11 Ağustos 2010 Çarşamba

RAMAZAN-I SERIF AYININ FAZILETLERI




Hicri ayların dokuzuncusu, üç ayların sonuncusu ve farz olan orucun tutulduğu ay. Ramazan yanmak demektir, çünkü bu ayda oruç tutan ve tövbe edenlerin günahları yanar, yok olur.

Ramazan ayı gelince, Cennet kapıları açılır. Cehennem kapıları kapanır ve şeytanlar bağlanır. (Hadis-i şerif-Buhari) Kim Ramazan-ı şerif ve Kurban bayramı gecelerini ihya ederse; kalblerin öldüğü gün, onun kalbi ölmez. (Hadis-i şerif-Kitab-ü Metcer-ür-Rabih) Kuranı Kerim ve hadisi Şeriflerde beyan olunduğuna göre Ramazanı şerif ayının fazileti sayılmayacak kadar çoktur.


İnanarak ve sevabını Allahtan ümit ederek bu ayda oruç tutanların geçmiş günahları bağışlanır.Bu ayda zikir meclislerinden bir mecliste bulunana attığı her adım için senenin tamamını ibadetle geçirmiş sevabı verilir.Yine bu ayda anne ve babasına iyilik edene cenabı hakk refet ve rahmetle nazar eder.Ramazanda bir müminin ihtiyacını giderenin Hz.Allah binlerce hacetini giderir..

Bunun için attığı her adımızda yetmiş hasene yazılır, yetmiş hatası bağışlanır.Ramazanı şerif, Kuranı kerimin inzal edildiği bin aydan daha hayırlı olan kadir gecesinin içinde bulunduran mübarek bir aydır.Bu ayda eda edilen nafilelere farz sevabı verilir.Farzlara ise yetmiş farz sevabı verilir.Bu ayda müminlerin rızıkları çoğaltılır.


Bu ayda bir mümine iftar ettiren, bir köle azat etmiş gibi sevap kazanır.Bütün ramazan gecelerinde melekler onun için istiğfar ederler.Bu ayda cenabı hakk müminlere orucu farz kılmıştır.Oruç tutan müminler için iki sevinç vardır.

Biri dünyada iftar anında ,diğeri de ahirette rabbine kavuştuğu zamandadır.Oruç tutanların sevabını bizzat rabbimizin vereceği müjdelenmiştir.Bu aya ramazan ismi verilmesi bu ayda günahlar mahvedildiği içindir.

Ramazan kelimesini meydana getiren harflerde ayrı ayrı manalara delalet ederler.(ra) rızayı ilahiyyeye (mim) mağfirete (dad) daman yani ilahi garantiye (elif) ülfete (nun) nailiyete delalet eder.Bu mübarek ay kuranın inzal olduğu ay olması hasebiyle Kuranı Kerimi çok okumaya gayret etmeli,ibadet ve taati çoğaltmalıdır.

İnsanların maddi manevi ihtiyacları için hayru hasenat yapmaya gayret etmelidir.Mümin, Ruhunu Teslim Ederken!!! *Kuran-ı Kerimde bazı manalar sarih yani açıktır, ayet-i kerimenin ibaresiyle anlaşılır. Bazı manaların anlaşılması ise işaret, delalet, iktiza v.s. usullere müracaatla mümkün olur. Mesela mecburi olan hükümler sarih iken, ihtiyari olan hususlar ekseriyetle diğer usullerle anlaşılmaktadır.

Ve bu manaları anlamak, ilk bakışta hemen mümkün olmayabilir. Nitekim bir ayet-i kerimede, Yaş ve kuru hiçbir şey müstesna olmamak üzere hepsi apaçık bir kitaptadır (S. Enam, 59) buyurulmaktadır. Ancak kimi açıkça, kimi de ima ve işaretle mevcuttur.

