXsVykYcwtee73fjIhNXYU1E31E2d0oxzXq14Tag6sHy1QxXrQ4YcgZHdQ5D-wToJw/s400/vh.jpg" /></a><br />Mü'minlerin emiri Hz Ömer ra'ın canına kastedilmişti Ağır yaralıydı Anladı, hissetti ki bu yara onu götürecek, son anlarını yaşıyor Bir dileği vardı, son bir dilek Kızı Hafsa ra'ı Aişe ra'a gönderdi Efendimiz sav'in ayak ucuna defnedilebilmek için Hz Aişe'den izin istedi Zira orası müminlerin annesine aitti ve Hz Aişe ra' ın babası Hz Ebu Bekir ra da oradaydı Hz Aişe bu isteği şöyle karşıladı:<br /><br />- Aslında o yeri kendim için düşünmüştüm Fakat Ömer'i kendime tercih edeceğim<br /><br />Ve Hz Ömer ra vefat edince Efendimiz sav'in ayak ucuna defnedildi<br /><br />Müminlerin annesi Hz Aişe ra , Allah Rasulü sav'in ve babasının kabirlerini serbestçe ziyaret ederdi Ancak Hz Ömer de oraya defnedildikten sonra kabirleri daha bir dikkatli ve daha bir örtünerek ziyaret eder olduedacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-89865966978455752682012-02-08T01:55:00.000-08:002012-02-08T02:05:39.887-08:00Hz.EBUBEKİR'İN YAKARIŞI<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0BaqalwxuV-4RnBsWalodO51adqGo-wt-w10DCrE-nUNn3J38n8gZ85XKIW6IzjK4Ke96oAsLrcJfKlDac-kWfPCYjlP6V2DuVIXYMPFA7FuH66nWssrh5s_ObB1GV7FqlZMCVRBVDRAb/s1600/70058_n.jpg"><img style="WIDTH: 320px; HEIGHT: 276px; CURSOR: hand" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5706703835072554050" border="0" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0BaqalwxuV-4RnBsWalodO51adqGo-wt-w10DCrE-nUNn3J38n8gZ85XKIW6IzjK4Ke96oAsLrcJfKlDac-kWfPCYjlP6V2DuVIXYMPFA7FuH66nWssrh5s_ObB1GV7FqlZMCVRBVDRAb/s400/70058_n.jpg" /></a><br /><br /><div>Hz.EBUBEKİR'İN YAKARIŞI<br /><br />Yarabbi şu ahiret azığı az olan adama<br /><br />Lütfunla cömert davran.<br /><br />Hakikaten o,<br /><br />Günahlarından dolayı iflas etmiştir,çaresizdir.<br /><br />Senin kapına gelmiş,sana sığınmıştır.<br /><br />Ey kudreti sonsuz Allah'ım!<br /><br />Onu boş çevirme.<br /><br />Şu kulunun günahları çoktur.<br /><br />Kapına sığınmış bir fakirdir.<br /><br />Hata üzerine hata yaptı<br /><br />Sense sonsuzca verdin.<br /><br />İsyankarlara bile verdin.<br /><br />Ey cömert Allah'ım benim günahım çok büyüktür.<br /><br />Sen büyük günahları bağışlayansın.<br /><br />Bilerek yada bilmeyerek günah işlemekten beni koru!<br /><br />Rabbim sende fazıl, bereket vardır.<br /><br />Ey Rabbim benim günahlarım,<br /><br />Kum taneleri kadar çoktur,sayılmaz!<br /><br />Yarabbi günahlarımı affet!<br /><br />Beni arınmış kıl!<br /><br />Bilmiyorum ne olacak şu perişan halim.<br /><br />Hiç hayırlı amelim yok.<br /><br />Halbuki kötü işim ne çok.<br /><br />Sana, beni getirecek ibadetim yok.<br /><br />Sıkıntılarımdan beni kurtar.<br /><br />Yarabbi benim hasta bir kalbim var.<br /><br />Hastalara sen şifa verirsin.<br /><br />Şu çaresiz hastaya şifa ver.<br /><br />Hani, Hz.İbrahim'i yakacak olan ateşe dur dedin,<br /><br />İbrahim'e zarar vermeyen bir soğukluğa dönüş buyurdun;<br /><br />Benim içinde öyle buyur.<br /><br />Allah'ım cehennemde beni yakacak olan ateşe dur de!<br /><br />Sen yetersin her işlere.<br /><br />Sen dostsun.<br /><br />Sen çok verensin.<br /><br />Sen şifa verensin.<br /><br />Kuluna yetensin.<br /><br />Bütün problemleri çözensin.<br /><br />Sen benim Rabbimsin!<br /><br />Sahibimsin.<br /><br />Sen bana yetensin.<br /><br />En güzel vekilsin.<br /><br />Kalbimde olan şeyleri sen ver Allah'ım!<br /><br />Çözemediğim hazinelerin kapılarını açıver!<br /><br />İçimdekini düzelt Yarabbi.<br /><br />Mahşer gününde Senin hakim,<br /><br />Cebrail'in ise mübaşir olduğu o günde<br /><br />Bizi korktuklarımızdan güvende kıl!<br /><br />Korktuğum şeyden bana haber ver.<br /><br />Beni en güzel yöne çeviriver.<br /><br />AMİN..!<br /><br />hangi böLüme yazacağımı biLmiyordum buraya gectim</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-14406762689088333402010-10-29T04:58:00.000-07:002010-10-29T05:00:17.818-07:00HZ. ÂİŞE: Sevgili'nin Sevgilisi<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5ylis5D_UYTNWMcHe4Vd2vzKHPvPhLDZA5hPKyAa0HvU-1zdKORh7MljprLcP2SJvzb1j024cZ7_nd3SkYLhq6be06CCcpGfTuW1bKZrwW58kpWU9jBEU0O7BAQQkbE5OPVqobeBF7AQp/s1600/images.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5533436534292946738" style="WIDTH: 130px; CURSOR: hand; HEIGHT: 90px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh5ylis5D_UYTNWMcHe4Vd2vzKHPvPhLDZA5hPKyAa0HvU-1zdKORh7MljprLcP2SJvzb1j024cZ7_nd3SkYLhq6be06CCcpGfTuW1bKZrwW58kpWU9jBEU0O7BAQQkbE5OPVqobeBF7AQp/s400/images.jpg" border="0" /></a><br /><br /><br /> Tüm zamanların en unutulmaz yarışı ama izleyicisi yok. İki yarışmacıdan genç olanı bir çizgi çekiyor yere; bir başlangıç çizgisi. Oradan koşmaya başlayacaklar. Gömleğini beline bağlıyor iyice. Tuhaf bir yarış, yenilse üzülmeyecek. Sevgiyle bakıyor rakibine. O teklif etti yarışmayı. Düşünebiliyor musunuz, O! Bir kelimesiyle binlerce insanı peşinden sürükleyen, bir işaretiyle ayı ikiye bölen O! Hem de Bedir yolunda. Diğer ucunda tüm zamanların en önemli savaşının kendilerini beklediği o yolda gülümseyerek sordu:<br /><br /><br />- Âişe seninle yarış yapalım mı?<br /><br />- Yapalım, ey Allah'ın Rasulü!<br /><br /><br /> Yarışın başlaması için göz göze gelmeleri yetiyor. Hz. Peygamber ve sevgili eşi koşmaya başlıyorlar. O anda orada olmasalar da, milyonlarca izleyici, Hz. Âişe'nin kelimeleriyle şahit oluyor bu sevimli yarışa. İnsan Peygamber'in Bedir Savaşı'na giderken açtığı bu sevgi sayfasını hayranlıkla seyrediyorlar. Yarışı O kazanıyor. O, yani Peygamber. Yarışı kaybedeninse üzüntüsü değil, sevinci okunuyor yüzünden, "Bu Zulmecaz'daki koşunun rövanşıydı!" derken Nebî. Bu söz Hz. Âişe'yi yıllar öncesine götürüyor. Daha küçücükken babası Ebu Bekir'in yanında kazandığı o latif yarışa.edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-3767963171740224582010-10-29T04:53:00.000-07:002010-10-29T04:57:40.498-07:00HZ AİŞE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6_dfBlotmYKeV8E4pPBHFBXRZKrphmpU4Bm45zovpjEfZlGH_gFAUnVYa7oS92CqTYnEJ1RuFG4FicUfUoZDSHImbeYfeHO9w843uKez73UulJrvegUwhqdHiOhmb3J1lkHCMSj9q5zgA/s1600/pembe_gul.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5533435270444449410" style="WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 300px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh6_dfBlotmYKeV8E4pPBHFBXRZKrphmpU4Bm45zovpjEfZlGH_gFAUnVYa7oS92CqTYnEJ1RuFG4FicUfUoZDSHImbeYfeHO9w843uKez73UulJrvegUwhqdHiOhmb3J1lkHCMSj9q5zgA/s400/pembe_gul.jpg" border="0" /></a><br /><br /><br />Hz. ÂISE (r.a.)<br />Allah Resulü Hz. Muhammed (s.a.s.)'e ilk iman eden onun en sadik arkadasi Hz. Ebu Bekr es-Siddîk'in kizi ve Hz. Peygamber'in zevcesi. Hicret'ten dokuz veya on sene önce Mekke-i Mükerreme'de dogdu. Annesi Ümmi Rûmân binti Âmir ibn Umeyr'dir. Hz. Âise çok küçük yasta müslüman olmustur.<br /><br />Resulullah, ilk zevcesi Hatîcetü'lKübrâ hayatta iken baska bir kadinla evlenmemisti. Onun vefatindan sonra bir süre daha evlenmedi. Resulullah, Hatice (r.a.)'in ölümüne çok üzüldü. Osman ibn Maz'un'un hanimi Havle binti Hakim, Resulullah'a gelerek Ebu Bekr es-Siddîk'in kizi Âise ile evlenmesini teklif etti. Sonra da Resulullah adina Ebu Bekr'e giderek kizi Âise'yi istedi.<br /><br />Hz. Âise'nin Resulullah'a nikâhlanmasi Hicret'ten iki veya üç sene önce oldu. Kaynaklar, bu nikâhlanma sirasinda Hz. Âise'nin yasinin küçük oldugunu kaydetmektedir. Nikâhin kiyilmasindan iki yil kadar zaman geçtikten sonra zifâf vukû bulmustur.<br /><br />Hz. Âise'nin o zaman dokuz veya on bir yasinda oldugu rivayet edilmektedir. Bu rivayetleri bazi tarihçiler cerhetmekte ve Âise validemizin evlendikleri zaman daha büyük oldugunu ileri sürmektedirler. Âise validemizden rivayet edilen bir hadiste, Hz. Cebrâil Âise'nin resmini ipek bir hirka içinde Resulullah'a getirmis ve "Bu, senin dünya ve ahirette zevcendir." demisti. Hz. Peygamber (s.a.s.)'in bâkire olarak nikâhladiklari tek zevcesi vâlidemiz Hz. Âise'dir. Resulullah onu çok severdi. Ona 'Hümeyra' lâkabini vermis ve: "Dininizin yarisini bu Hümeyra'dan aliniz" buyurmuslardir.<br /><br /><br />Hazret-i Âise, Medine'de Peygamberimizin muharebelerine katildi ve diger sahâbe hanimlari gibi harpte yaralilarin tedavisiyle bizzat mesgul oldu. Uhud gazâsinda sirtinda su ve yiyecek tasiyip yardim için Peygamber Efendimizin hep yaninda kalmisti. Hatta, peygamberimizin Uhud'da müsriklerin taslariyla yaralanan mübarek yüzlerine, hasir yakip, külünü basarak kanlarinin durmasini saglamisti.<br /><br /><br />Hz. Âise bir ara Uhud'da kiliçla cepheye gitmek istemisse de, Resulullah buna müsaade etmemistir.<br />Âise 14-15 yaslarinda iken Benu Mustalik (Müreysi') gazâsina Resulullah'la beraber katildi. Gazâ dönüsü tuvalet için geride kalmasi yüzünden iftiraya ugradi; savasa ganimet için katilan münafiklar Hz. Âise'nin, gecikmesi sebebiyle, kâfilenin ardindan yaninda Ashabtan Safvan ile birlikte geldigini görünce bunu kötü sözlerle ve çirkin bir sekilde yorumladilar.<br /><br /><br />Yolda bu dedikodulara bazi müslümanlar da karisinca Hz. Âise çok üzüldü; Medine'ye gelince hastalandi. iftira, dedikodu etrafa yayilmisti. Atesi yükselerek yataga düstü. Bu arada kendisini fazla aramayan Rasûlullah'tan izin isteyerek babasi Ebû Bekir'in evine gitti.<br /><br /><br />Orada bir müddet kaldi; sabirla bekledi. Bu arada Rasûlullah diger hanimlarina ve sahâbeden en yakinlarina Âise'nin durumunun ne olabilecegini sordu. Hepsi de Hz. Âise'nin temiz ve suçsuz oldugunu söylediler; "Peygamberini fenaliklardan koruyan Cenâb-i Hak, size böyle bir seyi revâ görmez, sabreyleyin" dediler.<br /><br /><br />Aradan bir ay gibi uzun bir zaman geçinceye kadar danismalarini sabirla sürdüren Resulullah, sonunda Hz. Ebû Bekir'in evine ugradi. Hz. Âise'yi, anne, babasi ve sahâbeden bir hanimla aglar buldu: "Ya Âise, senin için bana söyle söyle söylediler. Eger sen, dedikleri gibi degilsen; Allah'u Teâlâ yakinda senin dogrulugunu tasdik eder.<br /><br /><br />Eger bir günah islediysen, tövbe ve istigfar eyle! Allah'u Teâlâ, günahina tövbe edenlerin tövbesini kabul eder. " buyurdular. Resulullah'in mübarek sesini isitince aglamayi kesen Hz. Âise babasina bakip cevap vermesini istedi.<br /><br /><br />Hz. Ebû Bekir ve Âise'nin annesi böyle söylentilere ve dedi-kodu yapanlara sadece sasirdiklarini söylediler. Hz. Âise ise: "Allah'u Teâlâ'ya yemin ederim ki kulaginiza gelen lâflarin hepsi yalandir, iftiradir, Allah biliyor ki benim bir seyden haberim yoktur.<br /><br />Yapmadigim bir seye evet dedigimde kendime iftira etmis olurum. Sabretmek iyidir. Onlarin söyledigi sey için Allah'u Teâlâ'dan yardim bekliyorum." dedi. Günahsiz oldugundan, kalbinin temizligi ile ve kendinden emin olarak bekledi .<br />Bu sirada Hz. Peygamber (s.a.s.)'in yüzünde vahiy alâmetleri belirdi. Hz. Ebû Bekir, Resulullah'in basinin altina bir yastik koyup üzerine çarsaf örterek beklediler.<br /><br /><br />Vahiy tamamlaninca Resulullah terlemis yüzünü örtünün altindan kaldirarak: "Müjdeler olsun sana ey Âise! Allah'u Teâlâ seni temize çikardi. Senin pak olduguna sahit oldu." deyip Kur'an'daki Nûr Suresinden, o an nazil olunan 10 ayeti okudu. Hz. Ebû Bekir hemen kalkip kizi Âise'yi basindan öptü, "Kalk, Resulullah'a tesekkür et." dedi.<br /><br /><br />Kendisi için ayet inecegini aklindan geçirmeyen Âise saskinlik içinde: "Hayir kalkmam baba vallahi kalkmam. Allah'u Teâlâ'dan baskasina sükretmem. Çünkü Rabbim beni Ayet-i Kerîme ile methetti." dedi. Ama, çok sevindi. iftirada bulunanlar zamanla hakîr ve zelîl oldular.<br />Peygamberimiz (s.a.s.) 632 senesinde hastalaninca son gününü Hz. Âise validemizin evinde geçirdi.<br /><br />Rebiü'levvel ayinin onikinci pazartesi günü ögleden önce mübarek basi, Hz. Âise validemizin gögsüne yaslanmis oldugu halde vefat etti. Resulullah'in vefatindan sonra Ashâb-i Kirâm, Hz. Aise validemize müminlerin annesi adini vererek, ona büyük hürmet göstermislerdir. Hz. Âise de, sahâbe içinde, kirk yila yakin bir müddet daha yasamis ve pek çok hadis rivayet etmistir.<br /><br /><br />Hz. Âise'nin bu son kirk yillik hayatindaki en önemli olay; Cemel Vak'asi'dir. Hz. Osman'in karisiklik çikaran entrikaci asiler tarafindan sehid edilmesinden sonra halîfe olan Hz. Ali, katilleri bulmak ve kisas yapmak hususunda günün sartlari geregi olarak sabirla hareket etmeyi uygun bulmustu. Bu yumusak davranistan yüz bulan asiler taskinliklarini artirarak fenaliklarina devam ettiler.<br />Durum böyle endise verici bir hâl alinca Ashâb-i Kiram'in büyüklerinden bir kismi (Talha, Zübeyr...) Mekke'ye giderek o sirada hac için orada bulunan Hz. Âise'yi ziyaret edip, olaylara el koymasini ve kendilerine yardimci olmasini istediler.<br /><br />Hz. Âise de; acele etmemelerini, sabirla bir köseye çekilip Hz. Ali'ye yardimci olmalarini tavsiye etti. Ashâb-i Kirâm'in büyükleri de Hz. Âise'nin tavsiyesine uyarak, askerleriyle Irak ve Basra'ya gitmeyi uygun gördüler. Hz. Âise'ye de: "Ortalik düzelinceye ve halifeye kavusuncaya kadar bizimle beraber bulun, bize destek ol, çünkü sen müslümanlarin annesi ve Resulullah'in muhterem zevcesisin, herkes seni sayar dediler.<br /><br />Hz. Âise de, müslümanlarin rahat etmesi ve Ashâb-i Kirâm'in korunmasi için onlarla birlikte Basra'ya hareket etti. Bu gidisi asiler, Hz. Ali'ye baska türlü anlattilar. Bu arada Hz. Ali'yi de zorlayarak Basra'ya gitmesini sagladilar. Hz. Ali de Basra'ya gelince Hz. Âise'ye bir haberci yollayarak, olaylar ve yolculugu hakkindaki düsüncelerini sordu.<br /><br />Hz. Âise, fitneyi önlemek ve sulhu saglamak için Basra'ya geldigini; öncelikle katillerin yakalanmasini istediklerini halife Hz. Ali'ye bildirdi. Bu görüsü Hz. Ali de uygun bularak sevindi. Memnun olan her iki taraf üç gün sonra birlesmeyi kararlastirdilar.<br />Bu baris haberini ve memnunlugu isiten münafiklar birlesmeye engel olmak için, gece karanlik basinca, her iki tarafa da ayri ayri askerlerle saldirdilar.<br /><br />Taraflara da: "Bakin, karsinizdakiler sözünde durmadi" deyip bu gece baskini ile ortaligi karistirdilar. Karanlikta neye ugradiklarini bilemeyen müslümanlar harb etmeye basladilar. Her iki taraf da karsisindakini suçluyordu. iste bu iki müslüman grup arasinda meydana gelen çatismaya Cemel vak'asi denir.<br /><br /><br />Bu vak'ada Hz. Aise'nin ictihadi Hz. Ali'nin ictihadina uymamisti. Buna ragmen galib olan Hz. Ali, müminlere anneligi Kur'an-i Kerim ayeti ile sabit olan Hz. Aise'ye ikram ve izzette bulundu. "Ali'yi sevmek imandandir." hadisini haber veren Hz. Âise de Hz. Ali'yi çok severdi.<br />Daha sonra Hz. Ali'nin sehâdetine üzüldü ve çok agladi. Çünkü, sahâbiler birbirlerini çok severlerdi.<br /><br /><br />Hayatinin son devrelerini müctehid olarak bilhassa kadinlara mahsus hallere dair fikhî hükümlerde fetvalar vererek geçirdi. 676 yilinda Medine-i Münevvere'de vefat etti. Cenazesini Ashâbtan Ebû Hureyre (r.a.) kildirdi. Vasiyyeti üzerine Medine'de el-Bakî' kabristanina defnedildi.<br /><br />Küçük yaslarda iken Âise'nin egitim ve ögretimiyle bizzat babasi Hz. Ebû Bekir (r.a.) ilgilenmistir. Bütün müminlerin annesi olan Âise validemiz daha küçük yaslarda iken okuma yazma ögrenmis, zekâsi ve kabiliyeti ile etrafinin dikkatini çekmistir. Ögrendiklerini unutmaz, ezbere tekrar ederdi.<br /><br />Hafizasi çok kuvvetli idi. Akilli, zeki, âlime, edibe, iffet sahibi bir hanim idi. Pek çok konulari siirle anlatan sanatkârca bir ifadeye sahipti. Ashâb, karakter ve hâfizasina güvendikleri ayet-i kerime ile övüldügünü bildikleri için birçok meseleyi ondan sorar ve ögrenirlerdi.<br /><br />Hz. Âise vâlidemiz babasi Hz. Ebû Bekir ve Hz. Ömer, Hz. Osman'in hilâfetleri zamaninda Hz. Peygamber'den isittiklerini müslümanlara anlatti. Devamli oruç tutar ve daima gece namazi kilardi. Hz. Âise fikih ve ictihadda keskin, kuvvetli görüse sahiptir. Fikih ilminin kurucularindan sayilir. Devrinin üstün âlimlerinden ve Fukahâ-i Seb'a*dandir.<br /><br />Hz. Âise, güzel ahlâkli, merhamet dolu, cömert ve ibadete düskün, çok zeki bir sahâbiydi. Hepsinin basinda en mümtaz vasfi ise islâm'a ve ilme olan büyük hizmeti idi. Müslüman bilginler arasinda yaygin bir rivayete göre fikih ve dinî ilimlerin dörtte birini Hz. Âise nakletmistir.<br />Ebû Mûsa el-Es'ârî: "Bizler, müskül bir mesele ile karsilastigimizda gider Hz. Âise'ye sorardik." demistir.<br /><br />Abdurrahman b. Avf'in oglu Ebû Seleme: Resulullah'in sünnetini Hz. Âise'den daha iyi bilen; dinde derinlesmis, Ayet-i Kerîme'lere bu derece vâkif ve sebeb-i nüzulleri bilen, ferâiz ilminde mâhir bir kimseyi görmedim." demistir.<br /><br /><br />Hakkinda imam Zührî: "Eger zamaninin bütün âlimlerinin ve peygamberimizin diger zevcelerinin ilmi bir araya toplansa, Hz. Âise'nin ilmi yine daha agir basardi" derdi.<br />Atâ b. Ebî Rebâh; "Hz. Âise, ashâb içinde en çok fikih bilen, isabetli rey bakimindan en ileri gelen bir kimse idi." demistir.<br /><br />Tabiinden Mesruk; "Allah'a yemin ederim ki, Ashâb-i Kirâm'in ileri gelenlerden bir çogu gelir Hz. Âise'den Ferâiz'e ait sorular sorar ve ögrenirlerdi." demistir.<br />Hz. Âise Peygamberimizden ikibinikiyüzon hadîs rivayet etmistir. Kendisinden de Ashâb ve Tabiin'den bir çok kimse hadîs nakletmislerdir. Sahih hadis kitaplari Hz. Âise'nin fetvalari ile doludur. Ahmet b. Hanbel Müsned adli eserinde de Âise'nin rivayet ettigi hadislerinden uzun uzun bahseder .<br /><br />Hz. Âise'nin naklettigi hadislerden bazilari:<br />"Ey Âise, Allah, kullarina lutf ile muamele edicidir. Her iste yumusak davranilmasini sever."<br />"Her gün yirmi kere ölümü düsünen kimse, sehidlerin derecesini bulur"<br />"Resul-i Ekrem (s.a.s.) 'in en ziyade hoslandigi ibadet, devamli olani idi, az olsa bile."<br />"Sekir (sarhosluk) veren her içki haramdir. "<br />Hazret-i Peygamber (s.a.s.) söyle buyurmustur: "Cebrâil hiç durmaz komsu hakkina hürmet olunmasini bana tavsiye ederdi. Hatta ben yakinda komsuyu mirasçi kilacak sandim. "<br /><br /><br />Kaynak: Samil Islam ansiklopedisiedacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-20738412250657072012010-08-13T07:44:00.000-07:002010-08-13T07:48:07.737-07:00HZ MUSA VE KARUN<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFPXtTMqnz5H6qhIDIKG_pZedfYdWC-owripw-LmZ_SWDrOWM15uvpaOC9lk-TN_ujik3hdGX_wCmmNxhKQmoY8RTYvVw97wFneAdvtS8zITnGKQu8OoYeK4r9voIscLsCj0W58EMptahk/s1600/KUIK.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504906315743865170" style="WIDTH: 274px; CURSOR: hand; HEIGHT: 281px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgFPXtTMqnz5H6qhIDIKG_pZedfYdWC-owripw-LmZ_SWDrOWM15uvpaOC9lk-TN_ujik3hdGX_wCmmNxhKQmoY8RTYvVw97wFneAdvtS8zITnGKQu8OoYeK4r9voIscLsCj0W58EMptahk/s400/KUIK.bmp" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>ALLAH( cc)'ın rahmeti bereketi ve mağfireti tüm müslümanların üzerine olsunsalat ve selam alemlerin efendisi peygamber efendimiz HZ MUHAMMED MUSTAFA (sav)'in</div><br /><div></div><br /><div>onun ehli beytinin ve ashabının üzerine olsunaminşimdi musa as ile karun arasındaki kıssayı elimiz ve dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışacağım inşaallah</div><br /><div></div><br /><div>Karun ve musa as akrabadırbu devamlı musa as ile beraber dolaşırdostu peygamber olduğu için Karun dört dörtlük müslüman görüntüsündedir ALLAH(CC) </div><br /><div></div><br /><div>musa as bütün ilimleri öğretmiştirbunlara simya ilmide dahildirsimya; dokunduğu her şeyi altın yapabilme ilmidirkarun bu ilmi musa as dan öğrendiöyleki dokunduğu her şeyi altın yapmaya başladıtabi bu kadar dünyalığa meyledince dinden uzaklaştıkul olduğunu unuttuserveti gün geçtikçe arttı</div><br /><div></div><br /><div>hazinelerinin anahtarları 40 deve yükü idimusa as karuna nasihat verdiysede dinlemedi gizliden gizliye musa as düşmanlık duymaya başladıve yüce yaratıcıdan emir gelmeye başladıçünkü haddi iyice aşmıştı</div><br /><div></div><br /><div>artık musa as bir gün bile görmeğe tahammül edemiyordumusa as nasıl rezil edebilirim diye çok sinsi bir plan yaptıo kadar zengindiki istediğini yaptırmaya sahiptibu plan şöyleydi;o civarda oturan zinakar bir kadın vardıbu kadın musa as kalabalık bir yerde gördüğü zaman hemen bağırmaya başlayacak ve musa as kendisiyle yattığını söyleyecektibunu yaptığı taktirde kendisini altına boğacağını söyledi </div><br /><div></div><br /><div>ve nitekim öylede oldu musa as kalabalık içinde dolaşırken zinakar kadın birden bağırmaya başladışu kendisinin peygamber olduğunu söyleyen adam varya yalancıdır o benimle zina yaptı sahtekarın biridirbu sözler karşısında musa as utancından kıpkırmızı olur ve çok sinirlenir kadına dönerek derki ;yüce yaratan ALLAH aşkına doğruyu söyle sen benimle zina yaptın mı?</div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>herkes merakla kadına bakar kadında yaptığından pişman olup söyle dedi;yemin olsun ki musa as ile zina yapmadım benim böyle demem için karunla anlaşma yaptımher şeyi karun planladıkarunda o arada halkın içindeydimusa as ALLAH'a şöyle yalvardı</div><br /><div></div><br /><div>ya rabbi senin peygamberine iftira atan ve haddi aşan bu adamı sana havale ediyorumo esnada yer sarsılmaya başladı ve birden karun yere gömülmeye başladı ve tabi bütün altınları malı mülküdeşaşan ve haddi aşan karun helak olup yerin dibini boyladıişte ibretlik bir olay RABBİM bizleridi şaşırtmasınAMİN</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-27601833391463268032010-08-13T07:41:00.000-07:002010-08-13T07:43:22.824-07:00SAHIDIZ YA RABBI<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivyKezdzMUQUcExLeBmMBBV_P7TXCYMhcpDG-n0qMOI0l9MtC0kXQH8Fl4rs4xXId_Ba9OkNNvkY65a-4d5lahIy19875TWO_XhmMajXu5sHnU0r0D0xHa4dXudGiXsackTw4n4mH9D12G/s1600/a869f783gw9.gif"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504905100646179778" style="WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 206px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivyKezdzMUQUcExLeBmMBBV_P7TXCYMhcpDG-n0qMOI0l9MtC0kXQH8Fl4rs4xXId_Ba9OkNNvkY65a-4d5lahIy19875TWO_XhmMajXu5sHnU0r0D0xHa4dXudGiXsackTw4n4mH9D12G/s400/a869f783gw9.gif" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div>Şahidiz Ya Rab !..<br /><br /><br />Ashabıyla yaptığı bir yolculukta Efendimiz'in karşısına bir bedevi çıktı Allah Rasulü sav bedeviye sordu:Şahidiz Ya Rab !..<br /><br />- Nereye gidiyorsun?- Ailemin yanına<br />- Bir hayır yapmaya var mısın?- Nedir o?<br />- Allah'tan başka bir ilâh olmadığına, O'nun eşi ve benzerinin bulunmadığına,Muhammed'in onun kulu ve rasulüolduğuna şehadet edeceksin<br />- Söylediklerinin doğruluğuna şahidin var mı<br /><br />- Evet, şu ağaçAllah Rasulü vadinin sağ kıyısında duran ağacı çağırdı Ağaç yeri yararak geldi Peygamberimiz'in önünde durdu Allah Rasulü ağaca üç defa şahitlik ettirdi Ağaç da şahitlikte bulundu ve eski yerine döndü Bedevi kabilesinin yanına gitmek üzere ayrılırken şunları söyledi:- Kabilem beni dinlerse onları da getiririm, yoksa ben sana döner, seninle olurum<br /><br />* * *Hani veda ederken sormuştun ya, ey Allah'ın Sevgili Rasulü, “tebliğ ettim mi?“ diyeEttin ya Rasulallah!Ağaçlar bile şahit, yollar şahit, ikiye ayrılan ay şahit, kovulduğun şehir şahit, taş şahit İnanmayanlar bile şahitVe şahidiz ki ya Rasulallah , davet sürüyor Vârislerin her an, önce güzel halleriyle insanı insan olmaya, kendini bilmeye davet ediyorŞahidiz ya Rab!<br /><br /><br />alıntı</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-19640245036609229512010-08-13T07:37:00.000-07:002010-08-13T07:39:02.710-07:00OLUM ANINDA AZRAIL AS GORUNUSU<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaAmODcAFzUWuo48gu9n-E4_S4wUEiP9kKmFXfcJfYOl0c-4anR31EPQaPOte_4sAJvt3kZQq-4jA4k37SIixtbWleJi6VUQIYdEawiIHvPBhKVwkC6-rrAEysrX1APVqy2tYzr-1xz4CT/s1600/KJ.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504903579373487154" style="WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 273px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaAmODcAFzUWuo48gu9n-E4_S4wUEiP9kKmFXfcJfYOl0c-4anR31EPQaPOte_4sAJvt3kZQq-4jA4k37SIixtbWleJi6VUQIYdEawiIHvPBhKVwkC6-rrAEysrX1APVqy2tYzr-1xz4CT/s400/KJ.bmp" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>Bir gün hz İbrahim , Azrail'e sorar: "Ey Azrail, kötülerin ruhunu Ölüm Anında Azral'in Görünüşü alırken onlara nasıl görünürsün?" </div><div> </div><div>Azrail bunu kendisinden istememesini, dayanamıyacağını söylesede hz İbrahim ısrarlıdır Öyleyse arkanı dön derhz İbrahim tekrar döndüğünde gördüğü o korkunç şey karşısında bayılır Kendine gelincede derki: "Ey Azrail, inkarcı yaptığı bütün kötülüklere karşılık olarak, sadece senin şu halini görmüş olsa bile bu ona yeter!" </div><div> </div><div>Halbuki daha ruhun alınması vardır, kabirde görecekleri vardırMahşer vardır Ve Cehennem vardırSonra, " birde müminlerin ruhunu alırken, onlara nasıl görünüyorsun?" diye sorar </div><div> </div><div>Azrail, bu kezde o haliyle görünür hz İbrahim gördüğü şeyin güzelliği karşısında mest olur ve der: " Ey Azrail! Mümin ve Salih bir insan, hayatı boyunca yaptıklarına ödül olarak sadece bu güzelliği yaşamış olsa bile bu ona yeter!" Halbuki daha kabirde yaşayacakları vardır Cennet vardır Cennette Rabbinin Cemal'i vardır</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-3821200155723534932010-08-13T07:04:00.000-07:002010-08-13T07:09:49.210-07:00DÜNYA SALTANATINDAN GERÇEK BÜYÜKLÜĞE<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe-aBfr6_D4jq5UD1STrtZwuON_6C967LoPBGbaThpuL2SzUa3E-8rP07pdp4DuFipktr9ifTiUnUlaOwdPPL6igxCoyiUsMXjtft5e9rESuMaOPm58vOXHjTBYtCREeoHfyrBBL_EjhLc/s1600/UHJKHU.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504896330888376514" style="WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 102px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhe-aBfr6_D4jq5UD1STrtZwuON_6C967LoPBGbaThpuL2SzUa3E-8rP07pdp4DuFipktr9ifTiUnUlaOwdPPL6igxCoyiUsMXjtft5e9rESuMaOPm58vOXHjTBYtCREeoHfyrBBL_EjhLc/s400/UHJKHU.bmp" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>[Dünya Saltanatindan Gerçek Büyüklüğe: Belkis Kissasi HÜSEYİN OKUR Rahmet ve hidayet rehberi Kur'an-ı Kerim, peygamberlerin hayatlarından kıssalar nakleder Bunlar sayesinde geçmiş peygamberler ve ümmetleri hakkında bilgi edinir, kendimizi o zamanların içinde hissederiz Aslında bu kıssaların üzerimizdeki etkilerini sözlerle ifade etmek pek mümkün değildir Okur, dinler ve nasibimizi alırız İşte bu kıssalardan biri de Belkıs kıssasıdır ]<br /><br /><br /><br />Tarih, yaklaşık olarak MÖ 1000 ila 900 yılları arasıdır Hz Davud as'ın oğlu Hz Süleyman as, babasının vefatından sonra hükümdarlık vazifesini devralmış, aynı zamanda Allah Tealâ da onu peygamberlikle görevlendirmiştir Süleyman as'a yeryüzünde hiç kimseye verilmeyen bir saltanat verilmiş ve yine sadece ona has mucizeler ikram edilmiştir<br /><br />O kuşlarla konuşmuş, cinlerden, insanlardan ve hayvanlardan oluşan çok kalabalık, çok ilginç bir orduya komuta etmiştir ‘Hüdhüd kuşu nerede?'<br /><br />Hz Süleyman as ordusuyla Yemen'e, Sebe halkını Allah'a imana davet etmek üzere sefere çıkmıştı Zira Sebe halkı ve başındakiler ateşe ve puta tapınmakta idiler Bu sefer esnasında Süleyman as Hüdhüd adlı kuşu aramış, ancak görememişti<br /><br />Hüdhüd yerin altındaki suyu görür ve mesafesini tesbit edip bildirirdi Askerleri çok susayan Süleyman as Hüdhüd'ü göremeyince celâllenmiş ve “geçerli bir mazeretle gelmezse, onun canını iyice yakacağım” demişti Bu sırada Hüdhüd, Sebe krallığında Belkıs'ın sarayındaydı Belkıs, Sebe krallığının melikesiydi ve büyük bir ordu ile muhteşem bir hazineye hükmediyordu Hüdhüd Sebe krallığında bir süre dolaşıp Süleyman as'ın yanına döndü<br /><br />Gecikmesinin sebebini söyleyip özür diledi ve Sebe krallığında gördüklerini anlattı: - Sebelilere hükümdarlık eden, kendisine her şey verilmiş ve büyük bir tahtı olan Belkıs'la karşılaştım Onun ve kavminin Allah'ı bırakıp güneşe secde ettiklerini gördüm<br /><br />Şeytan, kendilerine yaptıklarını süslü göstermiş de onları doğru yoldan alıkoymuş, dedi Süleyman as:<br /><br />- Doğru mu yoksa yalan mı söylüyorsun bunu göreceğiz, dedi ve bir mektup yazarak Hüdhüd'e bunu Belkıs'ın sarayına götürmesini emretti Hüdhüd emre uyarak mektubu saraya götürdü ve Belkıs'ın odasına bırakıp geri döndü Meçhul mektup Belkıs, odasında bulduğu mektubu açtı ve okudu Sonra kavminin ileri gelenlerini topladı Onlara şöyle seslendi:<br /><br />- Beyler, ulular! Bana çok önemli bir mektup bırakılmış Mektup Süleyman'dandır Mektubuna Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla başlıyor Bana karşı gelmeyin, teslim olun diyor Beyler, ulular, bu işte bana bir fikir verin Bilirsiniz, siz yanımda olmadan, size danışmadan hiçbir işi kestirip atmam Bunun üzerine ileri gelenler:<br /><br />- Biz güçlü, kuvvetli kimseleriz, yaman savaşçılarız ama ferman senindir Düşün, kararını ver, neyi emredersen onu yapalım, dediler Belkıs:<br /><br />- Ona bir hediye göndereyim Eğer o bu hediyeyi kabul ederse dünya hükümdarlarından birisidir ve bu bizim ondan daha yüksek ve kuvvetli olduğumuz anl----- gelir Şayet kabul etmezse, o Allah tarafından gönderilmiş bir peygamberdir, dedi ve elçilerin hediyeyle birlikte yola çıkmalarını emretti Elçiler Süleyman as'ın karargâhına ulaşıp hediyelerini takdim ettiler Süleyman as elçilere:<br /><br />- Siz bana maddi yardım yapmak mı istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği şey, size verdiğinden daha hayırlıdır Hediyeniz ile siz sevinin, ben değil! Hükümdarınıza dönün ve ona söyleyin ki, asla karşı koyamayacağı ordularla gelir, onları hor ve hakir bir durumda yurtlarından sürer çıkarırım, dedi Hakiki krallık neymiş anlaşılsın Elçiler geri dönüp Belkıs'ın yanına vardılar Süleyman as'ın dediklerini bir bir anlattılar<br /><br />Bunun üzerine Belkıs kavminin ileri gelenlerini toplayarak Süleyman as'ın karargâhına doğru yola koyuldu Nihayet varmalarına az bir mesafe kala Süleyman as çevresinde bulunanlara:<br /><br />- Ey ileri gelenler, onlar gelmeden önce hanginiz Belkıs'ın tahtını bana getirebilir? diye sordu Cinlerden biri:<br /><br />- Sen yerinden kalkmadan önce getirebilirim, dedi Süleyman as, daha erken gelmesini istiyorum, deyince, kendisine Allah tarafından verilmiş bir ilmin sahibi olan Asaf b Berhıya:<br /><br />- Sen daha gözünü açıp kapamadan onu sana getirebilirim Gökyüzüne bak, birazdan onun tahtını yanında göreceksin, dedi ve secdeye kapanıp İsm-i Azam duasını okudu Süleyman as hemen o anda Belkıs'ın tahtını kendi tahtının yanında buldu<br /><br />- Bu Rabbim'in bir lütfudur Şükür mü edeceğim yoksa nankörlük mü diye beni sınamaktadır, dedi Ümmetinden birinin Rabbi'nin katında hemen duası makbul olunacak bir dereceye ulaştığını görmüş, hamdetmişti Süleyman as maiyetindekilere dedi ki:<br /><br />- Tahtı Belkıs'ın tanıyamayacağı bir hale getirin Bakalım kendi tahtı olduğunu fark edebilecek mi? Emredildiği üzere taht değiştirilip, üzerindeki mecusilik ve putperestlik sembolleri söküldü Belkıs ve Sebe krallığının ileri gelenleri Süleyman as'ın huzuruna vardılar Misafirler ağırlandı, sohbet edildi Süleyman as “Senin tahtın da böyle miydi?” diyerek Belkıs'ın tahtını gösterdi Belkıs şaşırarak:<br /><br />- Tıpkı o! Fakat ben onu surların içerinde bırakıp gelmiştim Onu koruyan binlerce asker vardı Buraya nasıl gelebildi? dedi Süleyman as cinlere, Belkıs gelmeden önce, onu ağırlamak için bir saray inşa etmelerini de emretmişti Sarayın avlusunun tabanını billurdan yaptırmış, altından sular akıtmış ve içine balıklar koydurtmuştu Süleyman as köşke kadar eşlik ederek Belkıs'ı içeri buyur etti<br /><br />Belkıs avluyu görünce derin bir su sandı ve kaftanının eteğini topladı Süleyman as zeminin billurdan yapılmış şeffaf bir döşeme olduğunu izah etti Bütün bu yaşadıkları Belkıs'ı derinden sarstı Krallığı, sarayı, ihtişamlı hayatı gözünün önüne geldi ve anladı ki asıl ihtişam Allah'a ve O'nun sadık kullarına ait Tevbe edip Allah'a yöneldi Şöyle niyaz etti:<br /><br />- Rabbim! Ben gerçekten kendime yazık etmişim Süleyman'la beraber alemlerin rabbi olan Allah'a teslim oldum Öyledir; mal-mülkle övünmek, kendinde bir varlık vehmetmek, sadece kendine yazık etmektir Hakiki güç ve zenginlik Alemlerin Rabbi'ne itaat ve inkıyattır İnsanlar bunu anlasın diye peygamberler gönderildi Ve ibret alalım diye onların yaşadıkları bize anlatıldı</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-17118549101887002222010-08-13T06:53:00.000-07:002010-08-13T06:56:59.862-07:00HZ MERYEM<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitVbuY9Yo_lnAoYBAMJSKJoF1xm1GfgGSC-3IKi2yctSYT1NvtyEw9gYxKKsVcoMfvciZwOQBvXtNKNENUzV5f_2SKIHsEyvzl9T1BNtmAGAhazEP-aSlHjx928tWUAtIcDIh9i_LsrkZE/s1600/jhiq6.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504892396745519202" style="WIDTH: 372px; CURSOR: hand; HEIGHT: 275px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEitVbuY9Yo_lnAoYBAMJSKJoF1xm1GfgGSC-3IKi2yctSYT1NvtyEw9gYxKKsVcoMfvciZwOQBvXtNKNENUzV5f_2SKIHsEyvzl9T1BNtmAGAhazEP-aSlHjx928tWUAtIcDIh9i_LsrkZE/s400/jhiq6.jpg" border="0" /></a><br /><br />Hz. Meryem ve Annesi<br />Bu geçitte, iman cilvesi ve direnç kaynağı olan İslam tarihinin en aydın yüzlerinden birisi...Hz. Meryem'in kıssası, Kur'an'da geçen en ilginç ve en güzel kıssalardan biridir.<br /><br />Meryem'in dünyaya gelişi, anesinin hayat hikayesi, bakire bir genç kız olduğu halde gebe kalıp "Hz. İsa"yı doğurması gibi olaylar, Kur'an-ı Mecid'de etraflıca anlatılan pek şirin ve ilginç hadiselerdendir. Bu kıssa, özellikle Meryem suresinde tefsilatlı bir şekilde anlatılmıştır, biz burada, Meryem ve Âl-i İmran surelerindeki kıssayı özetle vermeye çalışacağız.<br /><br /><br />Meryen'in annesi "Henne" (veya "Hena"), Hz. Yakub soyunun büyüklerinden ve saygın bir dinadamı olan "İmran"la yıllardır evli olduğu halde halâ çocukları olmamıştı. Yıllar geçti... Fakat bütün bekleyişi boşa çıkmıştı. Nihayet bir gün Allah Tealâ'nın dergâhına sığınarak bütün kalbiyle ona tazarruda bulunup yakardı:<br /><br />"İmran'ın karısı dedi ki: "Rabbim! Karnımda olanı...<br /><br /><br />-dünyaya geldiği zaman Senin evinin hizmetkârı olması için<br />-serbest bırakacağıma dair adakta bulunuyorum.<br /> O halde sen de bu adağı benden kabul ediver...<br /> Şüphe yok ki Sen işiten ve bilensin!...! (Âl-i İmran, 35)Beyt'ul Mukaddese o devirlerde "Heykel" deniliyordu.<br /><br />Bu mabedin yapımına Hz. Davud başlamış, oldu Hz. Süleyman tarafından ta tamamlanmıştı. İslâm devrinde, işte bu mabedin yanında "Mescid-i Aksâ "veya" BEYT'UL MUKADDES" inşa edildi.Temiz tıynetli bir kadın olan "Henâ"nın duası nihayet kabul olundu, Henâ gebe kalmıştı. Vakit tamamlanıp da doğum yapınca bebeğin oğlan değil, kız olduğunu gördü; bunu beklemiyordu! Bu nedenle "Ya Rabbi!" dedi, "Bu bir kız çocuğu!...<br /><br />(Oysa ben, mabede daha iyi hizmette bulunabilmesi için bana erkek evlat verirsin sanmıştım)"Ancak, Allah Tealâ, bu kız çocuğunun ne kadar pâk ve temiz tıynetli olduğunu biliyordu elbet. Ancak, Meryem'in annesi, kız çocuğunun erkek çocuk kadar Allah'ın evine hizmet edemeyeceğini düşündüğünden<br /><br />"Onun adını Meryem -âbide, ibadet eden kadın,<br />- koydum; onu ve soyunu, katından kovulmuş şeytanın şerrinden Sana sığındırırım." dedi. (Âl-i İmran, 36)Meryem'in annesi Hena, adağını yerine getirmesi ve ahdine vefa göstermesi gerektiğini biliyordu.<br /><br /> Bu nedenle, kız olmasına rağmen Meryem'i "İbadet eden kız" olarak Allah'ın evine adadı."Allah da Meryem'i güzel bir şekilde kabul ederek onu gereğince eğitip yetiştirdi."Babası, Meryem'in dünyaya gelişinden önce öldüğü için annesi Henâ, küçük yaştaki Meryem'i getirip Allah'ın evinin mütevellilerine teslim etti ve onlardan, çocuğunun, Allah'ın evine hizmet etmesi hususundaki adağını kabul etmelerini istedi."İsrailoğullarının en önde gelen dinadamlarından ibaret bulunan Beyt'ul Mukaddes mütevillileri, Meryem'in sorumluluğunu üstlenme ve onu yetiştirme hususunda ihtilafa düştüler.<br /><br />Sonunda, kur'a çekmek için kalemlerini suya atmaya karar verdiler. Kimin kalemi su yüzüne çıkarsa şehrin muhterem ve tanınmış siması İmran'ın kızını o yetiştirecek, Allah'ın evinde onun velayet ve kefaletini üstlenme şerefi ona ait olacaktı.Hepsi kalemlerini suya attılar. Bütün kalemler suya gömülmüş, sadece Zekeriya'nın kalemi su yüzüne çıkmıştı!<br /><br />Böylece Meryem'i eğitme ve yetiştirme görevi Meryem'in teyzesinin kocası olan Zekeriya'ya düşmüş oldu.Beyt'ul Mukaddes'te, yüksekçe bir yerde Meryem'e küçük bir oda yaptılar; eğitim ve terbiyesi Zekeriya'nın uhdesine bırakılmıştı.Meryem'in yiyecek ihtiyaçlarını karşılamakla da görevli olan Zekeriya, ne zaman Meryem'in yanına gittiyse onun önünde cennet yiyecekleri buldu; Meryem cennet yiyecekleriyle besleniyordu!"...<br /><br /> Zekeriya ne zaman mihraba girdiyse onun yanında bir yiyecek buldu. "Ey Meryem, bu yiyecekler nereden geldi sana?" diye sorunca, Meryem, "Bu, Allah katındandır" dedi, "Şüphesiz Allah dilediğine rızık verendir." (Âl-i İmran, 37)Zekeriya, Meryem'in, Allah Tealâ'nın özel ihsan ve lütfuna mazhar olduğunu anlamıştı.<br /><br /><br />Böylece Meryem, peygamber-i İlâhî Hz. Zekeriya'nın özel bakım ve nezareti altında, emîn ilâhî mabedde yıllarca kaldı.Artık Meryem büyümüş, uzun boyu, ahlâkî ve fiziki güzelliği itibarıyle yaşadığı devrin en güzel kızı olmuştu. Halâ mabeddeki yüksek odasında yaşıyor; ancak bütün erkekler dışarıya çıktıktan sonra aşağıya inerek yerleri süpürüyor, mabedin temizliğiyle meşgul oluyordu.Bir gün yine küçücük odasında oturmuşken Allah'ın melekleri gelip "Ey Meryem! Allah'a gönülden itaat et!" dediler, "Secde et O'na, ve O'nun huzurunda tevazu gösterenlerle birlikte sen de tevazuda bulun!" (Al-i İmran, 43)<br /><br /><br />Başka bir gün yine melekler inerek "Ey Meryem" dediler, "Allah Tealâ seni Meryemoğlu İsa Mesih adlı bir bebekle müjdelemektedir. O, dünyada da ahirette de seçkin, onurlu, saygın ve Allah'a yakın kılınanlardandır."(Âl-i İmran, 45)- Hemedan'da yaşayan Amerikalı rahip Haks, "Mukaddes Kâmus" adlı kitabının 806. sayfasında "Efendimiz İsa, belli bir hizmet ve fedakarlıkla görevlendirilmiş olduğu için "Mesih" lâkabıyla adlandırılmıştır." der-"O, beşikte de, tıpkı büyüdüğünde olduğu gibi insanlarla konuşacaktır.<br /><br /><br /> Ve o, salihlerdendir, Allah'ın has kullarından biridir." (Âl-i İmran, 46)Meryem "Allah'ım! dedi, "Şimdiye değin beşer eli bana değmemiş olduğu halde nasıl olur da bir oğlan çocuğu doğururum ben?" Bunun üzerine melek: "Bu böyle olacak, Allah dilediğini yaratır" dedi, "Allah Tealâ bir şeyin olmasını istediği ve onu irade ettiği zaman yalnızca" ol!" der, o da hemen oluverir! (Al-i İmran, 47)Bu kıssanın devanı Meryem suresinde geçer.<br /><br /><br />Allah Tealâ mezkur surede yaşadığı devrin en iffetli ve en temiz genç kızı olarak ün salmış bulunan çağın örnek kızı Meryem'in nasıl hamile kaldığını şöyle anlatır:"Ey Peygamber! Meryem'i de hatırla! Hani o ailesinden uzaklaşıp, yaşadığı kentin doğu tarafından bir yere çekilmişti.""Sonra onlara karşı- kendisini gizleyen -bir perde çekmiş ve suda yıkanmaya koyulmuştu. İşte tam bu sırada ona Ruh'ul Kudüs'ü Hz. Cebrâil - gönderdik. ruh'ul Kudüs, yakışıklı ve çekici bir erkek kılığında ona göründü. Ansızın karşısına dikilen güzel vücutlu ve çekici erkeği gören<br /><br />Meryem "Allah'a sığınırım!" dedi, "O'ndan, senin kendisinden korkup çekinmeni, takva sahibi bir insan olmanı ve hakkımda kötü şeyler düşünmemeni sağlamasını dilerim!"Allah'ın görevlendirmiş olduğu Ruh'uh Kudüs "hayır! dedi. "İnsanoğlu değilim ben" Rabbinin elçisiyim, sana O'nun tarafından tertemiz bir erkek çocuğu armağan etmek için gönderildim."Meryem "Ben nasıl çocuk doğururum?" dedi, "Bana erkek eli değmemişken ve zinada da bulunmamışken?!"İlâhi melek "İşte böyle" dedi, "Rabbin bu işin olmasını dilemiştir. Rabbin, bu iş benim için pek kolaydır, diyor, biz onu, insanlara gücümüzü göstermek üzere bir alâmet kılıyor ve tarafımızdan bir rahmet biliyoruz. Velhasıl, bu işin artık olup bittiğini bilmen lazım!" (Meryem, 16-21)<br /><br /><br />Genç, bakire iffetli ve vâkur bir kız olan ve o sırada çıplak bir halde yıkanmakla meşgul bulunan Meryem'in karşısında Ruh'ul Kudüs'ün maddeleşerek insan kılığına bürünmesi ve onunla konuşması; çıplak olduğu bir sırada kendisinden bir adımlık mesafede güzel bir erkekle ansızın karşı karşıya kalan<br /><br />Meryem'in aniden sarsılarak kanama geçirir gibi olmasıyla sonuçlandı.İşte bu olayla birlikte, bütün bilim kurallarına ve tabiat kanunlarına aykırı olmak üzere tamamen esrarengiz bir şekilde ve mutlak anlamda yalnızca Allah Tealâ'nın iradesi sonucu<br /><br />Meryem gibe kalmış oldu!.. Yeryüzü yaratılalıberi ilk kez gerçekleşen ve daha sonra da benzeri vuku bulmamış olan bir hadiseydi bu!..Evet, bu apaçık bir mucizeden, Allah Tealâ'nın iradesinden başka birşey değildi. Zaten O'nun iradesi tabiat kanunlarının ötesinde, bütün bilim kurallarının üzerinde ve bizim hesaplarımızın fevkinde değil midir daima?<br /><br />Böylece Meryem, Allah'ın ruhu ve O'nun iradesiyle hamile kalmış oldu ve bu hamilelik duygusu onu, gözlerden uzak bir yere çekilmeye itti. Burada doğum sancısı başlamıştı.Çaresiz, bir hurma dalına sığındı.El değmemiş genç ve iffetli bir kızken hamile kalmıştı ve şimdi de doğurmak üzereydi! Bunu düşünmek bile zihnini alt-üst ediyor, tüylerini ürpertiyordu.<br /><br />Bu nedenle, dayanamayıp "Keşke bundan önce ölseydim de unutulup gitmiş olsaydım!" dedi. İşte tam bu sırada kupkuru bir halde bulunan hurma ağacının altından bir ses yükseliverdi: "Ey Meryem, üzülme, hüzne kapılma! Rabbin, ayaklarının altından bir pınar akıtmakta ve bunu, sana olan lütuf ve kereminin bir belirtisi olarak göstermektedir"."Ey Meryem! -Demin kupkuru olduğu halde şimdi ansızın yeşermiş ve meyve vermiş bulunan- hurma dalını salla, taptaze hurmalar dökülüversin sana! Sonra da o taze hurmaları ye.<br /><br />Gözün aydın olsun! Sen bebeğini doğurduktan sonra bedhah ve kötü yürekli yahudiler seni eleştirir ve bu çocuğu nereden getirdiğini sorarlarsa onlara "Ben Allah Tealâ için oruç adağında bulundum, bugün kimseyle konuşmayacağım" de. (Meryem, 22,26)<br /><br />Derken, Meryem doğum yaptı. Pek şirin ve güzel bir bebek olan minik İsa'yı tertemiz bir şekilde ve kundaklanmış olarak alıp kavmine getirdi. Bu hadisenin vuku bulduğu şehir, Filistin'de bugün Hz. İsa'nın doğum yeri olarak tanınan "Nâsıre" dir.<br /><br /><br />Hz. İsa Nasıre'de dünyaya geldiği için ona "Nâsıreli İsa" derlerdi; nitekim bugün izleyicilerine "Nesârâ" ya da "Nasrânî" denilmesinin nedeni de budur.Yakuboğullarından, yani İsrailoğulları soyundan olan ve yahudi kavmine mensup bulunan Meryem, o hal ve vaziyette, kucağında bir bebekle kavmine gelince, ona "Ey Harun'un kızkardeşi!" dediler, "Ne baban kötü biriydi, ne de annen... Sen bakire bir genç kızdın, bu çocuğu nereden getirdin?!"<br /><br />Bu sırada Meryem, gaybî bir ilhamla, eliyle çocuğuna işaret ederek bunu ondan sormalarını istedi. Bunun üzerine onlar "Kundaktaki bir bebekle nasıl konuşalım biz?!" dediler. (Meryem, 27-29)İşte bu sırada, kundaktaki bir bebek olan İsa "Ben" dedi, "Allah'ın kuluyum!.. Semâvî kitabın -anlamı- verilmiştir bana; Rabbim peygamber kılmıştır beni!..<br /><br />Nerede olursam olayım, Rabbim orasını bereketlendirmiş ve bana, hayatta olduğum müddetçe namaz kılmanı, zekat vermemi, anneme karşı iyi olmamı, zalim ve taşyürekli olmamamı tenbihlemiştir!.. Selam bana; doğduğum gün, öleceğim gün ve dirileceğim gün!.."Allah Tealâ, Tahrim suresinin son âyetinde<br /><br /><br />Hz. Meryem'in kişiliğinden şöyle sözeder:"İmran'ın kızı Meryem, imanlı bir insan hususunda verilecek en mükemmel örnekti. Rahmi tertemizdi -ırzını korumuştu- ve biz de ona kendi ruhumuzu üfledik. O, Rabbinin sözlerini ve kitaplarını tasdiklerdi; şahsen, Allah Tealâ'ya gönülden bağlı olan ve O'na itaat eden kullardandı."<br /><br /><br />İffetinle misâl oldun insanlığa yâ Meryem<br />Seni misâl almayan hanım olamaz yâ Meryem.<br />Seçti Allah yaptı seni numune-i imtisâl,<br />Bütün Cennet hurileri sana bende yâ Meryem…edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-20399346085929165422010-08-13T06:48:00.000-07:002010-08-13T07:54:00.158-07:00HZ HACER VE HZ SARE<div align="left"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyvs-9lh9kUjhjhG1PntZZMxCofpkfgM7xOWoo975BgsDZ4BgZsr7p2o_nDs9b2CPsTydex_WZJNRieOBQ2-ZRCUrcLEl2v4g3Vp5ItTYk5bpNbvAIDAjWRdd3J2zOR7Npum_xHKLxx0Ny/s1600/GJUK.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504891259599166386" style="WIDTH: 384px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyvs-9lh9kUjhjhG1PntZZMxCofpkfgM7xOWoo975BgsDZ4BgZsr7p2o_nDs9b2CPsTydex_WZJNRieOBQ2-ZRCUrcLEl2v4g3Vp5ItTYk5bpNbvAIDAjWRdd3J2zOR7Npum_xHKLxx0Ny/s400/GJUK.bmp" border="0" /></a> </div><div align="left"><br /></div><div align="left">Hz. Hacer & Hz. Sare</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Bütün bu acı olaylar yaşanırken İbrahim’in yanında ona iman eden, onu var gücüyle seven ve destekleyen bir kadın vardı. Onun inceliğine, merhamet ve sevgi dolu yüreğine cevap verebilecek güçlü bir kalbi olan, melekleri görmeye dayanabilen, ilahi olaylara tanık olmaya alışkın olgunlaşmış bir hal içindeki mübarek kadın Sare.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Hazreti İbrahim, yeğeni Lut peygamberle yollarını ayırıp başka bir yönde ilerlemeye başlamıştı. Kenan diyarında mesafeleri katediyorlardı. Filistin topraklarında yola devam ettiler. Bir bölgeye gelince Cebrail’den bir nida işitmişti Hazreti İbrahim.</div><div align="left"> </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Bu ülkeyi yüce Allah senin nesline verdi, diyordu güzel melek. Bu habere çok sevindi. Bunu karısı Sare’ye müjdeledi. Ama onu hüzne boğan bir müjdeydi bu. Çünkü Sare ile İbrahim’in çocukları olmuyordu.Bu evlat sahibi olmama meselesi onu çok üzüyordu.</div><div align="left">- Ey İbrahim! Benim hiç oğlum olmadı. Olacağını da sanmam. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Bu durumda bizim soyumuz nasıl bu memlekete sahip olacaktır?</div><div align="left"></div><div align="left">- Ey Sare! Sabırlı ol. Bu müjdeyi bize ulaştıran Rabbimiz elbette seni bir evlatla mutlu kılacaktır.İbrahim; ince, zarif anlayışlı, eşine sadık sevgili bir kocaydı. Karısını bu evlat işinde asla incitmiyor onu sürekli teselli ediyordu. Kendi üzüntüsünü içine gömüyor daha çok anne olamamanın acısıyla yüreği kavrulan sevgili </div><div align="left"> </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Sare’sinin gönlünü ferahlatmaya odaklanıyordu. Binlerce yıl önce çocuğu olmayan bir kadının bu halini başa kakma şöyle dursun onu incitmeme ve neticeyi Allah’tan dileme gibi bir gelenek mi vardı acaba. Yoksa her zamanda ve her coğrafyada nadide erkeklere özgü olan bu incelik, seçkin bir erkek olarak Hazreti İbrahim’in sabır ve şefkat dolu erdeminden mi kaynaklanıyordu? Bunu ölçüp biçmek bizi aşar gerçekten.</div><div align="left"> </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Mısır’ın yakınlarında bir yerleşim yerine büyük bir kafileyle vardıklarında gördüler ki burada büyük bir kıtlık var. Yüce peygamber uzun süre burada kalıp yanındakileri tehlikeye ve ölüm kalım savaşına atamazdı elbette.Şiddetli kıtlık soyumuzu kurutur, diye düşündü. Mısır’ın bolluk ve bereketlik bir yer olduğunu duymuşlardı.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Ülke sınırlarından giriş yaparlarken burada yabancı oldukları elbette anlaşılacaktı. Sare çok iyi huylu yumuşak ve itaatkar bir kadın olduğu gibi yüzü de çok güzel ve dikkat çekiciydi. Burası Firavun’un ülkesiydi ve Tanrı’yla yarışan bir hükümdar olarak bu adam elbette dilerse hoşuna giden bir kadının kocasını öldürtüp ona sahip olabilirdi. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Bunu hissetmiş olmalı ki Sare’ye kendisi hakkında bir şey soran olursa kardeş olduklarını söylemesini tembih etti. Bu ülkeye giriş yapmak Sare’nin ve İbrahim peygamberin yeni sınavlarla sarsılacakları günleri getirecekti. Aynen korkulan oldu ve şehre çok güzel bir kadının geldiğini duyan Firavun ona sahip olmak için adamlarını gönderdi. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">İbrahim’i yanına çağırdı. Çaresizdi İbrahim. “Kim senin yanındaki kadın?” sorusuna “kız kardeşim.” Dedi. “Onu yolla bana.” Diye emretti Firavun. O da Sare’ye durumu izah etti. Zalim adamla aralarında geçen konuşmada söylediklerini boşa çıkarmamasını istedi. Sare: “Peki!” dedi. İçini sıkıntı kapladı. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Firavun onu görür görmez İbrahim’e hediyeler yolladı. Yani güzel karısını alıyordu elinden. İbrahim secdeye kapanmış acı içinde dua ediyordu. Her şeyini paylaştığı gözünün ışığı karısını koruması için Allah’a yalvarıyordu.Firavun Sare’ye elini uzattığı ve dokunmak istediği an o da, öyle bir inançla ve teslimiyetle </div><div align="left"> </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left">Rabbine yalvarmaktaydı ve İbrahim’in duasıyla onun iç yakarışı öyle birbirine geçmekteydi ki Firavun’un eli adeta taşlaşıyor ve dokunamıyordu Sare’ye bir türlü. “ Ey şanı yüce kadın! Mabutlara dua et de elim açılsın sana dokunmayacağım.” Dedi sonunda. Sare’nin duasıyla eli düzelince derhal yeniden harekete geçiyordu emellerini gerçekleştirmek için. Bu iş üç kez tekrarlanınca Firavun pes etti. Bu kadın normal yada sıradan bir kadın değildi.Adamlarına seslendi: “ Siz bana bir kadın değil bir şeytan getirmişsiniz!” diye gürledi. Onun kutlu bir kadın olduğunu düşündü içinden de: “Sana bir cariye bağışlıyorum.”</div><div align="left"> </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Dedi. İbrahim’e: “Bu senin karınmış, neden gizledin?” diye çıkıştı.Birçok hediyelerle onları ülke dışına çıkardı. Böylece Mısır macerası başlamadan son bulmuştu. Asıl tecelli şuydu ki; buradan çok kıymetli bir hediyeyle döneceklerdi. </div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left">Cariye olarak hediye edilen Hacer. Buralara sadece onu almaya gelmişlerdi sanki. Belki Kenan ilindeki kıtlık bile bu yüzdendi. Sare, hiç bilmeden bu iyi huylu, sade, güzel ahlaklı, az konuşan, büyük bir kavrayışla dinleyebilen köleye sahip olmanın sevinciyle ülkesine dönüyordu. Kim bilir, belkide artık istediği gibi zeki, anlayışlı ve teslimiyeti yüksek derecelerde olan bir cariyeye kavuşmuştu sonunda.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">İbrahim Sare’yi sevmekle Allah katında ne kadar kıymetli ve has bir kadına sahip olduğunu anlamıştı bu Firavun’a büyük bir dirayetle direnme olayından sonra. Sevgisi ve saygısı kat kat artmıştı.Yanlarında cariyeleri Hacer olmak üzere tekrar yola koyuldular. Yollarda duraklama yerinde Allah’tan bazı nidalar duyarak çok geniş topraklara ve zürriyete sahip olacaklarına dair müjdeler alıyordu İbrahim. Bunun nasıl olacağını bilmiyordu. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Yaşlanmışlardı, çocuk sahibi olma yaşını çoktan geçmişlerdi ama evlat yoktu hala görünürlerde.“Ya Rabbim! Bu dünyadan çocuksuz olarak mı göçüp gideceğim.” Diye kalbinden niyaz ve serzenişte bulunuyordu insanların atası. Yatağından kalkıp dışarı çıktı: “Senin neslin gökyüzündeki sayısız yıldızlar gibi çok olacaktır.” Diye seslenildiğini duydu. İçi huzurla doldu. Güneş batmış hava kararmıştı.Sare’nin çadırına doğru ilerlerken aşağıdaki derede çocuklarını yıkayan adama takıldı gözü. Çadıra geldiğinde Sare’yi gördü; kapıda gördüğü manzarayı o da görmüş kim bilir belki de iç geçirmesine tanık olmuştu. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left">O hala Sare’sinin üzülmemesi için çırpınıyordu:- Sabredelim. Elbette bir gün bizim de olur, dedi yine karısını kollayarak.Onun bu asil ve sevgi dolu haline Sare artık karşılık vermek, bir fedakarlık etmek istiyordu:</div><div align="left">- Artık yaşlandım. Yaşım sekseni yetmişi aştı. Artık belli oldu ki yüce Allah bana bir evlat vermeyecek. Benim yüzümdense eğer senin evlat sahibi olamaman, ben senin evlat sahibi olmanı isterim. Varsın o evlat benden olmasın.</div><div align="left">- Senden olmasın mı ? Nasıl olur!</div><div align="left">- Belki bir cariyeden olur. Ben ona da razıyım. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Düşündüm senin bir evlat sahibi olman için karara vardım. - Nasıl bir karar bu?- Mısır’da Firavun’un bana hediye ettiği cariyeyi eş olarak almanı istiyorum.Onu sana veriyorum. Onun doğuracağı çocuğu kendi çocuğum gibi sevip evlat hasretini giderebilirim. Kendi çocuğum gibi sever büyütürüm. Yoksa bu evlat hasreti bana da sana da çok dokunuyor…İbrahim bunun ilahi bir yanı olduğunu önceki birçok uyarıdan sonra hissetmiş olmalıydı. Teklifi kabul etti. Bu Sare’nin fazileti ve özverisiydi. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left">Demek ki kadınlar binlerce yıldır sevgi ve merhametin doruk noktasındayken, sonunu bilemedikleri irrasyonel bir özveri patlaması sergiler, sonuçlarını büyük bir şevkle göğüsleyebilecekleri bir güç vehmederler kendilerinde ama bu halis niyetlerle başladıkları işten nedense hep hezimetle çıkarlar. Kuran’da kendisinden söz edilme onuruna sahip mübarek bir kadın bile kendine yenilecektir bu naif konuda. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Her neyse. Bir kadın çok sevdiği, yıllarca hayatın her cilvesini paylaştığı, O’nun peygamberliğine olan inancıyla Rabbin lütuflarına mahzar olduğu kocasına bir incelik gösteriyor ve onu bir başka kadınla paylaşmaya bir zorlama olmaksızın rıza gösteriyordu. Bunu kendiliğinden istiyordu. Belki de fazlasıyla hassas ve kalbi sevgi dolu İbrahim aklından geçiriyordu böyle bir öneriyi, nefsi için değilse de ilahi müjdelerin tecelligahı olsun diye bir evlat istiyordu. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Sare önce davranmasa hiç getiremezdi böyle bir şeyi gündeme. Çünkü o incelerin incesi, sevgililerin sevgilisiydi.Hacer hamileydi. O sessiz, iyi huylu bir kadındı ve Sare’nin hakkını gözetecek kadar özenli ve saygılıydı. Yerini yurdunu bilen biriydi. Bir cariyeydi nihayetinde. Ama yine de bir peygambere ahir ömründe çocuk verecek olmak, bu gelmiş geçmiş en mükemmel insanlardan biriyle bir yastığa baş koymak, onun herkese gösterip de Hacer’ den tabii ki esirgemeyeceği rikkat ve belki derin bir muhabbete mahzar olmak onu biraz şımartıp Sare’ye saygıda kusur etmesine neden olabilirdi. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Yada hiç böyle şeyler olmasa da Sare o hassas ve ince çizgide birtakım vehimlere kendini kaptırıp tıpkı her beşerde olabilecek bir kıskançlığa kapılabilirdi. Bu güzel insan sıradan beşer yüzünü o günlerden bize bir mesaj gibi yollayacaktı anlaşılan.Hacer hamileydi. Bu Sare annemize dünyanın sonu gibi görünebilirdi birden.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Önceden kestiremediği bir takım duygular benliğini alev gibi kaplamış olabilirdi bu kutlu ve çilekeş kadının. Kıtlığı, hicreti, yokluğu, İbrahim’in ateşe atılışını, uğradıkları hakaretleri, ölümcül reddiyeleri ve korkuları her şeyi birlikte yaşamışlardı. Hep teslim olmuş, duruşunu hiç bozmamıştı annemiz.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Ama bu tecrübe başkaydı. Demek bir kadının yaşayabileceği en ağır deneyim alanlarından biri budur.Hacer hamileydi. Sare artık onun cariyeliğini yüzüne vuruyor, ağır işler buyuruyor ve kötü davranıyordu rivayetlere göre. Hatta kovuyordu onu bu diyarlardan bir bakıma. Hacer üzgündü. Bir cariyeydi o, Firavun onu Sare’ye hediye etmişti, Sare de onu kocasına vermişti. Ne yapabilirdi ki. Statüsü belliydi. Emir kuluydu bir bakıma. Fikrinin sorulduğu görülmüş şey değildir cariyelerin. Ama o sevmişti kocasını. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Çünkü peygamberler öyle güzel yüzlü, sağlam karakterli, adil ve onurlu oluyorlardı ki bir kadının böyle bir evliliğe hayır demesi imkansızdı.Sevmemesi de.Çok üzgündü. Bir sabah herkes uyurken kendini çöllere attı. Engin ve uçsuz bucaksız çöllerde kızgın güneşin altında yürümeye başladı. Artık bebeği düşünmüyordu bile. Çok aşağılanmış ve istenmeyen biri olarak onuru kırılmış, belki de yaşama sevincini kaybetmişti. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Allah’ın sevgili kulu İbrahim’e karnındaki İsmail’e ve onur abidesi Hacer’e yazık olacaktı.Çok susadı. Bir pınara rastladı. Son peygamberin büyükannesi kanarak su içmeye başladı. Cebrail bir yolcu kılığında görünmüştü. Bazı rivayetlere göre onunla biraz konuştu:“Senden doğacak çocuğun adı İsmail olacak. Geri dön ve oğlunu doğur. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Yüce Rabbin senin çektiğin acıları ve cefaları gördü, senin şikayetlerini duydu. Sen ve oğlun buralara yabancılaşacak, uzak illere yerleşeceksiniz.” “Sen kimsin?” diye sordu Hacer! “Ben yüce Allah’ın gönderdiği bir meleğim.” dedi Cebrail. Çocuğun adını İsmail koymasını da tembihledi.Hacer yolları geri döndü. Cebrail aleyhisselam ile karşılaştığı, su içtiği bu kuyuya; “Beni gören varlığın kuyusu” denildi. Bu kuyunun Kadeş ile Bared arasında olduğu söyleniyor.Geri dönerken yolları kuş gibi uçarak katetti.Aylar geçti. Çocuğu doğurdu. Sare de çok sevindi. Ama içi buruktu. İbrahim ona İsmail adını koydu. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left"></div><div align="left">Bu, meleğin sözlerini hatırlayan Hacer’i çok mutlu etti.Bazı kaynaklarda Hacer’in de elinde olmayarak Sare’nin kısırlığını yüzüne vurduğu söyleniyor. Böyledir. En güzel insan bile insan nihayetinde. Zaafa kapılmıştır belki.İşin hülasası şu ki, Sare çocuk doğuran bu yeni gelinle aynı yerde bulunmalarına, her sabah kalkıp; Hacer İbrahim ve ortalıkta koşuşan yada emekleyen İsmail üçlüsünün oluşturduğu mutluluk tablosuna, buna kendi kısırlığının eklenmesine artık taşınamaz bir yük gözüyle bakar olmuştu. </div><div align="left"> </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">- Burada ya ben kalırım yada Hacer. Artık birine karar ver, dedi.Demek ki bu noktaya gelmek peygamber zamanından kalan bir insanlık durumu. İki kadın ve bir erkek dünyanın en içinden çıkılmaz bilmecesi. Sare hakkında yazı yazanlar, onunla ilgili gaddar, acımasız, kıskanç ..vs. diye kalem oynatanlar bilmelidirler ki bu tam vakıf olamadıkları bir hadisedir ve o kimi kaynakların sokaktaki bir kadından bahseder gibi aşağılayan bir ifadeyle Sare dedikleri insan Sare değil, Hazreti Sare’dir. Yani beşerdir ama öte yandan mübarek bir mümindir ve müjdeler almış, Allah’ın lütuflarına, meleklerin sevgisine mahzar olmuş bir insandır, Hazreti İbrahim’in sevgili can yoldaşıdır. Bir Peygamberin hallerini paylaşmıştır. </div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Hazreti Hatice gibidir bizim için.- Artık bu anayı da çocuğu da al ve benim yanımdan uzaklaştır, dedi.Bu onun zalim kıskanç kötü ve acımasız olduğunu göstermez. Demek ki bu koşullarda aynı evde aynı atmosferde yaşamak ağır bir imtihan, insan fıtratına uymuyor, sevimli gelmiyor. Kim bilebilir ki bunu. Burada bir incelik var. Söylenen şey; “Onu boşa ve kendinden uzaklaştır” değil, “sadece benden uzaklaştır” Katlanma eşiği bu kadar.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">Belki de Safiye Erol’un dediği gibi, azametli bir hükümdarı, Firavun’u geri çevirmekten gelen bir naz-ü niyaz hakkı onun kullandığı. Hatırla ey İbrahim! “O Firavun’un odasına kapatıldığımda neler hissetmiştin.” der gibi. Demek şimdi de buna benzer bir üzüntü ve sıkıntı aynıyla Sare’ye geldi. Dayanamıyor. Bu asil, dirayetli, şefkatli kadın, her şeyi görmüş geçirmiş kadın mesele buraya gelip dayanınca katlanamıyor her ne hal ise.</div><div align="left"> </div><div align="left"></div><div align="left">- Neden bu talepte bulunuyorsun ey Sare ?!</div><div align="left">- Çünkü dayanamıyorum. Onların halini gördükçe kısırlığımı ve hep kısır kalacağımı hatırlıyorum. Bu da beni kahrediyor dayanamıyorum.Hazreti İbrahim ne dediyse gönlünü alamadı.</div><div align="left">- Peki, demişti o da. Biricik yavrumu İsmail’imi ve annesini buradan alıp götüreceğim. Onları yüce Rabbimin himayesine ve merhametine terk edeceğim. Hacer bırakıldığı yerde tevekkülle bekliyordu. Tevekkülün annesi. Tam burada, insansız ve susuz bütün yönleri, umutları söndürecek şekilde kaplayan bir çölün ortasında bir kadın ve bir bebek</div><div align="left"><br /></div><div align="left">. Elektrik kesilince hayatı duran bizler için hangi empati bize gecenin koyu karanlığı çökünce onların ne yaptıklarını, ne hissettiklerini bize duyurtur.Hacer’in yüreğini suyun bitmesi ve İsmail’in ağlamaya başlamasıyla birlikte bir endişe kaplamıştı. Onu gören ve koruyan Rabbinin nasıl bir sebeple imdatlarına koşacağını bilemiyordu. </div><div align="left"> </div><div align="left">Mekke vadisinin amansız sıcağında Safa tepesi olarak andığımız yere çıkıp bir baktı. Kim gelecek yardıma. Oradan Merve tepesine kadar koştu. Burası uzunca bir mesafedir. </div><div align="left">Bunu yedi kez tekrarladı. Bu canhıraş koşmalar gayretin, çabanın, emeğin temsili. Hacer’in ruhuna en çok burada girebiliriz. Korku ve ümit arasında ama teslimiyetini hiç bozmadan “say” etmenin ne olabileceğini, üstteki kızgın güneşi hiç unutmadan burada hissedebiliriz.</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-59357672161518457352010-08-13T06:35:00.000-07:002010-08-13T06:37:23.106-07:00HZ SARE VALIDEMIZ<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9Acj8ljLKebnknBFiM4d0x2gOU4sxwt1j37XdnVVg_8F2OhcAyttd5-It7rkwCVb-IWSlqJrJtJbvRnTd-GtaNWC_8rFr3CX2xC6Z7QTsXrH3n3VSMhArNvrtZ08e7T5LyBEilKjjv6I_/s1600/basortu.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504888011528644066" style="WIDTH: 240px; CURSOR: hand; HEIGHT: 240px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh9Acj8ljLKebnknBFiM4d0x2gOU4sxwt1j37XdnVVg_8F2OhcAyttd5-It7rkwCVb-IWSlqJrJtJbvRnTd-GtaNWC_8rFr3CX2xC6Z7QTsXrH3n3VSMhArNvrtZ08e7T5LyBEilKjjv6I_/s400/basortu.jpg" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>Sare validemiz Hz İbrahim'in eşi Sare'nin şahsiyeti ve olgunluğunu, bıkmadan usanmadan sürekli eşinin Sare validemiz </div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>Hz İbrahim'in eşi Sare'nin şahsiyeti ve olgunluğunu, bıkmadan usanmadan sürekli eşinin misafirlerine hizmet etmesinden anlamak mümkündürMisafirperverliğin adabından biri, yemeği çabuk hazırlamaktır Çünkü misafir</div><br /><div></div><br /><div>-özellikle de eğer yolcu ise-genelde yorgun ve açtır Dolayısıyla yemeğe ve dinlenmeye ihtiyacı vardır Bu yüzden onun yemeğini çabuk yapmak gerekir ki karnını doyurup dinlenebilsinSare, hep böyle davranırdıKur'ân-ı Kerim şöyle buyuruyor:</div><br /><div></div><br /><div>"İbrahim'in misafirlerinin haberi sana geldi mi? Misafirleri geldiğinde o, Sare'nin yanına gitti ve kısa bir sürede kavrulmuş bir kuzu getirdi"</div><br /><div></div><br /><div>Misafir sevgisi, İbrahim'in Sare'den razı olması ve bu ikisinden de önemlisi, Sare'nin Mahbub'a olan aşkı, onu öyle güçlü bir iman mertebesine ulaştırmıştı ki meleklerle konuşuyor, onların sözlerini işitiyorduBu maneviyat sebep odu ki yüce </div><br /><div></div><br /><div>Allah, bu fedakâr eşin ödülünü yaşlılıkta kendisine bağışladı ve melekler vasıtasıyla ona, peygamberlik şerefine nail olacak evlâtların müjdesini verdiKur'ân-ı Kerim şöyle buyuruyor:</div><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>"Melekler İbrahim ile konuştuğu sırada, eşi de orada ayaktaydı ve sevinçliydi Biz ona İshak'ı, İshak'ın ardından da Yakub'u müjdeledik (Yani Sare'ye çocuk (İshak) müjdesinin yanı sıra, torun (Yakup) müjdesi de verdik) Bunun üzerine İbrahim'in karısı, "Ben anne mi olacağım?! Oysa ben bir kocakarıyım, kocam da ihtiyar bir adamdır Bu gerçekten şaşılacak bir şey!" dedi Melekler ona, "Allah'ın işine mi şaşıyorsun?! Oysa Allah'ın rahmeti ve bereketleri siz nübüvvet hanedanının üzerinedir O, övgüye lâyıktır, yücedir" dediler</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-78246686757829989212010-08-13T06:31:00.000-07:002010-08-13T06:33:35.477-07:00HALIL IBRAHIM BEREKETI<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0lB3FbKXXwmXebOgGxBdPrmZaGURDi16Cs5KJRoWBge2nBtLCHzHjq1mY1toIc7ptJ6zjAlZ2nL9bE-9gpYUmk2qpVo7kRcEQGQADTXzvDlU3tB3ikXVDx4UK5EG4_kZagaNR8p6adFf8/s1600/YYY.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504886856689898466" style="WIDTH: 400px; CURSOR: hand; HEIGHT: 325px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi0lB3FbKXXwmXebOgGxBdPrmZaGURDi16Cs5KJRoWBge2nBtLCHzHjq1mY1toIc7ptJ6zjAlZ2nL9bE-9gpYUmk2qpVo7kRcEQGQADTXzvDlU3tB3ikXVDx4UK5EG4_kZagaNR8p6adFf8/s400/YYY.jpg" border="0" /></a><br /><br /><br />Vaktiyle birbirini çok seven iki kardeş varmışHalil ibrahim bereketi,anlamı nereden geliyor... Büyüğü Halil Küçüğü ise İbrahimHalil evli çocuklu İbrahim ise bekarmış Ortak bir tarlaları varmış iki kardeşin Ne mahsul çıkarsa, iki pay ederlermiş Bununla geçinip giderlermişBir yıl, yine harman yapmışlar buğdayı İkiye ayırmışlarİş kalmış taşımaya Halil, bir teklif yapmış İbrahim kardeşim; Ben gidip çuvalları getireyim Sen buğdayı bekle<br /><br />-Peki abi demiş İbrahim Ve Halil gitmiş çuval getirmeyeO gidince, düşünmüş İbrahim -Abim evli, çocuklu Daha çok buğday lazım onun evine Böyle demiş ve, Kendi payından bir miktar atmış onunkine Az sonra Halil çıkagelmiş<br /><br />-Haydi İbrahim Demiş, önce sen doldur da taşı ambara Peki abi ! İbrahim, kendi yiyeceğinden bir çuval doldurup düşer yola O gidince, Halil düşünür bu defa :<br /><br />Der ki: -Çok şükür, ben evliyim, kurulu bir düzenim de var Ama kardeşim bekar O daha çalışıp, para biriktirecek Ev kurup evlenecek Böyle düşünerek, kendi payından atar onunkine birkaç kürek Velhasıl biri gittiğinde, öbürü, kendi payından atar onunkine<br /><br />Bu, böyle sürüp gider Ama birbirlerinden habersizdirler Nihayet akşam olur Karanlık basar Görürler ki, bitmiyor buğdaylar<br /><br />Hatta azalmıyor bile Hak Teala bu hali çok beğenir Buğdaylarına bir bereket verir, bir bereket verir ki Günlerce taşır iki kardeş bitiremezler Şaşarlar bu işe Aksine çoğalır buğdayları Dolar taşar ambarları Bugün “Bereket” denilince,<br /><br />bu kardeşler akla gelir Bu bereketin adı: Halil İbrahim bereketidircenabu hak hepimize halil ibrahim bereketi versin inşaALLAHedacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-44010136219807071852010-08-13T04:59:00.000-07:002010-08-13T05:05:27.836-07:00HZ HACER VALIDEMIZ<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ7eOlCQoV2GZ0s0srnKjSRE9g48iyc5B3ascA1G8roxsoKY1jxRAcsIszJGpHV8bS4N6m6m0YoxRmB3taO-dy5W9TrQ7k5sIRosIexStCjPHdtgzxGqMdDcszgqq1znyR_tdvMcCGoX00/s1600/DFG.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504863863282189362" style="WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 400px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQ7eOlCQoV2GZ0s0srnKjSRE9g48iyc5B3ascA1G8roxsoKY1jxRAcsIszJGpHV8bS4N6m6m0YoxRmB3taO-dy5W9TrQ7k5sIRosIexStCjPHdtgzxGqMdDcszgqq1znyR_tdvMcCGoX00/s400/DFG.jpg" border="0" /></a><br /><div>Hz Hacer Anlatıyor:Rabbimin işaretini bekliyerek ilerliyoruz </div><div> </div><div>Yeryüzünde Rabbimin nimetlerinin görünürde bittiği bir yere gelince İbrahim durdu'Tamam burası' dedi Kendisi de biraz şaşkındı, zira etrafta siyah taş ve tepelerden başka hiç bir şey yoktu Hatta tek bir canlı dahi etrafta belirmiyordu </div><div> </div><div>Rabbim elbette her şeyi en iyi bilendi bunda en ufak bir şüphemiz yoktu lakin etrafın zahiri bizi altatmıştı </div><div> </div><div>Ben Ismaile sıkı sıkı sarıldım Halilullah, artık gitme vaktinin geldiğini bildirdi Hüzünlendim gözümden sicim sicim yaşlar boşaldı </div><div> </div><div>Halilullah gözüme bakmadı arkasını döndü ellerini semaya açtı:'Ey Rabbimiz, ben zurriyyetimden bir kısmını senin Beyt-i Haram'ının yanınıda, ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim </div><div>Ey Rabbimiz, namaz kılsınlar diye; artık </div><div>Sen de insanlardan bir kısmının onlara meylettir </div><div> </div><div>Ve onları bazı meyvelerle rızıklandırUmulur ki şükrederler' duası bitince 'Rabbi heb li mines salihin' diye günlerce ettiği duanın semeresi olan Ismail'ine sımsıkı sarıldı </div><div> </div><div>Göremediğim ama hissettiğim gözyaşlarını önüne katarak geldiği yöne doğru yöneldi Boğazımda biriken kelimeleri dökemedim </div><div> </div><div> </div><div>Belki çıkarabilseydim gitme kal diye bağıracaktım olmadı yapamadım Rabbimin muradını düşündüm tam teslim oldum Ismail'imin yanına oturdum </div><div> </div><div> </div><div>Güneş alabildiğine hararetli Ismail'i alarak bir tepenin gölgeliğine geçtim Halilullah'ın bize bıraktığı çadırı kurdum Yanımızda bize bir kaç gün yetecek yiyecek ve içecek vardı Halil giderken hiç bir şey söylememişti </div><div> </div><div>Ne zaman dönecektiGünlerin seneler gibi geçtiği bir kaç gün sonra suyumuz bitmişti Sık sık dışarı çıkıyor Halil'in gittiği yöne bakıyordum Ismail'im Rabbimin mucizesi yavrum yanıma gelip daha tam çıkaramadığı kelimelerle susadığını anlatmaya çalışıyor ve ardından ağlıyordu Artık Ibrahim'den ümidimi kesmiştim </div><div> </div><div> </div><div>Çadırdan dışarı çıktım etrafa şöyle bir baktım iki tepe dikkatimi çekmişti bu tepelerin arasında belki bir su birikintisi olabilir diye düşündüm </div><div> </div><div> </div><div>Ismailimi bırakip koşarak ayrıldım Ibrahim ayrılırken yaptığı duayı ezberlemiştim bir yanda dilimden dua dökülüyor bir yandan da hızlı adımlarla ilerliyordum </div><div> </div><div>Bir taraftan da arkama dönüp yavruma bakıyordum Daha çukur olan bir yere geldiğimde evladımı göremiyordum bu yüzden adımlarımı daha da hızlandırıyordum </div><div> </div><div>Diğer tepeye ulastım ama yok 'Rabbim yok!' yeniden döndüm Ümidimi yitirmemiştim olabilir olabilir diyordum Rabbim yaş ağaçtan ateş çıkarır </div><div> </div><div> </div><div>Rabbim ölü toprağı yeniden diriltir Rabbime yöneliyor ama gayretimi de yitirmiyordum kan ter içinde kalmıştım tam 7 sefer gidip gelmişim Güneşin beyinleri kavurduğu vakitte 7 sefer bana çok ağır gelmişti Ayaklarımın feri kesilmişti dizlerim yere çöktü ellerimi kaldırıp </div><br /><div>Rabbim şayet senin muradın bizlerin canını böyle bir imtihanla almaksa 'biz sana yöneldik sana dayandık dönüşümüz sanadır' </div><br /><div>Gözümden akan yaşlar daha toprağa düşmeden yüzümde kuruyordu Ellerim yere düştü Ismailimi düşündüm Birden irkildim Ismail Ismailin sesi gelmiyor Boğazımda bir şey düğümlendi artık ağlıyamıyordumOna dogru bakmaktan korkuyordum ya…… </div><br /><div></div><br /><div>hayır hayır olamaz diyordumIbrahimin yıllarca ettiği o güzel niyazları hatırladım: 'Allahım sana niyaz edecek zürriyyetimden temiz nesiller ver'Ismail Ibrahimin zürriyyeti… </div><div> </div><div>Sonra yeniden kalbimi, yeniden Rabbimin nuruna dönderdim ne olursa olsun Ondan geldik Ona döneceğiz Gücümü topladım ayağa kalktımAllahım… </div><div> </div><div>Allahım bu bir serap olsa gerek Hayır olamaz gözlerimi, toprak bezemiş olan ellerimle sildim hayır bu bir serap değil </div><div> </div><div>Ismailim Ibrahimim ve onun duasını kabul eden Rabbim Su su evet her şeye yaşam veren su gözlerim yanlış görmüyor minik Ismailim oturmuş minik elleriyle suyla oynuyor Bu sefer koşarak geldim yavruma sarıldım: </div><div> </div><div> </div><div>Rabbimden utandım Ondan ümidin kesilmeyeceğini öyle yürekten anladım ki Ibrahim gibi mutmainlerden olup secdeye kapandım</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-83836684291496833072010-08-13T04:56:00.000-07:002010-08-13T04:59:50.747-07:00NEY ILE TEVAZU<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinbMmqXB1iQhpyE6oMLzJu_QTA4QLUXAJgpSDvxpVdQz3ise-HV6I-5U7sdqydbfgI8JfU50SyAVSYLkbjj3xojvqSthdgGvQ6PQY77fBpvyvt8_NrNSc14nsSTXVTdgEcAy0G3QKypyCz/s1600/UILUI.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504862902408123906" style="WIDTH: 359px; CURSOR: hand; HEIGHT: 248px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEinbMmqXB1iQhpyE6oMLzJu_QTA4QLUXAJgpSDvxpVdQz3ise-HV6I-5U7sdqydbfgI8JfU50SyAVSYLkbjj3xojvqSthdgGvQ6PQY77fBpvyvt8_NrNSc14nsSTXVTdgEcAy0G3QKypyCz/s400/UILUI.bmp" border="0" /></a><br /><p></p><br /><p>Neydir bu ney</p><br /><p>Dile söze dilleyene dil olan </p><br /><p>Gönüldeki sesdir bu ney</p><br /><p>Hakdan gayesini arayan </p><br /><p>Dünyaya ibreti satan sesdir ney</p><br /><p>Hani bir hu der, dinleyende </p><br /><p>Hu diyene boyun büker </p><br /><p>Edep edep ilee edep dercesine İbrettir bu ney </p><br /><p>Tevazu satar tevazu alır </p><br /><p>Edebi hu der bu ney</p><br /><p>Rahman semasında </p><br /><p>Yedi kat alem olur sana </p><br /><p>Yedi katın hepsini </p><br /><p>Kendinde ara der, bu ney</p><br /><p>Semada nice alem sırrı </p><br /><p>Ararda bulunmaza hu diyen </p><br /><p>Ses ile gönülü ,yedi kata baglar bu ney</p>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-29182830055597809532010-08-13T04:46:00.000-07:002010-08-13T04:56:25.450-07:00EN SEVDiĞiNE SADAKA<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVSaselgI8VL7Oz1299ZXWOiyvolEIonUwxL9UnUmtync8DXV7EVFaO0wcIKzZ-69vBDOcuCSQtfN_WfHVN-LJcZ-mTHn-WtXisKVRUAsNdfBOPhnBpMLVc18jWzyoOz8DV2fHdtyLqQxm/s1600/JHKJIK.bmp"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504862040178349858" style="WIDTH: 300px; CURSOR: hand; HEIGHT: 365px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVSaselgI8VL7Oz1299ZXWOiyvolEIonUwxL9UnUmtync8DXV7EVFaO0wcIKzZ-69vBDOcuCSQtfN_WfHVN-LJcZ-mTHn-WtXisKVRUAsNdfBOPhnBpMLVc18jWzyoOz8DV2fHdtyLqQxm/s400/JHKJIK.bmp" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>Enes radıyallahu anh anlatıyor:Ebû Talha radıyallahu anh, Medine'de Ensârın en zenginlerinden birisi idi. En çok sevdiği malı da Mescid-i Nebevî'nin karşısındaki bulunan Beyraha ismindeki hurma bahçesiydi. </div><br /><div></div><br /><div>Peygamber aleyhisselâm, bu bahçeyi şereflendirir, onun çok lezzetli suyundan içerdi.Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda sadaka olarak vermedikçe iyiliğe asla nail olamazsınız»</div><br /><div></div><br /><div>(Âl-i îmran Sûresi) mealindeki Âyet-i Celîle nazil olunca, Ebû Talha radıyallâhu anh kalkıp Allah'ın Resulünün huzuruna geldi ve şöyle dedi:</div><br /><div></div><br /><div>— Ey Allah'ın Resulü! Allahu Teâlâ kitabında, </div><br /><div></div><br /><div>«Sevdiklerinizden Allah yolunda sadaka olarak dağıtmazsanız iyiliğe erişemezsiniz buyuruyor. Benim en çok sevdiğim malım da Beyraha hurmalığıdır. </div><br /><div></div><br /><div>Ben orayı Allah yolunda sadaka olarak verdim. Allahü Teâlâ nezdinde onun iyilik ve faydasını ümid ederim. Dilediğin gibi onda tasarrufta bulun, ey Allah'ın Resulü!</div><br /><div></div><br /><div>Bunun üzerine Peygamber aleyhisselâm:</div><br /><div></div><br /><div>— Ne büyük iş! Bu çok kıymetli bir maldır, çok kıymetli bir maldır bu. Bunun için böyle söylediğini duydum. Ben o malı kendi akrabalarına vermeni münasip görüyorum.Bunun üzerine Ebû Talha radıyallahu anh de bu hurmalığı akrabası ve amca oğulları arasında paylaştırdı. </div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-17174997851898682612010-08-13T04:40:00.000-07:002010-08-13T04:44:07.526-07:00PEYGAMBER EFENDİMİZ'İN (SAV) SEVDIGI YEMEKLER<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhufhKCsptinNyewJ_oqx0Voz9Qmvl3z-mLneV08IeeM1LighYUhx-GydkQh05Y0B3fLTYv9gQPrx8j5_YoGMA9VqE4_JL1nrqETHAKuau4V00TCrxZ5Z0zDXDaQKdCQACQZGCFLLIvIJeO/s1600/179237286.jpg"><img id="BLOGGER_PHOTO_ID_5504858823740151954" style="WIDTH: 263px; CURSOR: hand; HEIGHT: 184px" alt="" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhufhKCsptinNyewJ_oqx0Voz9Qmvl3z-mLneV08IeeM1LighYUhx-GydkQh05Y0B3fLTYv9gQPrx8j5_YoGMA9VqE4_JL1nrqETHAKuau4V00TCrxZ5Z0zDXDaQKdCQACQZGCFLLIvIJeO/s400/179237286.jpg" border="0" /></a><br /><div></div><br /><div></div><br /><div>"Çok sıcak yemeği sevmezdi."</div><br /><div><br />"En çok hoşlandığı yiyecek etti."</div><br /><div><br />"Kabağı çok severdi."</div><br /><div><br />"Avlanan kuş etlerini yerdi."</div><br /><div><br />"Hurmalardan Acve hurmasını severdi."</div><br /><div><br />Hz. Aişe (ra) Peygamberimiz (sav)'in sevdiği yiyeceklerle ilgili şunları söylemiştir:<br />"Tatlı ve balı severlerdi."</div><br /><div><br />"Hazreti Peygamberin katık olarak yediği yemeklerin bir kısmı şöyle sıralanabilir: Koyunun ön kolu ve sırt eti, pirzola, kebap, tavuk, toy kuşu, et çorbası, tirit, kabak, zeytinyağı, çökelek, kavun, helva, bal, hurma, pazı, anber balığı…"</div><br /><div><br />Hz. Aişe (ra) ek olarak şunları bildirmiştir:<br />"Kavun, karpuzu yaş hurma ile yerlerdi."</div><br /><div><br />Hz. Cabir (ra)'den:<br />"Taze hurma ve kavun çok yerlerdi ve 'bunlar güzel meyvedir' derlerdi.</div><br /><div><br />"Hiçbir zaman bir yemeği yermemiştir. Hoşuna giderse yer gitmezse yemezdi. Hoşlanmadığında da bir başkasına kötülemezdi."</div><br /><div><br />Peygamber Efendimizin sevdiği bazı yiyecekler için söylediği sözlerden bir kısmı ise şöyledir:<br />"Etin en güzel yeri sırt etidir."</div><br /><div><br />"Sirke ne güzel katıktır"</div><br /><div><br />"Mantar kudret helvasıdır."</div><br /><div><br />"Sinameki ve sennut (tereyağ tulumuna konulan bal) yemeye devam ediniz. Çünkü bu iki şeyde samdan (ölümden) başka her hastalıktan şüphesiz şifa vardır."</div><br /><div><br />"Zeytinyağını yiyiniz ve kullanınız. Çünkü bu yağ mübarektir."</div>edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6103472606367605636.post-16239594547579073532010-08-13T04:31:00.000-07:002010-08-13T04:40:07.730-07:00O'NUN HAKKINDA BUNLARI BiLiYOR MUSUNUZ?Peygamberin(sav) babaannesinin isminin Fatıma olduğunu...·<br /><br />Hz.Peygamberin öz amcalarının Ebu Talib ve Zübeyr olmak üzere iki tane olduğunu, diğer amcalarının üvey olduğunu...·Hz.Abbas’ın Efendimizden 3 yaş büyük olduğunu...·<br /><br /><br />Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe’nin Efendimizin(sav) ilk süt annesi olduğu gibi, Hz Hamza’nın da süt annesi olduğunu ve Efendimizin (sav) bu aziz amcası ile aynı zamanda süt kardeş olduğunu... ·Annesi Amine’nin Efendimizi(sav) ancak 1 hafta emzirdiğini...·<br /><br /><br />İbn-i Abbas’tan nakledildiğine göre Cenab-ı Hakk’ın Peygamberler arasında Kur’an’da sadece Hz.Peygamberin(sav) hayatına yemin ettiğini (Hicr-72)·<br /><br /><br />Ömer bin Abdülaziz’in Resulullah’ın(asm) eşyalarını bir eve toplayarak müze yapıp, sergilediğini...<br /><br />Sergilediği eşyanın ise iple örülmüş bir sedir, içi hurma lifi ile doldurulmuş bir çanak, su bardağı, elbise, el değirmeni, başına sardığı bir kadife ve giyim eşyasından ibaret olduğunu...·<br /><br /><br />Peygamberimizin meşhur devesi Kasva’yı hicreti sırasında 400 dirheme aldığını, ona kesik kulak (kasva) adını bizzat verdiğini ve hayatı boyunca ondan çok memnun kaldığını...<br /><br /><br />Hz.Enes’ bin Malik’in “Sevgili Peygamberimi rüyada görmediğim gece olmuyor” dediğini.<br /><br />•Ebu Said adlı sahabenin “Resulullah’ı toprakta görünce kalplerimiz burkuluverdi" dediğini..<br />•Abdullah bin Zübeyir’e göre insanlar içinde Resulullah’a en çok benzeyenin torunu Hz.Hasan olduğunu.<br />•Resulullah’ın “Beni Hud, Vakıa, Mürselat, Nebe,Tekvir sureleri ihtiyarlattı" buyurduğunu.<br /><br />•”Siz bu ayetlere mi hayret ediyor,gülüyor da ağlamıyorsunuz” ayetleri(Necm:59-60) nazil olduğu zaman Suffa ashabının yanakları ıslanıncaya kadar gözyaşı döktüğünü,iniltileri Resulullah’a(sav) ulaşınca onun da onlarla ağladığını.<br /><br />•Hz.Enes’in “Ensardan yirmi genç Resulullah’a hizmet için ondan ayrılmazlardı. Peygamberimiz bir iş görmek istediği zaman onları gönderirdi" dediğini.·<br /><br />Peygamber efendimiz(sav)in yolculuklarına Perşembe günü dışında çıktığının pek nadir olduğunu, ekseriyetle Perşembe gününü tercih ettiğini...·<br /><br />Uhud’da bir kılıç darbesiyle mübarek yüzü kanla kaplanan Allah Resulünün (sav) “Peygamberinin yüzünü kana bulayan bir topluluk nasıl kurtulur ve mutlu olur?” dediğini...·<br /><br />Mute’ye giden orduya katılan ama Efendimiz(sav)in arkasında son bir Cuma namazı kılmak için Medine’de kalan Abdullah bin Revaha’ya :“Yeryüzü dolunca sadaka dağıtsan, onların bir sabah namazında elde ettikleri ecr ve mükafatı elde edemezsin” denilince bu zatın hemen yola çıkıp arkadaşlarına yetiştiğini...<br /><br /><br />Hz.Enes’ bin Malik’in “Sevgili Peygamberimi rüyada görmediğim gece olmuyor” dediğini.<br />•Ebu Said adlı sahabenin “Resulullah’ı toprakta görünce kalplerimiz burkuluverdi" dediğini..<br />•Abdullah bin Zübeyir’e göre insanlar içinde Resulullah’a en çok benzeyenin torunu Hz.Hasan olduğunu.<br /><br />•Resulullah’ın “Beni Hud, Vakıa, Mürselat, Nebe,Tekvir sureleri ihtiyarlattı" buyurduğunu.<br />•”Siz bu ayetlere mi hayret ediyor,gülüyor da ağlamıyorsunuz” ayetleri(Necm:59-60) nazil olduğu zaman Suffa ashabının yanakları ıslanıncaya kadar gözyaşı döktüğünü,iniltileri Resulullah’a(sav) ulaşınca onun da onlarla ağladığını.<br /><br />•Hz.Enes’in “Ensardan yirmi genç Resulullah’a hizmet için ondan ayrılmazlardı. Peygamberimiz bir iş görmek istediği zaman onları gönderirdi" dediğini.·Peygamber efendimiz(sav)in yolculuklarına Perşembe günü dışında çıktığının pek nadir olduğunu, ekseriyetle Perşembe gününü tercih ettiğini...<br /><br />•Amcası Ebu Talib’in Resulullah daha gençken ve kendisine nübüvvet verilmeden evvel O’nun hakkında bir şiirinde “Tertemiz yüzü aşkı için yağmur talep edilen, dulların hamisi, yetimlerin sığınağı” dediğini.<br /><br />•Resulullah’ın dedesi Abdülmuttalib’in uzun boylu, sarışın ve sevimli bir sakal sahibi olduğunu. •İbn-i Habib adlı müellifin “Ümmehat-un Nebi” adıyla bize 20 nesil boyunca Resulullah’ın ninelerini gösteren calib-i dikkat bir çalışma bıraktığını<br /><br />•Resulullah’ın(sav) yedi yaşında bir göz hastalığına tutulduğunu, Mekke’nin tabibleri soruna çözüm bulamayınca, Ukaz civarındaki bir Hristiyan tabibin hazırladığı ilaçla iyileştiğini.<br /><br />•Belazuri’nin nakline göre Efendimiz(sav) gençliğinde bir gün amcaları Ebu Talib ile Ebu Leheb kavga ederken, Ebu Leheb’in Ebu Talib’in üzerine çıkıp onu hırpalaması üzerine koşarak onu ittiğini. Bunun üzerine Ebu Talib’in Ebu Leheb’in üzerine çıkıp onu bir güzel dövdüğünü...Kavga bittikten sonra Ebu Leheb’in “Ya Muhammed. Ben de Ebu Talib gibi senin amcanım. Yapacağını bana yaptın. Niçin ona da aynı şekilde hareket etmedin? Neden? Vallahi gönlüm seni asla sevmeyecek, asla” dediğini…<br /><br />•Efendimiz’in(sav) dedesi Abdülmuttalib’in Ramazan ayında Hira mağarasına inzivaya çekilip kapandığını.<br /><br />•Resulullah’a bir keresinde deve üzerinde iken vahy geldiğini, Efendiler Efendisinde(sav) oluşan ağırlık etkisiyle devenin bacaklarının neredeyse kırılacak hale geldiğini<br /><br />•Hz.Ebu Zer’in Efendimiz(sav)’i bulmak için geldiği Mekke’de Kureyşlilerce çok kötü dövüldüğünü. Hatta “Kendime geldiğimde akan kanlarla kızıla boyanmış bir puta döndüğümü gördüm”dediğini…<br /><br />•Ukbe bin Muayt adlı bir kafirin Mekke döneminde Resulullah Kabe’de namaz kılarken,elbisesiyle onu boğmaya çalıştığını.<br /><br />•İlk tebliğ yıllarında Müslümanların alabildiğine zorlandığını...Hatta Sad bin Ebi Vakkas’ın “Bütün bir yıl boyunca İslam’ı saklamaya çalıştık.Ve namazlarımızı kapılar arkasından sürgülü olduğu halde evlerde ve şehir civarındaki dağ aralıklarında kıldık” dediğini<br /><br />•Altıncı Müslüman olan Sad bin Ebi Vakkas’ın aynı zamanda Allah yolunda ilk kan döken Müslüman olduğunu<br /><br />•Bedr Savaşında Allah Resulü(sav)’nün sancaktarın Musab bin Umeyr olduğunu.<br /><br />•Resulullah’ın(sav) her gece 11 veya 13 rekat teheccüd namazı kıldığını..<br /><br />•İbn-i Abbas’tan bir rivayete göre Resulullah’ın(sav) “Üç şey var ki, bana farz size nafiledir:1-Kurban kesmek2-Vitr namazı3-Sabahın iki rekatlık sünnetini kılmaktır” buyurduğunu.<br /><br />•Belazuri’nin nakline göre Resul-i Ekrem(sav)’in hayatında Medine’de dokuz mescid olduğunu...<br /><br />•Resul-i Ekrem’in “Allah koyun çobanlığı yapmayan hiçbir nebi göndermemiştir” buyurduğunu...<br /><br />•Katade(ra), O’nun(sav) ashabını anlatırken: “Alışveriş yaparlar, ticaretle meşgul olurlardı. Fakat Allah’ın hukukundan bir hak onlara yaklaştığı zaman ne ticaret, ne de alışveriş onları Allah’ın zikrinden alıkoymazdı. Nihayet onu Allah’a döndürürlerdi” dediğini.<br /><br />•Kur’an’da Peygamberler arasında sadece Hz.Peygamberin(sav) hayatına yemin edildiğini (Hicr:72).Şeyh Galib’in meşhur naatında: “Menşur-u leamrükle müeyyedsin efendim” diyerek bu yemine işaret ettiğini<br /><br />•Cenab-ı Hakkın bazı peygamberleri kendi ismiyle isimlendirdiğini, mesela Hz İsmail ve İshak için Alim ve Halim, Hz.İbrahim için Halim, Hz Musa için Kerim, Hz Yusuf için Hafiz isimlerini kullandığını… Resulullah’ın ise bu isimlerden 30 kadarıyla Kur’an’da isimlendirildiğini…<br /><br />•Cenab-ı Hakkın peygamberler içinde Rauf ve Rahim isimleriyle sadece Resul-u Ekrem’i andığını…<br /><br /><br />•Habib-i zişan’ın doğum yılının 569, 570 veya 571 olduğu hususunun ihtilaflı olduğunu,ama çoğunluğun görüşüne göre 571 olduğunu<br /><br />•Peygamber-i ahirzaman’ın sabaha doğru doğduğunu…•Muhammed isminin cahiliye Araplarınca az bilindiğini, Ahmed isminin ise daha az bilindiği…<br /><br />•Cahiliyye Araplarının mukaddes kitaplardan Muhammed isminde bir nebinin zuhur edeceğini bildiklerinden bazı kimselerin çocuklarına ilerde o peygamber olabilir ümidiyle Muhammed koyduğunu…<br /><br />•İbn-i Hacer’in Feth-ul Bari’de nakline göre Cahiliyye devrinde Muhammed bin Adiyy bin Rebia’nın babasının bir Suriye seyahatinde tanıştığı bir papazdan: “Arabistan’da bir peygamber doğacağını ve isminin de Muhammed olacağını” öğrenmesi üzerine Adiyy bin Rebia ailesinden doğan bütün çocuklara Muhammed isminin konulduğunu…<br /><br />•Server-i Alem’in Rahip Bahira ile karşılaştığında 12 yaşında olduğunu…<br /><br />•İbn-i Cerir,İbn-i Sad ve İmam Kastalani’nin İmam Şabi’den rivayet ettiklerine göre Nübüvvetin ilk üç yılında İsrafil(as)’ın Hz. Peygamber’in eğitimiyle görevlendirildiğini…<br /><br />•Sahabeden Abdullah bin Zeyd’e Resulullah’ın(sav) vefatı haber verildiğinde “Rabbim gözlerimi al da, Habibim Muhammed’den başkasını görmeyeyim” dediğini...<br /><br />•Resullah’a ilk vahyin bir pazartesi günü geldiğini...<br /><br />•“Ey iman edenler seslerinizi Peygamberin sesinden fazla yükseltmeyin”(Hucurat:2) ayeti nazil olunca, Hz. Ebubekir’in “Ya Resulullah! Yemin ediyorum ki, bundan sonra sizinle iki sır dostunun gizli konuştuğu gibi konuşacağım dediğini...”<br /><br />•Ashab-ı Kiramın, Efendimizle(sav) sohbette bulunurken edeplerinden başlarını kaldırıp, onun yüzüne bakamadıklarını. Sadece Hz Ebubekir ve Ömer’in kendisine zaman zaman bakıp gülümsediklerini Peygamber efendimizin de tebessümle mukabelede bulunduklarını...<br /><br />•Mekke’de Resul-i Ekrem’in doğduğu mıntıkanın isminin “Şı’b-i Amir” olduğunu...<br /><br />•Efendimizin)sav) anneannesinin adının Berre olduğunu..<br /><br />•Peygamberimizin dayısının olmadığını...<br /><br />•Peygamberimizin vefatı hengamında üzerindeki elbisesinin yamalı bir örtü ve el dokuması sert bir entari olduğunu...<br /><br />•Resulullah’ın elbise rengi olarak beyazı sevdiğini...<br /><br />•Buhari’nin rivayetine göre Resulullah’ın ekmeği keserken bıçak kullandığını...<br /><br />•Peygamberimiz’in atlarının adının Since ve Lahif, merkebinin Afir, katırının Düldül ve Tiyye, develerinin adının Kusva ve Adba olduğunu...<br /><br />•Peygamberimiz’in zamanında at yarışlarının düzenlendiğini, bunun idaresinin Hz. Ali’de olduğunu...<br /><br />•Birisinin mescitte “Allah’ım beni ve Muhammed’i bağışla” demesi üzerine Resul-ü Ekrem’in “Allah’ın lütuf ve merhametini çok darlaştırdın” buyurduğunu…edacahttp://www.blogger.com/profile/08453982004031163234noreply@blogger.com0