*İşte bu ayet-i celileyi okuyan bir zat, kendi kendine;

*Biliyor ve inanıyoruz ki; bir mümin, ruhunu teslim ederken, cennetin güzellikleri onun karşısına getirilir, onları seyrederken ruhunu teslim eder; ruhunun çıkışından haberi bile olmaz... Madem ki Kuranda her şey mevcuttur, acaba bu hakikate de Kuranda işaret var mıdır? der ve bu niyetle Kuran-ı Kerimi dikkatle baştan sona okumaya başlar...


Her ayetin manası üzerinde durur; ancak, baştan sona okuyup bitirdiği halde, buna işaret eden bir ayete rastlayamaz. Bu defa hayretle düşünmeye başlar:

*Yaş ve kuru her ne varsa, bu Kitapta mevcuttu. Ama, müminin ruhunun kolayca çıkacağına dair bir mana mevcut değil, bu nasıl olur? sualine cevap bulamayınca, iki cihan serveri, Fahr-i Alem (s.a.v.) Efendimizin mübarek ruhaniyetlerinden istimdat eder;

*Ya Resulellah, ben bu hususta tereddütte kaldım. Sen lutfeyle, bir işarette bulun diye yalvararak istihareye yatar. İstiharede her şey istediği şekilde tecelli eder. Resulüllah (s.a.v.) Efendimiz, rüyada kendisine şöyle beyan buyururlar:

*Kuranda her mana vardır. Ancak, herkesin göreceği kadar açık ve sarih değildir. O manaları anlayabilmek için, liyakat sahibi olmak lazımdır. Onlara muhatap olabilecek bir halde yaşamak gerek.

İstersen Sure-i Yusufu oku, otuz birinci ayetin manası üzernde biraz düşün!Bunun üzerine Sure-i Yusufu tam bir ihlas ve tefekkürle okumaya başlar...

Otuz birinci ayet-i kerimeye gelince iyice tefekküre dalar...

Ayet-i celile mealen şöyledir: Vakta ki (Zeliha), onların (şehirdeki kadınların) gizliden gizliye yaptıkları dedi-koduları işitti, kendilerine (davetçi) gönderdi. Bir yandan da onlar için (rahatça) yaslanacak bir yer (yastıklar ve bir de kesilip yenilecek bir meyve sofrası) hazırladı. Onlardan her birine birer bıçak verdi. (Kadınlar meyveleri soyarken o, Yusuf aleyhisselama),


*** Çık karşılarına, dedi. Kadınlar onu görünce, (güzelliği karşısında o kadar şaşırdılar ki), kendisini büyük bir varlık olarak tanıdılar, (gözlerinde büyüttüler. Hayranlık ve şaşkınlıklarından, meyveleri değil de) ellerini kestiler; (fakat, acı hissetmedikleri için, haberleri bile olmadı).

Ve dediler ki: Allahı tenzih ederiz, bu asla bir beşer değildir; bu ancak, çok şerefli bir melektir. Bu mana karşısında tevbe ve istiğfar eden zat şöyle yalvarır: Ya Rabb, beni affeyle. Benim görmeyişim o mananın yokluğuna delil olamazmış demek ki. İşte müminin, cennetteki makamını gördüğü anda duyduğu zevk ve hayret sırasında ruhunun ne kadar kolayca çıkacağına bu ayet-i celile işaret etmektedir.

Ama bunu ben önceden idrak edememiştim de, işaret yok sanmıştım. Sen beni affeyle ya Rabbi.Müfessirler diyorlar ki: Dünyada cennetlik amel işleyen, yani tam bir İslami hayat yaşayarak cennete girmeye layık hale gelen mümin, vefat ederken, varacağı cennetin güzelliğini görmeye başlar. Bütün bu hayranlık içinde orayı seyrederken ruhu da uçar gider, haberi bile olmaz...

**************Anlaşılan bütün mesele; son nefesimiz dahil, cennete girmeye ve Cemal-i İlahiyi görmeye layık bir hayat içinde olma meselesi... Demek ki Kuranda her şey vardır. Ama herkes hepsini göremez. Ne kadarını görmeye layık bir iman, ilim, amel, ihlas, vera ve takva sahibi ise, o kadarını görebilir. Velhasıl mesele, liyakat kesbetme meselesidir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder